Şantiye şefi ve vatandaşın hukuku!

Baroların seçim sisteminin değiştirilmesi ve her ilde tek baro yerine çoklu baro kurulmasını isteyen bizzat Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan, bunu AKP Genel Başkanı sıfatı ile istemektedir. Çünkü Cumhurbaşkanı, Anayasa'ya göre "Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder."

Baro seçimlerinde önce "nısbi temsil olsun, yeteri kadar oy alan bütün gruplar baro yönetimine girebilsin" denildi ama bu görüş, bütün seçim sistemlerini tartışmaya açacaktı... Bu mantıkla, "Belediye yönetiminde, yeteri kadar oy alan partiler temsil edilsin" veya "Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci olan aday da Cumhurbaşkanı Yardımcısı olsun" mantığı aynıdır. Neyse ki bundan vazgeçildi ama "çoklu baro"da ısrar ediliyor.

İki bin avukatın bir araya gelerek baro kurmasını sağlayacak tasarı, henüz Meclis'e sunulmadı ama dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde böyle bir uygulama yok.

***

Peki ne isteniyor barolardan? Adı üzerinde baro… Mensupları avukat, yani hukuk okumuş insanlar. Görevleri, yargının üç unsurundan biri olarak adaleti sağlamak... Durum böyle olunca, iktidarların hukuka aykırı işlem ve eylemlerine de önce baroların karşı çıkması doğaldır. İktidar, bütün kaleleri ele geçirdiği halde baroların ayakta durmasına tahammül edemiyor ve bu duruma bir son vermek istiyor. Yeter ki baroların etkinliği sona ersin!

Baro başkanları, bu sebeple Ankara'ya yürüdü. Çünkü artık herkesin hakkı çiğnendikten, ülkede yeterince kutuplaşma meydana getirildikten sonra sıra avukatların meslek kuruluşunu parçalamaya geldi. İdeolojik veya siyasi olarak hatta cemaatler gibi bölünmüş barolar kurulsun isteniyor.

İktidar, polise talimat vererek, Anayasal bir hak olan ve izin gerektirmeyen yürüyüşü engelledi. Tabii, böylece yürüyüşün bütün dünyada duyulmasını sağladılar!

İktidarın, hukuk dışı engellemesini kimse yadırgamadı. Çünkü hukukun üstünlüğü yerine, kendi arzu ve isteklerini hukuk yapmak istiyorlar.

Burada acı olan, şehir girişinde durdurulan avukatların bir inşaatın önünde oturması sırasında, şantiye şefinin, "Burada oturamazsınız. Burası özel mülktür, işçilerin dikkatini dağıtıyorsunuz" demesi oldu. Avukatların etkisizleştirilmesi, vatandaşın hak arama özgürlüğünün sınırlandırılmasıdır ama şantiye şefi, farkında bile değil…

***

Barolar, kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşudur. Peki, her siyasi grup, kendi ziraat odasını, kendi ticaret odasını, kendi tabipler odasını, kendi mühendisler odasını kurabilir mi? Kurarsa, bunların "kamu kurumu niteliği" kalır mı? Baroların kamu kurumu niteliğini ortadan kaldırmak, ancak AKP iktidarına yakışırdı, çünkü barolardan önce milleti etnik parçalardan ibaret bir yığın olarak gördüklerini defalarca açıkladılar. Bununla da yetinmeyip, milleti hedefte birleştirmek varken, cumhuriyetin kurucularına kin ve nefret saçtılar, milletin ortak değerlerine hücum ettiler. Cumhuriyet dönemine "reklam arası" dediler. Yönetmekte oldukları devletin kuruluş felsefesine savaş açan bir kadronun, baroların da gücünü yok etmeye kalkışması bu genel politikanın bir ürünüdür.

***

Türkiye'nin şimdi, dünyaya korona virüs bahanesiyle dayatılan yeni ekonomik, siyasi ve kültürel diktatörlüğü, hatta modern köleliği tartışması ve çözüm üretmesi gerekirdi.

Her gün veya her an bir niza konusu, bir tartışma çıkararak ülkenin ve dünyanın asıl gündemini de unutturuyorlar.

Türkiye, o şantiye şefinin mantığı ile yönetiliyor... Vatandaşın, hukuk sisteminin yok edilmesine katkıda bulunduğu yerde, kimse "hak, hukuk, adalet" diye ağlamasın. Kur'an da boşuna mı "Allah, aklını işletmeyenlerin üzerine pislik yağdırır" deniliyor?

Yazarın Diğer Yazıları