Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hulki CEVİZOĞLU

Hulki CEVİZOĞLU

Saygı ve İdam: İDAMIN ONTOLOJİSİ

Bugün, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının 47. yıldönümü (6 Mayıs 1972).

Lafı uzatmadan -çünkü söylenecek laf çok- unutulan ya da görülmek istenmeyen çok önemli konulara girmek istiyorum.

Günümüzde laf torbası ve yandaş konuşmalara sahne olan sözde tartışma programlarının aksine bir akademi olan Ceviz Kabuğu programımızda tarihe ışık tutan konuları ele alıyorduk.

Hem de her kesimin önemli temsilcilerine konuşma fırsatı vererek.

"BİRAZCIK SAYGILI OLSALARDI İDAM EDİLMEZLERDİ!"

Kanal 6 Televizyonunda, 2 Mayıs 1997'de yaptığımız CK'nda, dünya tarihine geçen 1789 Fransız İhtilali kadar önemli tarihi bir ifşaat gerçekleşti:

"Birazcık saygılı olsalardı idam edilmezlerdi!"

***

Denizlerin idamını isteyenlerden, savcı yardımcısı Baki Tuğ. (Ama nedense, her ortamda savcı rolü oynuyor. Az sonra gerçek ortaya çıkacak).

Canlı yayında aynen şöyle söyleyiverdi ve aramızda şu diyalog gerçekleşti:

 

Baki Tuğ- Sayın Cevizoğlu, ELBETTEKİ İDAM CEZASI, ŞART DEĞİLDİ. Ancak biliyorsunuz Türk Ceza Kanunu'nun 59. Maddesi sanıkların duruşmadaki tavırları ile ilgilidir. DURUŞMADA SANIKLAR BİRAZCIK EĞER MAHKEMEYE SAYGILI OLMUŞ OLSALARDI, ZANNEDİYORUM TÜRK CEZA KANUNU'NUN 59. MADDESİ UYGULANIRDI VE BU GENÇLER DE İDAM EDİLMEZLERDİ.

Ancak bu çocuklar mahkemede çok sert, haşin, mahkeme heyetine karşı olumlu davranış içerisinde olmadıkları gibi, "Eğer biz yaptığımız ihtilalde, yapacağımız ihtilalde başarılı olsaydık, sizleri burada yargılamazdık, hepinizi duvar dibine dizip bir kurşun şekliyle hallederdik" şeklinde de beyanda bulundular.

Yani 59'uncu maddenin kullanılmaması, duruşmadaki sanıkların hal ve tavırları ile ilgilidir. Bu nedenle kullanılmamıştır kanaatindeyim.

Hulki Cevizoğlu- Peki, mahkeme -şimdi buradan başka bir anlam çıkıyor Sayın Tuğ- "Mahkemeye saygılı davransalardı, böyle olmazdı" diyorsunuz. Saygısızlıktan mı bu idam cezası geldi?

Baki Tuğ- Efendim 59'uncu maddenin özü odur.

Eğer mahkemedeki duruşmada sanıkların hal ve tavrı, 59'uncu maddenin uygulanmasını veya uygulanmamasını amirdir o nedenle olmuştur.

Hulki Cevizoğlu- Yani iyi halleri görülseydi mahkemede, daha önceki yaptıkları eylemler idam cezasını gerektirmiyor muydu?

Baki Tuğ- Gerektirme değil, idam cezası verilirdi, taktiri tahsis sebebiyle m ü e b b e t   h a p s e   ç e v r i l i r d i .

Hulki Cevizoğlu- Ama idam cezasından böylece kurtuluş yolu vardı?

Baki Tuğ- Evet.

Hulki Cevizoğlu- Evet, "Mahkemeye saygılı olsalardı, ilgili madde gereğince böyle bir sonuca ulaşılamazdı" gibi bir tarihi dönemin sonucunu getiren ifade...

CEMİL GEZMİŞ: "KAFA YARILAN MAHKEMEDE YALVARACAKLAR MIYDI?"

Ceviz Kabuğu'na telefon konuğu yaptığımız Deniz Gezmiş'in babası Cemil Gezmiş'in bu açıklamaya verdiği yanıt da tarihte yerini almıştır.

Hatırlatalım.

Cemil Gezmiş-  Ben yalnız şu kararımı söyleyeyim. Üç oğlum vardı benim. Tanrı'dan herkes için böyle üç evlat vermesini, nasip etmesini istiyorum. Benim en büyük duam bu herkes için. Yani bunda sözü uzatmıyorum, o bakımından Deniz'i nasıl gördüğümü de izah etmiş oluyorum size.

Ancak şurada dinlediklerimden biraz önce konuşmacı olan arkadaşın dışında o hariç, evvela Baki Tuğ meselesine dokunacağım, buna defalarca dokundum. Bir defa "Bu verilen karar hukukidir, siyasi yani yoktur" diyor. Evvela dava siyasi olarak başlamıştır. Yani şimdi soruyorum siz savcı olarak, Genelkurmay Başkanlığı'nın yazılı emriyle, bu davayı 146'dan açın diye verdiği emirle beraber açmadığınız mı? Açtınız.

Mahkeme Başkanınız emekli olduktan sonra Demirel'in kanadı altına girip, orada politikaya başladığı zaman tek bir sözü vardır orada. Kendisini tarif ederken "Ben yargıçken mahkemede yalnız adli karar değil, aynı zamanda çok faydalı siyasi kararlar verdim" diye itiraf etmiştir. Böyle bir itiraftan sonra nasıl çıkarsınız da, bu davadan bu kararda siyasi bir etki yoktur, dersiniz?

Üçüncüsü, 59'u neden uygulamamıştır? Çünkü çocuklar orada, mahkemede mahkemeye karşı tutumlarını sertleştirmişler de onun için uygulanmamış. Kapısında bir dipçikle kafa yarılan bir mahkemede acaba "Bizim bu mahkemeye güvenimiz yoktur" dedikten sonra size tekrar boyun mu kıracaklardı? Yalvaracaklar mıydı? Ayaklarınıza, elinize mi düşeceklerdi? Ki, o zaman bağışlıyorsunuz? Bunlar tabii kabul edilebilir şeyler değil. ama ne söylerlerse söylesinler onları zaten biliyoruz.

Sayın Cevizoğlu, fazla uzatıp sizi tutmayacağım.

ASTIRAN SAVCI: "DENİZ GEZMİŞ'E ALLAH RAHMET EYLESİN!"

Bu konuşmalardan tam bir yıl sonrası. Tarih, 8 Mayıs 1998.

Kanal 6'da, CK'nun canlı yayınında, yine aynı konuyu farklı konuklarla ele alıyoruz.

Arkadaşlar bir not iletti: "Telefonda bir bey var, askeri mahkemenin asıl savcısının kendisi olduğunu ve konuşmak istediğini söylüyor!"

Çok şaşırdım, "Bağlayın" dedim.

(Bu açıklamalar ilk ve son olmak üzere sadece bizim programa nasip oldu.)

Bu ibretlik açıklamaları, tarihe -bir kez daha- mal olsun diye aynen veriyorum.

Keramettin Çelebi (Denizleri astıran savcı)-  (Karşınızda oturan) Baki Tuğ benim yardımcımdı. Büyük çaplı bir dava idi. Davanın bazı oturumlarına Baki Tuğ da katılmış oldu. Davaya dolaylı muttali oldu ve katılmış oldu. (...) Başında Binbaşı idim, sonra Yarbay oldum. (...) Davanın iddianamesini yazan benim. Sorumluluk varsa bana ait. Hayrı da bana ait, sevabı da bana ait. Şimdiye kadar hiç konuşmadım. Konuşmam da gerekmez. İlk defa sizin programınızda konuşmamın sebebi de, sizin son derece hüsniyetli kişi olduğunuzu gördüğüm içindir. Baki Tuğ davanın içindeydi ama, kendisi hiçbir surette ilgilenmedi. Sadece kürsüde oturdu. İlgilenmesine gerek yoktu. Davayı sadece duruşmalarda takip ediyordu.

"DENİZ GEZMİŞ'E ALLAH RAHMET EYLESİN !"

Sanıklardan biri, galiba Deniz Gezmiş, savunmasını yaparken "Savcı bizim kellemizi istiyor" filan dedi. Sanıkların sorgusu bittikten sonra "Ben kimsenin kellesini istemiyorum. Sanıklar, eğer eylemleri kelle almayı gerektiriyorsa, kendisi kellesini ipe uzatır. Ve kanun da altındaki sandalyeyi çeker, kellesini alır" dedim. (...)

Deniz Gezmiş'e Allah rahmet eylesin!..

Sorgusunu yaparken, bir saat karşılıklı diyalog halinde oldum. Bana, "Ben sorgu vermeyeceğim" dedi. Son olarak bir cümleyle ifadesini aldım. Altına imzasını attı. "Sen de hukuk okudun, sen anayasayı biliyor musun?" dedim. "Biliyorum, okudum" dedi. (...) İddianamede çok büyük ilim de yapmadım. Kimseden kopya yapmadım. Başkaları bizden kopya yapacak duruma geldi.

"EMİRLE GELEN ÖLÜM DEĞİL!"

İddianamenin yazılış tarihi 29 Haziran 1971'dir. Askeri Yargıtay Başsavcısının yazısı 3 Temmuz'dur. Genelkurmay emri olarak geçen yazının tarihi 16 Temmuz 1971'dir. Bunların dosyanın içine konması mümkün değil. Ben bu yazıyı ilk defa bir derginin, Aktüel'in, 29 Nisan 1992 tarihli sayısında gördüm. Bu yazı gelse bile değerli komutanım Semih Sancar yırtar atardı!..

"ELİNDE SİLAH YOKTU AMA GAYE BİRLİĞİ DEVLETİ YIKARDI!"

Biz kimsenin ölmesini istemeyiz aslında. Verilen görevi yapmakla mükellefiz. Biz halk arasından gelmiş, halk çocuklarıyız. Görevi yapabildiğimiz kadar yaptık. En âlâsını yaptık, demiyorum. (...) İdam için (elde) silah olması gerekmiyor. Devlete karşı cürümlerdir bunlar. (...) Deniz Gezmiş'lerin ellerindeki vasıtalar devleti yıkmaya elverişli idi. (Bu) bütün Türkiye'de kendilerini destekleyen "gaye birliği" idi!..

"ELHAMDÜLİLLAH ATATÜRKÇÜYÜM!.."

Atatürk ne düşündüyse devleti kurarken ve hâlâ Atatürk'ün çağdaş düşünceleri neyse benim düşüncem odur. Elhamdülillah Atatürkçüyüm!.. Allah'a hamd olsun demektir elhamdülillah. Siz onun manasını bilmediğiniz için haklısınız!.. ("Deniz Gezmiş de Kemalist olduğunu söylüyordu" sözleri üzerine:) Solcu ve sağcı tabirleri de kabul etmiyorum. Türkiye'de bunlar yanlış odaklara oturtuluyor. (...) Ben sağsız, solsuz Atatürkçüyüm.

***

Evet, buraya kadar çok önemli açıklamaları paylaştım bir kez daha.

Son sözümü söyleyeyim:

Tarih, alınan derslerle değil, intikamların tekerrürü ile doludur!

(Ontolojiyi de siz bulun).

Yazarın Diğer Yazıları