Savaş mı, sağduyu mu?

Anayasa Mahkemesinin  “iptal kararı”  üzerine, Başbakan ve AKP Lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın, yaptıkları konuşmalar restleşme mi, bir “bırakışmanın” işaretleri mi; yoksa “savaşın el peşrevleri” mi? Çünkü bu sözlerde AKP mücadelesinin bütün malzemesi var...  
Erdoğan, grup konuşmasında Anayasa Mahkemesi yargıçlarına, CHP’ye, muhalefete kükreyip, gürledikten sonra “Sağduyuyu koruyacağız” dedi. Bu, “bağra taş basıp” kadere razı olmak mı demek? Hiç sanmıyorum; kapalı oturumda milletvekillerine ne dedi, hangi işaretleri, taktikleri verdi? Bence talimatı şuydu: “Meclisi tatil etmeyin. Kapatma davasının muhtemel kararının gerekçelerini görelim, ondan sona ne yaparız, buna karar veririz.” Asıl gümbürtü o zaman kopacak! Bu arada, Parti içindeki muhtemel, hatta muhakkak bazı kopmalara karşı, “bu trendan inen, bir daha binemez!” diye gözdağı verdi! Başbakan “tren” sözünü çok sever!

Abesle iştigal
Bu noktada, Anayasa Mahkemesinin yetkilerini aştığı, iptal kararının, gerekçeler açıklanmadan ilan edildiği hususundaki sözleri, artık akademik kaldı. Rejim “değişmedikçe” Erdoğan’ın “demokrasi tramvayının”  yuvarlanması mukadder ve “arabayı kim devirdi” tartışması da, abesle iştigal! Sorumlu besbelli; “velev ki siyasi simge”!
Erdoğan’ın, Anayasa Mahkemesi kararına,  “şekil/esas” bakımından itirazları, Baykal’ın dediği gibi, onun AKP’nin “esas”  korkusunun “şekli kamuflajı”! Başbakan ve tayfası,“şeriat elden gidiyor”, yabancılara hizmet edecek “ılımlı İslam devleti hayal oluyor” diye panik içindeler! Bu bağlamda da, AB-ABD çevrelerinin endişeleri de,  “sadık bir hizmetkârı” kaybetmek!

Çiçek gibi...
Bu korkuların, endişelerin işaretini Dışişleri Bakanı Ali Babacan Avrupa’da, Cemil Çiçek de Ankara’dan verdi! Babacan, Türkiye’de Hıristiyanların baskı altında olmalarından durumunun şikâyet edilmesi üzerine,  “Müslümanlar da baskı altında” dedi... Yabancılara şikâyet etmesinin, bir T.C. Bakanının onuruna yakışmaması, Batı Trakya’da Müslüman Türklerin durumunu dile getireceği yerde, Hıristiyanlara baskı yapıldığını kabullenmesi bir yana; Türkiye’de Müslüman çoğunluğun, dini vecibelerini yerine getirdikleri ve hiçbir baskı altında olmadıkları gerçek iken, Babacan’ın “baskıdan” muradı  “Laiklik” ve “şeriat” karşısındaki direnç! Bu konuda Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek de, açık verdi; “Bu konuya ’türban davası’ demek doğru değildir” dedi... Haklı; asıl doğru olan daha derin.

Maksat
Kısacası bu konu, Anayasa Mahkemesinin  “yetkileri esas, şekil”  tartışmasına ve  “iptalin gerekçesi” açıklanmadan önce ilan edilmesi iddiasına, indirgenemez! Aslında söz konusu olan T.C.’nin, Atatürk’ün ilkeleri anlamında devam edip etmeyeceği meselesidir! Güneri Cıvaoğlu’nun yazdığı gibi, ya Anayasa’nın devleti tanımlayan değiştirilemez/değiştirilmesi teklif edilemez temel hükümlerinden birini, “laik devlet” hükmünü yok eden bir anayasa değişikliği olursa, Anayasa Mahkemesi ne yapacaktır? Anayasa Mahkemesi, açılan iptal davasını  “Ben ancak şekil yönünden bakarım. Esasa giremem” kararıyla geri mi çevirecekti?  “Laiklik” bir anayasa değişikliğiyle baypas edildiğinde bunu hangi kurum saptayacaktır, hangi kurum laikliği eski haline dönüştürecektir? Erdoğan, acaba “sağduyudan” neyi anlıyor? “Ilımlı İslam Devletine” razı olmamızı mı?
Bundan sonra neler olacak? Keşke sağduyu, karşılıklı hâkim olsa da, rejim daha fazla zedelenmeden, Türkiye Atatürk’ün yolunda devam etse! “Şeamet tellalı” olmak istemem ama bunun, bundan sonra olabileceğine inanmıyorum. AKP ve Erdoğan, takiye yapsalar da, kesinlikle değişemezler! Aradaki frekanslar, paydalar öylesine ayrı ki, gerçek bir uzlaşma eşyanın tabiatına aykırı! Ancak zaman ve şartlar onların lehinde. Bizler vakit kaybediyoruz! “Onlar”  diyorum zira artık ya  “onlar” ya “bizler”!
 Keşke Baykal’ın, ’’Sakın ha Yargıya, Meclis’e, Anayasa Mahkemesi’ne vesayet kurmaya kalkma, haddini, ölçünü, anayasa içindeki yerini bil... Senin kuyunu kazıyor olabilecekler, etrafındakilerdir. Sana, ’Hadi yürü aslanım, arkandayız’... ’Hiç merak etme, haklısın, yürü bu yolda, her türlü desteği vereceğiz’ diyenlerdir“ sözlerine, kulak verebilse!

Bahçeli
Ben, naçizane, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin son zamanlarda yaptıklarını, önceki gün Genelkurmay Başkanının “malûmu ilâm” sözlerine dokundurmasını, anlamakta güçlük çekiyorum... Herhalde benim, bizlerin, kerametine vakıf olamayacağımız hikmetler, maksatlar vardır diye düşünüyorum. Bu ayrı yazı konusu!

Yazarın Diğer Yazıları