Sayın Cumhurbaşkanı, dikkat!

Bir büyüğüm sordu;

-Sence Devlet Bahçeli ne yapmaya çalışıyor?

Eş-dost siyaset okumaları yapabildiğimi düşünür.. "Ufku görmek kafi değildir.. Ufkun ötesini de görmek lazımdır" tedrisatı görmüş biri olarak, az çok bunu becerebildiğim kanaatindeyim..

Ancak itiraf edeyim, soru geldiğinde zihnimde hiçbir ışık yanmadı..

"Devlet Bahçeli ne yapmaya çalışıyor?" sorusuna verecek yanıt bulamadım..

Sonra kapandım odaya.. Açıklamaları dinledim, okudum.. Kim ne dedi, kim nasıl bir tavır sergiledi?

Dikkatimi çeken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla Devlet Bahçeli'nin sözlerindeki ortaklık oldu.. Tavırlarındaki ortaklık oldu..

Bir siyasi parti liderine saldırı olmuş, fırsat bulunsa linç edilecek, her iki isim de şunu soruyor;

-Ne işin vardı orada?

Bunu soranlardan biri, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, istediği yere güvenle gidebilmesini sağlamakla mükellef İçişleri Bakanı..

Diğeri de, şehit cenazelerine katılımın artması gerektiğine inanan bir siyasi lider..

İlki kendine demiyor ki, "Orada bir zaaf oluştuysa ve bir siyasi lider yumruk yediyse, sorumluyum ve hiç değilse susup oturayım"

İkincisi de kendine demiyor ki, "Ayıp oldu.. MHP gibi bir partiden, 'Şehit cenazesine niye gidiyorsun?' diye bir soru çıkmamalı.."

Dedim ya, ikisinin de dili, tavrı, tartısı aynı..

Hâlâ olmayan bir ittifak üzerinden, Millet ittifakını teröristlikle suçlamaya devam ediyorlar..

Cumhurbaşkanı "Türkiye İttifakı" diyor, "Demiri soğutmalı" diyor, ama Bakanı ve ortağı ısrarla ateşe odun atıyor..

Dönelim o büyüğümün sorusuna;

-Sence Devlet Bahçeli ne yapmaya çalışıyor?

Şimdi bir tahminim var;

-Antalya kampındaki konuşmasında, Devlet Bahçeli'nin, Cumhurbaşkanı'nın son açıklamalarından rahatsız olduğu belliydi.. Acaba diyorum, Süleyman Soylu'yla ağız birliği, yeni 'Kankası'nın ilanı mıdır?

Öyle ya, bir tarafta 'Türkiye İttifakı' diyen Tayyip Erdoğan, diğer tarafta Devlet Bahçeli'nin 'Beka' başlıklı propagandasına sıkı sıkıya sarılan bir Süleyman Soylu..

Kim ne derse desin, "Türkiye İttifakı" sözü kıymetli bir sözdür.. Gereği yapılır, yapılmaz bilmem.. Ama bu kadar gerilmiş, bu kadar dara düşmüş Türkiye için önemli bir formüldür aynı zamanda..

Bu sözün sahibi Çubuk saldırısı için "Sorumluları bulun" talimatı verirken, kendi bakanı ve ortağı bu formülden rahatsız olmuş diye düşünürüm..

Siz "deli misin?" deyip geçin..

Ama ben şuraya not düşeyim; Bu ağız birliği, başka bir işbirliğinin sinyali olmasın sakın..

Cumhurbaşkanı ayrı telde, bakanı ve ortağı ayrı telde.. İlginç..

Ee, onu da ben mi dert edeyim? Mevzu, Cumhurbaşkanı'nın dert etmesi gereken bir mevzu..

Son olarak şunu da not edin; Cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yapılan saldırı için net bir dille "Sorumlularını bulun" talimatı vermiş.. Kesin bilgi..

Bu tavra rağmen, saldırıyı savunur bir dilde ısrar eden Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli'yi düşündüğümde diyor ki içimdeki ses;

-Ortada bir film dönüyor ve bu filmin senaryosu en çok da Cumhurbaşkanı'nın huzurunu ilgilendiriyor.. Bu senaryo o huzuru kaçırır..

O yüzden mesele Beştepe'nin meselesi.. Dikkat diyorum, başka da bir şey demiyorum..

SALDIRI KİME YAPILDI?

Bu fakire göre Çubuk'taki saldırının azmettireni de belli, faili de, niyeti de belli..

31 Mart'ta ortaya çıkan siyasi tablonun yarattığı hazım sorunu ortada..

Bütün bunlar konuşulur, tartışılır..

Ancak, tepkilerden ve hızla yayılan yorumlardan dikkatimi çeken bir şey var..

Kemal beyin mezhebi kimliği öne çıkarılıyor..

Saldırı bir siyasi lidere yapıldı, bir mezhebin mensubuna değil..

Bunu önemsiyorum.. Zira böylesi bir algının, ilerleyen zamanda tam da yapanların ekmeğine yağ sürecek bir kutuplaşmadan endişe ederim..

Kemal bey Alevi'dir evet ama saldırı onun bu kimliğine yapılmadı..

Niyet sorgulamadan belirtmek isterim ki, bu algı ya da kabul yerleşirse, yarın altından kalkamayacağımız bir yaraya dönüşür..

Bu tür kabul ve yorumları gördükçe, "Ya Muhammed ya Ali" deyip iç geçiriyorum..

İstenilen ruh halinin tam da bu olduğunu gördüğüm için endişe ediyorum..

Yukarıda sözünü ettiğim ağız birliği "teröristlik" saçmalığını körükleyerek bir kamp oluşturmaya çalışırken, duygusal nedenlerle de olsa, yanlış bir algı ve kabul, bir başka kampın kapısını aralar..

Şu olayda bile görüyoruz ki, Türkiye üzerine oyun planlayanların ellerinde hala aynı kart var; Kürt ve Alevi kimlikleri..

Soru şu; Tezgâhın ekmeğine yağ mı süreceğiz, yoksa o ekmeği onlara zehir mi edeceğiz?

Feraset 'B' şıkkı diyor..

 

Yazarın Diğer Yazıları