Sağlık krizinde bile devam eden "particilik" anlayışı

Malumunuz, geçtiğimiz günlerde saatler süren toplantı sonucu yapılan "birçok ülkeden iyi durumdayız" cümleleriyle başlayan, "İtalya'ya, İspanya'ya yardım gönderiyoruz" ile devam eden açıklamanın neticesinde; Türkiye'de koronavirüsüne karşı mücadelede alınan kararın "halktan yardım toplamak" olduğunu öğrendik.

Gelişmiş tüm devletler, "parayı dert etmeyin, evinizde kalın" çağrısı yapıp, vatandaşına mali destek paketleri açıklarken; biz, anayasamızın 2'nci maddesinde yer alan "sosyal devlet" nitelemesinin ne kadar içi boş bir yalan olduğunu anlamış olduk.

Tartıştık: "Koskoca devletin parası yok mu" dedik. "Bu ekonomik kriz ortamında halktan para istenmesi doğru mu" dedik. El mahkûm kabullendik.

Ama sonra…

Dünya salgınla mücadele ederken, biz hiç tanımadığımız insanların iyileşmesi için tek yürek olup dua ederken, adını bile bilmediğimiz insanların rakamsal bir veriden ibaret gibi açıklanan ölümlerine üzülürken, biz tek yürek aynı acıyı yaşarken; "tek adamın" güç savaşı, bizim "tek yürek" güç birliğimize galip geldi.

Kutuplaştırmanın devam ettiğini gördük.

Hükümet başlattığı yardım kampanyasının önüne geçmemesi için "tek adam, tek yardım, tek başarı" mottosu ile muhalif belediyelerin yardımlarını yasakladı, "devlet içinde devlet olma" suçlamasıyla toplanan paraların bir bölümünü bloke etti.

Başlattıkları kampanyanın adı "biz bize yeteriz" idi güya ama "biz" olmayı beceremeyince, bunu "ben size yeterim" olarak uygulamayı tercih ettiler.

Oysa, iki koldan toplanan yardımın ne mahsuru olabilirdi ki?

İlla bir yarış olacaksa; daha fazlasını yapmak, üzerine bir şeyler katmak şeklinde olsun; engelleyerek, köstek olarak değil.

Çünkü rekabetin yola taş koyarak sürmesinde tek zararlı çıkan halk olur, siyasi rakipler değil.

Üstelik "biz bize yeteriz" ismi verilen kampanyaya çağrı yapılırken bile Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı, yalnızca aynı zamanda genel başkanı olduğu partinin belediye başkanlarını muhatap aldı, yardımları nasıl dağıtacakları hususunda yalnızca onlara yol gösterdi.

Peki, bu ne anlama geliyor?

CHP'li belediyeler, devletin kampanyasından gelen yardımları dağıtmayacak mı? Onlara neden bilgilendirme yapılmadı?

"Cumhurbaşkanı, o anda AKP Genel Başkanı sıfatıyla konuşuyordu" derseniz; o zaman neden arkasında Cumhurbaşkanlığı forsu vardı?

İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Eskişehir, Antalya, "sosyal belediyecilik" örnekleri sergiliyorlar diye mi tehlike oluşturuyor?

Demokratik bir devletsek, demokratik rekabet örneği gösterip "sosyal devlet" olma yoluna gidilseydi. Belediyelerin önüne geçmenin kime ne faydası var ki?

Hala halk değil de önümüzdeki seçimlerse düşünülen; her akşam yüreğimiz ağzımızda bakanın açıklamalarını beklediğimiz şu günlerde de mi anlamadık önemli olanın "koltuğunuz" olmaması gerektiğini?

İnsanlar ölüyor, genci yaşlısı günlerce hastanelerde yoğun bakımlarda yatıyorken, "bağış almak" ile "yardım toplamak" kavramlarının aynılığını ya da farklılığını konuşarak, belediye icraatlarının önüne geçilmek isteniyor.

Hukuki ayrıntısına girmeden söylüyorum: Belediyelerin bu girişimi tamamen hukuka uygundur ve seçilmiş belediye başkanları, valinin emrindeki memurlar değildir.

Vatandaşın parasını doğru kullanamadığınızı, sosyal devlet olamadığınızı gördük; bari birlik olun ve particiliği bırakın.

Çünkü bundan sonrası için bizim takipçisi olacağımız şey, bağışları kimin topladığı değil; bağışların gerçekten ihtiyaç sahiplerine gidip gitmediği olacak.

 

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları