Samimi ihanet ve samimi riyakârlık

19 Mayıs günü söylenenler, yazılanlar, gazete manşetleri, doğrusu beni pek şaşırtmadı, ancak bunlarım “umumi vaziyeti” de bugün Türkiye’nin içinde bulunduğu “ahval ve şeraiti” ortaya koydu!
Bir tarafta Atatürk’e ve Samsun’dan başlayan “yoluna” bağlılık ve hasret; öteki tarafta da bu “yola” ihanet! Bunlar da ikiye ayrılıyor:  İçtenlikle açıkça ihanet edenler, yani kendi ölçülerinde samimi olan ve ihanetlerini gizlemeye gerek görmeyenler. Bir de Atatürk’e ve “yoluna” içlerinden karşı oldukları halde, özellikle Cumhuriyet Bayramı ve 19 Mayıs günleri durum ve konum icabı;  “Büyük Önder, senin yolundayız, yolunda devam edeceğiz” vb.. diye mangalda kül bırakmayan “riyakârlar”... Ülke yönetiminde olanlar ve medyadaki yalakaları!

AB, Atatürkçülüğün tersi
Bazı gazeteler manşetlerinde “Atatürk’ün Yolundayız” derken, içeriklerinde -köşelerinde- O yolun tam tersi yazılar, yorumlar verdi... Atatürk’ü kaybetmek, onların pek umurlarında değil... “Ya AB bizi dışlarsa”  diye korkuyorlar! Mesela dün bir başlık;  “AKP’nin kapatılmasını, AB’ye anlatamayız!” Asıl, Atatürk’ün egemenlik ve bağımsızlık ilkelerini o komiserlere anlatabilsek!  
Mustafa Kemal’in kendi ifadesiyle,  “hiçbir bağımsız milletin”, yabancıların plan ve projeleriyle “kalkınamayacağını” defalarca söylemiş olmasına rağmen, bugünkü medyada bu ilkenin tam tersi olan Avrupalıların  plan ve projelerine - kriterlerine göre, AB’nin, “nurlu” fakat “çıkmaz sürecinde yürümek” methiyesi yapılıyor, açıkça, “Madem ki girdik bu yola, Avrupalılar, Amerikalılar tabii karışacaklar içişlerimize!” deniyor!
O gazeteler, kanallar 19 Mayıs’ta “Atatürk’ü andık, Bayramını coşkuyla kutladık” manşetleriyle, amblemleriyle doluydu. Bazılarımız hakikaten o gün Atatürk’ü ve “Büyük Yürüyüşü” nü hasretle andık, ama acaba ötekilerin “coşkusu” nedendi? Yoksa  “coşkunun” anlamı mı değişti? Bir  klişeden ibaret mi kaldı!  Bu zoraki, gayrı samimi, tutarsızlık, hatta riyakârlık örneklerine karşı bir de Atatürk’e, yoluna samimiyetle karşı olan, 19 Mayıs’a ve Atatürk’e içtenlikle ihanet eden fakat riyakârlık yapmayan yazarlar da var! Bu gazeteler 19 Mayıs’ı manşet yapmadılar, bayraklar göstermediler. Yazarları, bu konuda önemle anlamlı olarak hiçbir şey yazmadılar... Örnek gazete, Mütareke döneminde malûm Ali Kemal’in  “Peyam-ı Sabah” ının  (Sabah Haberlerinin postmodern tıpkıbasımı)  “Peyam-ı TARAF yahut sadece TARAF!” 
Bu “varakparenin”  değirmeninin suyunun nereden geldiği belli değil... Arkasında Soros, AB, belki de ABD mi var? Belki hepsi bir arada; kuyrukları atık su kanalında birbirlerine değer!
Kürtçülere, AB’ye, Amerika’ya fanatik  “Taraf” olan, Orduya aynı hırsla, şiddetle  “aleyhtar” olan bu gazetede, “19 Mayısın”  adı bile geçmedi.
Her fırsata Orduya karşı çıkmakta, PKK’nın çıkarlarını kollamakta aslan kesilen Ahmet Altan 19 Mayıs’ta kasten yazı yazmamış! Etyen Mahçupyan, Yasemin Çongar ve taifesi riyakârlık edip 19 Mayıs’ı  “coşkuyla” anmadılar; manidar olarak sustular!  “İhanetleri”  samimi idi!
Zaten ne yazabilirlerdi ki? Henüz ülkenin üzerine tamamen, “ölü toprağı ” dökülmedi. Ne kadar cesur ve samimi olsalar da Mustafa Kemal’in, Vahdettin’in adamı olduğunu “19 Mayıs’ın” hamaset olduğunu, Bandırma vapurunun, Samsun’dan Sivas’a yürüyüşün boş bir  “efsane” olduğunu düşünseler bile bunları yazmaya şu sırada bir yerleri sıkmazdı.  Ama bekleyin onlar ve yandaşları gelecek 19 Mayıslara bu konuda ve Atatürk hakkında neler yazacaklar!

Milliyetçi körlük
Engin Ardıç ve Taha Akyol bunların işaretlerini şimdiden veriyorlar. Bu ayrı yazı konusu! Önceki gün RADİKAL gazetesinin 19 Mayıs 2008 tarihli sayısında, Yıldırım Türker diye bir adam “milliyetçilik” hakkında ne yazmış; “Milliyetçiliğin bizatihi ağır bir görme bozukluğu olduğunu bilirdik” diyor ve  “her fırsatta bayrağını kaptığı gibi sokaklara dökülen coşkulu kalabalıklardan” şikâyetçi!
Mustafa Kemal Atatürk’ün en öncelikli ve değişmeyen değeri “milliyetçilik” idi, öyleyse bu sözde “Türk” lere göre Mustafa Kemal de  “görme özürlü”... Yaptıklarını, ileriyi göremeden yapmış! O’nun  “milliyetçilik vizyonu” ve hareketinin ruhunda,  “milliyetçilik ruhu” olmasaydı Türkiye’yi onun gibi liboşlar AB ve ABD mi kurtaracaktı? Bundan sonra da Türkiye’yi, AB’den ABD’den ve destekledikleri Kürtçülerden kim kurtaracak?

Yazarın Diğer Yazıları