Rozetsiz başkanlık

Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'ın 'rozetsiz başkanlık' sözü tartışma başlatmıştı... Bu tartışmayı körükleyenler, daha çok CHP tabanını tahrik ederek, sözde kafasını bulandırmaya çalışan taraflardı...

Daha sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu da, seçildiğinde parti rozetini çıkaracağını söyledi... Doğrusu da buydu...

***

Partizanlıktan şikâyet edip, gücü ele geçirdiğinde kendisi partizan kesilmek çelişkilerin en büyüğüdür... Tıpkı 'tek parti rejimi'nden şikâyet ederek yol alan bir siyasî anlayışın, imkânı yakaladığında o tek parti rejimini aratmayacak 'kendi tek parti rejimi'ni kurması gibi...

Zihinlerimizde ne kötü örnekler var, daha taptaze:

- Her köye yol götüreceğim ama öncelik için çıkan oylara bakıp, oradan başlayacağım!..

- Başka partiye oy veren belediye çalışanlarını işten çıkaracağım!..

- Akrabayı koruyup kollayacağım tabii!..

Oy isterken kimseyi  ayırt etmemek ama seçilip sıra hizmete geldiğinde partiye, aidiyete, yakınlığa göre davranıp ayrımcılık yapmak!..

Oysa yapılması gereken, seçildikten sonra ilçe ilçe, mahalle mahalle haritalar çıkarıp insanları oy veren ve vermeyen diye ayırmak değil, hizmeti ihtiyaca ve aciliyete göre adaletle dağıtmak...

'Rozetsiz başkanlık' tam da bunun için gerekiyor: Ayırmamak, ötekileştirmemek, adil hizmet götürmek ve dolayısıyla kul hakkından kaçınmak... Yoksa "Şimdi sıra bizde" diyerek, 'senin adaletsizliğin sana, benim adaletsizliğim bana' türünden davranamaz, davranmamalı...

***

Anayasa değişikliğinden sonra 'Rozetli Cumhurbaşkanımız' var... Hem partisinin genel başkanı, hem de Cumhurbaşkanı... Böyle olmasın diye direnip referandumda 'hayır' diyenler açısından 'rozetsiz belediye başkanlığı' fikrinde bir problem yok... Problem, daha çok siyasî rakiplerinde!.. Çünkü hâlâ daha çok dillendirip, tahrik etmeye çalışan aynı kesim...

Görev süreniz bittiğinde, partili partisiz tüm kesimlerin sizi 'herkesin başkanıydı' diye saygıyla anmasından daha büyük bir kazanç olabilir mi? 'Kazanç' denince, insanlara 'imar rantı, peyzaj yoluyla paraları buharlaştırma, hafriyat gelirlerinin organizesi, otoparktan cukka vs.' gibi aşağılık kavramlardan başka değerler olduğunu hatırlatmak ve bu değerleri daha da yüceltmek işin doğrusu değil mi?

***

Her seçimde görürüz, mütevazı ve alttan alan adayları ve "Biz sizin hizmetkârınız olmaya geliyoruz, hizmetinize talibiz" şeklindeki propagandaları... Seçim kazanıldıktan sonra o 'hizmetkâr adaylar' kayboluyor, adeta dükalıklar ve dükler ortaya çıkıyor!..

Kimi yerlerde 'hizmet' bir görev olmaktan uzaklaştırılıp, 'lütuf'a dönüştürülüyor... "Hadi yine iyisiniz" dercesine pankartlar görüyorsunuz: "Asfaltınızı yaptık, doğal gazınızı getirdik, şebekenizi yeniledik" gibisinden... Sanki esas görevleri 'siyaset' de, ilâve olarak halka bağışta bulunuyorlar!..

Bir öğretmenin 'çocuklara ders vermek'le, veya bir doktorun 'hastayı muayene etmek'le övünmesi gibi... Bu arada 'esas iş' belledikleri, "Hafriyat gelirlerine nasıl da çöktük, belediye şirketleri üzerinden ne de güzel götürdük, imar rantını başka kimseye kaptırmadık, belediyeyi milyarlarca lira borçlandırdık ama eşi dostu da abad ettik" diye açıktan övünen, pankart asan yok tabii!..

***

Başta Ankara olmak üzere, şehirlerimiz kavgadan, gerilimden, huzursuzluktan yorgun düştü... Yeni bir soluklanmaya ve anlayış reformuna ihtiyaç var... Belediye başkanları ve seçildikleri partiler; bilecekler ki, o şehrin havası, suyu, ağacı, taşı, toprağı, tarihî dokusu, yeni seçilen başkanın ve partisinin istediği gibi kullanacağı malı hâline gelmiyor...

Bütün bunlar o şehre ait ve seçilenler onların mülkiyet hakkına sahipmiş gibi davranamazlar, sadece hizmet için belirli süreyle gelmişlerdir... Onlara düşen, şeffaf, denetlenebilir ve hesap verebilir olmaktır...

Öncelik adalet, adalet ve adalettir... Dolayısıyla 'rozetsiz başkanlık' ilk düğmeyi doğru iliklemektir...

 

Yazarın Diğer Yazıları