Saray'da neler oluyor?

Merve Kavakçı'nın kızının Saray'a "başdanışman" olarak atanmasıyla ilgili, sosyal medyada enteresan fotoğraflar dolaşıyor.

Fotoğraflar incelendiğinde; insanların giyiminden kuşamına, oturuşundan kalkışına, kullandığı dile kadar değerlendirme yapan siyasi bir yapı için oldukça marjinal kaçan paylaşımlar var.

Ancak sokağın muhtemelen bu gibi olaylardan çok haberi olmuyor.

İşte tam bu noktada kitle iletişim araçları devreye giriyor. Vatandaşların haber alma imkanlarının kısıtlandığı bir ortamda bilgi dolaşımı yerine "propaganda mesajları" öne çıkıyor. Haliyle oluşacak tepkilerin de önüne geçiliyor. Vatandaşın haberi olamıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, danışmanlardan yana dertli bir lider aslında. Buna rağmen seçicilik ve tercihler konusunda anlaşılan o ki yanlış bir yönlendirme var.

Bir süre önce Yiğit Bulut, İlnur Çevik, Mehmet Uçum gibi isimlerin televizyon ve gazetelerde değerlendirme yapmaları yasaklandı.

Kimisi köşesini, kimisi programını kapattı.

Hatta bir tık daha ileriye götürelim: Erdoğan, kendisinden habersiz yorum yapan danışmanlara uyarıların fayda etmediğini görünce radyo programlarına bile çıkmalarına yasak getirdi.

Demek ki danışmanlara çok güvenilmiyor, söyleyecekleri her kelimenin bir sorun oluşturduğu düşünülüyor.

Kamuoyuna yaptıkları açıklamalara güven duyulmayan kişilerin, devlet kadrosuna alınıp, Saray'da "danışman" statüsünde tutulması ise yeni bir tartışmayı tetikliyor.

Ama tüm bu tecrübelere rağmen yeni yapılan atamalarda "acaba toplum ne der" endişesi güdülmüyor.

Son atama en güzel örneği.

İsmi "Mariam"... İncil'de "Meryem" anlamında kullanılıyor. Dört kez evlenen Merve Kavakçı'nın ilk evliliğinden olan çocuğu… Kavakçı ailesinin tüm fertleri gibi devletin kritik noktalarında görev alıyor.

Sosyal medyada paylaşım yaparken bağlı bulunduğu atmosferin değerlerini pek yansıtmıyor.

Topuklu ayakkabıların havaya kaldırılarak ayakların çekildiği fotolar,

Kuran-ı Kerim üzerine pasaportla, ilginç maskelerle…

Daha bir sürü enteresan poz… İnsanların yaşamları, özel hayatları tarzları elbette özgürdür, elbette karışılmaz.

Ancak bu fotoğrafları toplumla paylaşıp, sonrasında da ailenizin geri kalan fertleri gibi yüksek maaşlarla Saray'a, hem de "başdanışman" olarak atanıyorsanız vatandaşın sorgulama hakkı devreye girer.

***

Marketlerde insanlar sürekli olarak reyonların önünde fiyat hesapları yapıyorlar. Artık havlu peçete ve tuvalet kağıdının iyisini almak lüks olarak görülüyor.

Zamlanmayan ürün kalmadı. Vatandaşa sürekli olarak "tasarruf" önerisi yapılıyor. Yapılmasa bile bunu yapmaya mecbursunuz. Çünkü paranız yetmiyor, evinizi geçindiremiyorsunuz.

Ekonomik anlamda darboğaz her geçen gün yayılırken, devletin en üst organlarında; bakanlıklar, Cumhurbaşkanlığı Sarayı gibi yerlerde buna ilişkin bir refleks görülmüyor.

Dahası bu lüks ve şatafatlı yaşantı toplumdan saklanıyor.

Kürsüde "fakirleşen" liderler, kürsüyü terk ettikleri an bambaşka bir hayata, zenginliğe geçiş yapıyorlar.

İşte bunun sürdürülebilir bir yanı bulunmuyor.

Geri kalmış demokrasilerin ürünü gibi Saray harcamalarının öne geçtiği, eşin dostun soy isme göre atandığı bir dönemi yaşıyoruz.

Liyakat kısmına girmeye gerek yok.

İşte bu tabloda vatandaşın haber alma ihtiyacını sağlaması gereken alternatif iletişim yöntemleri ortaya çıkarılmak durumda.

Siyasilere, özellikle de muhalefete büyük görevler düşüyor.

Kendilerinin yerinde olsam Gazi Meclis'in masasına ayaklarını uzatıp "emir erlerim" diyen, sonrasında ayaklarını havaya dikerek topuklu ayakkabılarının fotoğrafını paylaşan "başdanışmanın" fotoğraflarını yan yana basarım.

Meclis'e bu fotoğraflarla girip, tek kelime de konuşmam.

Protestoysa protesto, tepkiyse tepki, haberse haber…

 

Yazarın Diğer Yazıları