Sarışın ulusalcı olmaz (mış)!

Ulusalcılık bin türlü eleştirildi. Ama böylesi ilk defa oluyor. Yiğit Bulut’un yazılarını beğenmeyenlerin gerekçesi bakın neymiş: Sarışın adamsın, sen zaten Türk olamazsın, Türkiye’yi savunmak sana mı kaldı?

Birçok farklı tepki aldım. Özellikle “ulusal duruşa” karşı olup, “küreselleşen dünyada, eriyen Türkiye” isteyenler, “ulusal bir ekonomik duruşun gereğini” bir türlü kabul etmek istemediler. Geçmişte “duruşumu beğenmeyenlerden” birçok ilginç mesaj aldım. En çok ilgimi çekenler genelde “bana yakıştırılan siyasi parti yakınlıkları” üzerineydi. Bazı arkadaşlara göre bu fikirleri savunan şu partiden olmalıydı. Hatta “Sarışın adamsın, sen zaten Türk olamazsın, Türkiye’yi savunmak sana mı kaldı?” diyenler bile oldu.
Son 3 gün içinde bu ilginç mesajlardan bir tane daha aldım, yazan dostumuz şöyle diyordu; “Yiğit Bey, ulusalcılık, milli konular, küreselleşmeye karşı Türkiye gibi kavramlara değinen siz, lütfen nereli olduğunuzu açıklayın... İshak Alaton’u da eleştirmişsiniz ama ben sizi TV’de gördüm fiziğiniz aynı bir Selanikli, acaba sabetay mısınız!”
Sevgili kardeşim, bir ulustan olmayı, bir millete sahip çıkmanın referansını hâlâ ’ırk’ta, kanda, bölgede’ararsan, bu etnik ve ırkçı ayrımcılığı Türk olmanın şartı sayarsan; senin Hitler’den hiçbir farkın kalmaz... Bu noktada şunu da belirteyim. Ben, birilerinin söylediği gibi “Türkiyeli” falan da değilim. Ben öz be öz Türküm...
Peki ben bu gerçeği nasıl bu kadar kesin olarak biliyorum, bin yıllık soy kütüğüm mü elimde?
Türk olduğum gerçeğini bildiğim referans noktam; ne ırkım, ne kanım, ne de doğduğum bölge... Bu gerçeği bildiğim referans noktam; Ulu Önder Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken özüne kattığı maya olan; ’Ne mutlu Türküm diyene’sözü...
Dikkat ederseniz; ’Ne mutlu Türk olana, Türk kanıyla doğana’dememiş. Ne mutlu Türküm diyene demiş. Uzun lafın kısası; Bu ülkede yaşayan hiç kimsenin diğerinden daha fazla Türk olmaya hakkı ve yetkisi yok... Ermeni, Kürt, Çerkez, Boşnak, Musevi, Hristiyan, Rum, Türk... Kökü ne olursa olsun, ’Türküm’diyen her vatandaşımız ’ulusal bilince de, Türkiye’ye de’diğerleri kadar sahip çıkma hakkına her zaman sahiptir...’
Sevgili dostlar, bu yazıyı, yukarıdaki saplantılı zihniyete cevap vermek, Türk olmayı ’Türkiyeli olmak’ile değiştirmek isteyenlere karşı olduğum için ve en önemlisi bu kavramları ortaya atanların Atatürk’ün öngörüsünü anlamadıklarını haykırmak için yazdım. ’Türkiyeli olmak’gibi, ’İkinci Cumhuriyet’gibi sanal kavramlara ihtiyacımız yok... Aradığımız her şey Türk devrimini yaratan doktrinin içinde, yüzyıllar sonrasını kapsayacak şekilde var. Bakmasını bilenler, ihtiyaçları olanları orada bulacaklar...  
* Yiğit Bulut / Vatan

++++++

MİNİ YORUM
Bu devirde erkek olmak lazım
BU devirde iyi bir toplumsal statünün kestirme yolu, AKP’li bir bayanla (eğer bekar kaldıysa tabii) evlenmek. Yönetim Kurulları, daire başkanlıkları, müşavirlikler, TRT’de program imkanı... Yeter ki isteyen “enişte” olsun. Baksanıza Lagendik bile “enişte” kontenjanından AKP’nin fahri Brüksel milletvekili oldu. Siyasette, bürokraside, ticarette... makam-mevki arayan beyler için tek sıkıntı var. Kapatma Davasının akıbeti Ağustos’ta belli olacağa benzer. Zaman az yani. Söz, nişan, nikah... Yetiştiririm diyen meclise koşsun!


++++++


Ilımlı milliyetçilik
Şimdi de ’milliyetçi cepheye’bakalım, kulisler ve gelişmeler gösteriyor ki şahin milliyetçilerin tasfiyesi ’ILIMLI MİLLİYETÇİLİĞİ’de gündemde birkaç adım daha öne taşıyacak. MHP çatısı altında hayat bulmaya devam eden ’Ilımlı milliyetçilik’(ki şu ana kadar bu dönüşüm gayet başarı ile sürüyor, Ülkü Ocakları’yla ilgili son karara bakınız, MHP’nin diplomatlara teslim ettiği yeni vitrin de...) İran’a operasyon ve de yeni Irak politikalarının (yeni Kürt açılımının) uygulamaya sokulması aşamasında çok daha önemli misyonlar üstlenecek.  
*  Güler Kömürcü / Akşam


++++++

Saygıya bak
SANA da BU YAKIŞIRDI
YILMAZ Öztuna, “İkinci Elizabeth’in Ankara’ya 3. ayak basışı, fakat 2. resmî ziyaretidir. Majestelerine hoş geldiniz diyoruz” demiş. Yazarken bu kadar eğildiğine göre, kraliçenin karşısına çıksa el-etek öper mi acaba? 
* Türkiye


++++++

Ziaeddin Efendi dirildi
Yeniçağ Genel Yayın Yönetmeni Hayri Köklü, “Cumhuriyet ahlaksız rejim mi?” araştırmasında Metin Toker’den aktarmıştı: “Şeyh Sait’in ayaklanmasından sadece iki hafta evvel, Ziaeddin Efendi Meclis kürsüsüne çıkmış ve yeniliğin işret, dans, plaj sefasından başka şey ifade etmediğini söylemişti. Fuhuş artmıştı. Müslüman kadınlar edeplerini kaybetme yolundaydılar. Sarhoşluk himaye, hatta teşvik olunuyordu. En önemlisi ” hissiyatı diniye “ rencide ediliyordu. Yeni rejim sadece ahlaksızlık getirmişti. Bunlar terakki kisvesi altında, Batılılaşma diye, medeniyetçilik adına yapılıyordu. Rezil bir idare memleketi çamurların içine sürüklemişti. Ziaeddin  Efendi bu nutkuyla Cumhuriyetin ahlaki  iflasını Türkiye’ye ilan etmişti.” Hasan Karakaya’nın aşağıdaki satırlarını okuduktan sonra, Ziaeddin Efendi’nin dirilip nutkuna Vakit Gazetesi’nden devam etttiğini düşünmemek elde mi?
Heeyy “başörtülü kadınlar”; Uyanın artık, uyanın!.. Uyanın ve acı gerçeği görün artık; “Bu ülkede başörtülü kadının adı yok!” Cumhuriyetin  “meyhane” sinin ve “kerhane” sinin bile adı var da, “başörtülü kadın” ın adı yok!.. Adı da yok!.. Değeri de!.. Bilmem, anlatabildim mi?


++++++


Dumanlı ile Çongar’ın ibresi aynı
Nerede buluştular
İki yazı arasında fark görebiliyor musunuz?
 “Vaktiyle Susurluk ortaya çıkmış, eylemler düzenlemiş, ” asker-polis-mafya “ üçgeni sorgulanmıştı. Şimdi, aynı çevreler Ergenekon’u örtbas etmeye gayret ediyor. Güya iddianame henüz açıklanmamışmış..”      
* Ekrem Dumanlı / Zaman
Ergenekon Savcısı’na dur diyen, fazla ileri gitmemesini isteyen birilerinin borusu son günlerde daha yüksek perdeden ötüyor. İş ’büyük’Ergenekon’a ilerlemesin diye frene basılıyor.AKP’ye karşı yargı darbesi sonuçlarından birini, soruşturmanın güdük bırakılmasıyla veriyor sanki...
* Yasemin Çongar / Taraf


++++++

Bu yazıyı not edin
Benim için en şaşırtıcı olan Tuncay Özkan’ın geçen aylarda Star yazarı Şamil Tayyar’la girdiği polemikti. AKP iktidarına kadar adını duymadığımız Tayyar’ı özellikle Ergenekon kapsamında içeriden istihbarat almakla, dezenformasyonla suçladı Özkan. Çok büyük ihtimalle bu suçlamalarda haklılık vardı, Tuncay Özkan’ın bu sözlerinin üzerinde ciddiyetle durulması gerekiyordu. Ben o zaman hep bu tartışmaları “Kendinden biliyor” diye yorumladım. Çünkü bugün Tayyar’ın yaptığını eskiden Özkan yapıyordu, pek çok istihbarat ona akıyordu.
AKP iktidarı, istese kolaylıkla Tuncay Özkan’la da uzlaşabilirdi aslında. Belki ihtiyaç duymadılar, ne de olsa kendi adamları vardı kolaylıkla buralara yerleştirecekleri.
Tuncay Özkan da sırtını Deniz Baykal’a yasladı. Deniz Baykal o kadar çaresiz, o kadar sevilmeyen bir siyasetçi ki kendisine medya gücü olsun diye balıklama atladı Özkan’ın üzerine. Hep beraber Türkiye’de CHP-MHP iktidarı kurulacağı yanılsamasıyla avundular.
Tabii bu arada Tuncay Özkan kendisini solun yeni lideri olarak da sunmaya başladı. Çeşitli yerlerde bu defalarca dillendirildi, o imaj yaratıldı. Ama Baykal’ı kimse deviremedi, Tuncay Özkan  ve adamlarının parti içinde genişlemesinin de önünü kesti. Bu arada Tuncay Özkan hakkında başka başka iddialar da ortaya atıldı. Mesela Ergenekon kapsamında gözaltına alınacağı. İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasının ardından epey yaygara kopardı. Yine savaşacağını, pes etmeyeceğini söyledi durdu.
İkna edici miydi, inandırıcı mıydı? Bilmiyorum.
Sadece şunu biliyorum: Kanaltürk’ten uzun zamandır kurtulmak istiyordu Tuncay Özkan. Borçlarını ödeyemez hale gelmiş, kendisini döndürememişti. Daha evvel Ciner Grubu’na da satmaya kalkmıştı, ama incelendiğinde bunun kârlı bir satış olmayacağı
anlaşılmıştı. 
* Oray Eğin / Akşam


++++++


Gül’ün moda danışmanı
Herkese böyle dost nasip olmaz. Fehmi Koru, yakın arkadaşı olan Cumhurbaşkanına politik destek vermekle kalmıyor, Taha Kıvanç imzasıyla yazdığı köşesinde moda danışmanlığını da yürütüyor.
“ Kutsal bilinen yerlere giderken giyilen kıyafetler, ’kutsal’ile irtibatladıkları yerlere ve kişilerin huzuruna giderken de”  giyilebilirmiş...
Eeee, anlı şanlı kraliçeden daha kutsalını nerede bulacaklar?
Koru, yazısının sonunda eski dostunun yüreğine su serpmeyi de ihmal etmemiş:
Pantolon ve kravat takmakta beis görmeyen birinin, yelekli ve papyonlu smokine itiraz edeceğini pek sanmam...
Kendi hesabıma, konuk heyetin erkekleri nasıl katılacaksa davete, Cumhurbaşkanı’nın,  onlardan daha aşağı düzeyde bir kıyafet giymemesini dilerim.

Günün sözü
AKP’yi kapatmayın, yabancılara satın...
* Melih Aşık / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları