Sahi bir Fatih Projesi vardı değil mi?

Hani Dr. Refik Saydam, Başbakan olduğunda ilk demeç olarak, "Her işimiz A'dan Z'ye bozuktur" demişti de 1928'te kurulmuş aşı üreten kurumu, Sağlık Bakanlığı'na bağlayarak kendi adını vermişti ya, şimdiki iktidar aynı gerekçeyle, fakat Cumhuriyetin kurumlarını geliştirerek değil kapatarak, yol almaya çalışıyor! Tıpkı Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'nü kapattıkları gibi...

Hastaneleri kapatarak kurdukları şehir hastanelerine hasta garantisi; yap işlet devret modeliyle yaptırdıkları köprülere, geçitlere, havaalanlarına da yolcu garantisi veriyorlar… Üstelik yeni kurumlar, sayısı belli işadamları tarafından yabancılarla ortak kuruluyor! Komisyonsuz ihale ise yok!

***

Sağlık sistemi böyle de eğitim daha mı iyi? Eğitim Sen Eskişehir Şube Başkanı Faik Alkan, "Fatih Projesi'yle, 2018-19 öğretim yılında, Fatih Projesi kapsamında öğrencilere 2 milyon 700 bin dizüstü bilgisayar dağıtacaklardı… Ne oldu?" diye soruyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da "3 milyondan fazla öğrencinin evinde internet yok. Devlet okullarındaki 754 bin 429 öğrencinin de evinde televizyon yok" diyor.

Diyelim ki bilgisayar ve televizyon temin edildi; her gün saatler süren eğitim programlarına katılabilmek için günde bir cigabayt harcansa aylık 30 cigabaytlık bağlantı gerekir! Öyle cep telefonundaki bir-iki cigabaytla internet üzerinden eğitim programına katılamazsınız…

Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, "İlk etapta 500 bin öğrencimize tablet ulaştırılacak" diye açıklama yaptı. Bu da ihtiyacı karşılamıyor. Almanya'nın Sesi muhabiri Adnan Ağaç'ın TÜİK verilerine dayandırdığı habere göre bilgisayar fiyatları son bir yılda yüzde 74 arttı. Bu da asgari ücretle çalışan bir kişinin ortalama özelliklerde bir bilgisayar alabilmesi için 2-3 aylık maaşını vermesi gerektiği anlamına geliyor.

***

Antalya Gazipaşa'dan yazan bir öğretmenimiz ise özetle şöyle diyor: 

"Bir test kitabı ortalama 50 TL. Her dersten en fazla 1 tane alsanız 500 TL. Uzaktan eğitim için en düşük bilgisayar fiyatı ortalama 3500 TL. Tabi bu saydıklarım evinizdeki çocuk sayısına göre katlanıyor. Bu eşitsizliğin sonunda yapılacak liselere ve üniversitelere giriş sınavları adil olur mu? 

Eskiden babamla izlediğim  futbol takımlarımızın Avrupa takımları ile yaptıkları maçların son bölümlerinde spikerin şu sözü hep zihnime çakılmıştır:

-Ne güzel başlamıştık...

Aslında cumhuriyet ile birlikte gerçekten çok güzel başlamıştık. Devletimiz her yerde okul açıyor her köy çocuğuna elini uzatıyordu. Okul yapamadığı yerden çocukları alıp yatılı okula veriyordu. Bir taraftan da her yerde fabrika kuruyorduk. Halk yoksul durumda olduğu için her şeyi devlet yapıyordu. Ancak katı bir devletçilik değildi bu. Yaratıcı olanlara imkân verip destekleyen bir karma ekonomi modeli kurmuştuk. 1929 dünya ekonomik bunalımını ABD bile bu modeli kullanarak aştı.

Dünyadaki emperyalist devletler zamanla fabrikalarımıza göz dikti. Ancak devlet malı olarak kalırsa buna sahip olamayacağını bilen emperyalist devletler bu fabrikaları zarar ettirecek her kanunu çıkarttılar bize. Devletin fabrikaları zarar ediyor gerekçesiyle kapatıldı. 'İthal etmek daha ucuza mal oluyor' denildi Sonuçta sosyal devleti yok ettiler. Sermaye, eğitim, sağlık ve adaletten para kazanmak istedi. Özel okula öğrenci başına para yardımı bile yaptık. Geldiğimiz noktada 'takke düştü kel göründü.' Eğitimimizin pardon öğretimimizin sonu umarım babamla izlediğim Avrupa Kupaları maçlarındaki takımlarımızın sonu gibi olmaz."

 

 

Yazarın Diğer Yazıları