Sağlık müzesinde yılanla horoz dövüşü!

Tarihi, kültürü, havasıyla, suyuyla, yaşamı ve yemekleriyle ile örnek şehir olan küçük Avrupa Edirne'deyim. Bu özel şehirlerimizden mutlaka görülmesi gereken, camileri, çarşıları, müzeleri arasında bulunan Sultan II. Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi'ni ziyaret etmeden dönmeyiniz.

***

''Erken kalkan yol alır'' derler ya, ben de öyle yaptım. Önce Meriç'e uğradım. Ardından müzeye...  Tarihi Kırkpınar güreşlerinin yapıldığı Sarayiçi'nde buluyorum kendimi. Ziyaret 09.00-19.30 arasında. Geziye avlusundan başlıyorum. Öğrenci odaları, kütüphaneler, şifahane bölümleri, poliklinikler, eczane, ilaç depoları, mutfak, erzak odaları, idari odalar, musiki sahnesinin bulunduğu alanlar...

Canlıymış gibi duran, dönemin kıyafetleriyle bezenmiş mankenler... En çok ilgiyi onlar çekiyor.

Ziyaretçiler konuşuyor...

- Bak bak, gözlerine bak... Nasıl yapmışlar.. Sanki canlı...

-Çok uzun boylu ve irilermiş... Bu odalara nasıl sığmışlar.

- Tıbbi aletlere baksana... İlginç değil mi? Bak burada göz tedavisi yapılıyor...

- Diş bölümü daha ilginç...

Odadan odaya ziyaretçiler değişiyor, bu arada bir hanımın sesi duyuluyor..

-Görüyor musun Ayşe, otların faydalarını.. Mide ve bağırsak rahatsızlığına ne iyi geliyormuş, bir okusana...

***

İki teyze konuşuyor. İlk kez turla müzeye geldiğini anlıyorum. Kalabalığın nedenini öğrenmek için çıkanlara soruyor:

-Ne oluyor içeride, niye bu kalabalık..

Çıkanlar 'horozla yılan var' diyorlar.

Teyze şaşırıyor.. 

Daha çok merak ediyor. 

-Napıyor bunlar. Yılanla horoz, dövüş mü ediyorlar.. 

Cevap geliyor..

-Yok teyze ilaç denemesi yani...

Yılanla horoz hikâyesini ben de merak ediyorum.

Meğer o dönemde tüyleri yolunmuş horoz, üç kere zehirli yılana ısırttırılıyor. Ardından hazırladıkları panzehir görevini yapan ilaç hemen, horoza yutturuluyor. Bu işlemin ardından horoz takibibe alınıyor. Ertesi gün horozun yaşadığı görülünce, hazırladıkları ilacın faydalı olduklarından emin oluyorlar. İnsanlar üzerindeki tedavi de bu araştırmalar sonucuna göre gerçekleştiriliyor.

***

Yine benim ve ziyaretçilerin çok ilgisini çeken önemli bir not; Avrupa'da akıl hastaları, şeytandır gerekçesi ile yakılırken bizim ülkemizde özel hastalar olarak dikkate alınması...

İnsanoğluna sevgiyle, iyilikle, değer vererek yaklaşıldığında düzelebileceğini, iyileştiklerini göstermek adına akıl hastalarına derecelerine makamlar seçerek 10 kişilik musiki ekibinin konserleri, binanın her bir köşesinden yankı yapmadan duyulması, şadırvandan gelen su sesleri, yine o döneme ait çiçeklerden sümbül, gül, karanfil, reyhan, miski-amber koku ve renkleri...

Zincire vurulması gereken akıl hastalarının paslı demirin insana olumsuz etki yapma olasılığı göz önüne alınarak, demirleri gümüş ve altın suyuna (yaldızlaştırma işlemi) batırırlarmış.

Müzik, su sesleri ve güzel kokuların etkisiyle belirli sürelerde tedavilerin olumlu sonuç vermesi hekimlerin mutluluğu ve güzel paylaşımlarını göreceğiniz, sağlığımızın kıymetini bir kez daha hissetmenizi, o günden bugüne teknolojinin getirdiklerini kıyaslayabileceğiniz bu çok değerli  müzeyi keyifle tadını çıkararak gezmeniz dileğiyle...

İyi pazarlar.

Yazarın Diğer Yazıları