Sayın İlter Türkmen'e mektup

2004’te Kıbrıs için müdahale mi olacaktı? başlığını verdiğiniz ve beni de bu hayali eylemin tetikleyicisi olarak takdim ettiğiniz köşe yazınızı okudum. Benim böyle bir eylemi tetiklemem için, kuşkusuz bundan haberdar olmam gerekirdi. Bahsettiğiniz günlerde beklentimiz hiç olmazsa askeri kanadın yapacağı bir açıklamayla, referanduma gidecek olan halkımızın, Türkiye’nin devlet olarak Annan Planı’nı desteklemediğini; desteğin sadece, ABD tarafından ikna edilmiş iktidar partisi tarafından geldiğini gösterecek bir Genelkurmay açıklamasıydı. Kıbrıs Türkleri, Annan Planı’na  kadar, “müşterek milli dava” için Anavatan’ın desteğiyle adanın Rum’a-Yunan’a geçmemesi için elinden gelen her fedakârlığı yapmıştı.

Milli çizgiyi yaşatmalıyız
Annan Planı gündeme gelmeden önce TBMM’de ve KKTC Meclisi’nde karara bağlanmış olan,“Milli Çizgi”, (doğuşunda hizmetiniz olan fakat “yaşatmak için değil, taktik nedenlerle ilan edildiğini” açıklayabildiğiniz) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığına dayanan iki devlet arasında bir ortaklık öngörmekteydi. Yani konfederasyon!
Annan Planı bu devleti karma bir vilayete dönüştürüyor, Rum’un “işlerliği yok” bahanesiyle yıktığı 1960 Antlaşmaları’ndan daha karmaşık bir devlet yapısı meydana getiriyor ve en önemlisi, 1960 Antlaşmaları’nı yok farz ederek Kıbrıs’ı, bizim de olurumuzu alarak AB üyesi yapıyordu. AB üyesi bir Kıbrıs’ın “garantileri, garantiler nedeniyle Türkiye’nin Kıbrıs’ta asker bulundurmak hakkı”, biz de AB üyeliğine olurumuzu verir vermez, hayal olacaktı.

‘Evet’e zorlanmak...
Yunanistan’ın üye olduğu bir AB’ye sırf 1960 Antlaşmaları’ndaki haklarımızı ve Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırmak için müracaat ettiğini bildiğimiz Rum idaresinin AB üyeliğini desteklememiz, dolayısıyla Simitis’in açıkladığı gibi Enosis’in mutlak surette dolaylı şekilde tahakkukuna imzamızı koymamız anlamına gelmekteydi.
Rum tarafının referandumda evet diyeceğine inandırılmış olan ABD-İngiltere bizi tehditlerle, paralarla, vaatlerle evet demeye zorlarken, ben Türk hükümetine bu süreçte gördüğüm olumsuzlukları duyurmak için yazdığım yazıları -daima olduğu gibi- Kıbrıs’ta Türkiye’yi temsil eden sivil ve askeri makamlara da gönderiyordum.

Darbe  yorumu...
Size göre, veya “Ergenekon darbesi” diyerek önüne geleni teşhir etmeğe çalışan malum çevrelere göre benim bu normal çalışmam  “darbeyi tetiklemek” şeklinde yorumlansa da, aklı başında addettiğimiz ve Türkiye üzerinde oynanan oyunları herkesten iyi değerlendirdiğine inandığımız İlter Türkmen beyin aynı kanaatle kalem oynatmasındaki hikmeti anlayamadığımı itiraf etmeliyim.
“CHP’nin desteğiyle Annan Planı’na karşı çok yoğun ve duygusal bir kampanya yürüttüğümü” yazıyorsunuz. Duygusal olmadığım, Rum’u-Yunan’ı ve destekçilerini denemiş bir kişi olarak bilinçli bir kampanya yürüttüğüm alınan sonuçtan da bellidir.
Referandumda evet demekle cennete ulaşacağımızı söyleyenlerin, hayır dediğimiz takdirde  “sonucuna katlanırsınız”  diye tehdit edenlerin, Rum’un evet diyeceği inancıyla gözleri kapalı, 9 bin sayfalık Annan Planı’nın giriş kısmını okuyup ahkâm kesenlerin çizgisinde olmadığım için bahtiyarım:
Çünkü Rum da evet demiş olsaydı şimdi Kıbrıs’tan peyderpey Anadolu’ya dönen askerlerin arkasından gözyaşı dökecek, gönderden indirilen bayrağımızı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti denilen 20 yaşını doldurmuş bir devleti bir daha göremeyecektik. Bunlar duygusallık değildir; bunlar olduktan sonra başımıza gelecekleri bilmekten kaynaklanan düşüncelerdir ve endişelerin beyanından ibarettir.

Beklenen bildiri...
New York’ta Sayın Soysal’ın  “Asker bir bildiri yayımlayacak” sözünü askeri darbe beklentisine bağlamak için oldukça geniş bir hayal gücüne sahip olmak gerekir. Genelkurmay’ın bir açıklama yapacağını New York’a gelmeden önce biliyor ve bekliyorduk. Beklentimiz askeri kanadın Annan Planı’ndaki eksiklik ve aksaklıklara işaret edeceği yönündeydi. Beklenen bildiri yayımlandı ve Annan Planı’nı destekler mahiyette algılandı. Bu da Kıbrıs’ta evet oyunu tetikleyen bir etki yaptı. Kısacası, kimin hatıra notlarında ne yazarsa yazsın, Kıbrıs için asker müdahalede bulunacaktır diye kimsenin aklından böyle bir şey geçmiş değildir. Buna rağmen siz  “o müdahale gerçekleşmedi” diyebiliyorsunuz.

Bugünkü halimiz...
Bugün hâlâ  “Allah Papadopulos’tan razı olsun” demeye devam ediyorum. O da, evet demiş olsaydı, şimdiye çoğumuz Kıbrıs’tan göç etmek için hazırlığa başlamış olacaktık. Türk askeri şehitlerinin kemiklerini torbalara doldurup, sancağını toparlayıp adadan ayrılırken kimse 1878’de olduğu gibi torunlarına  “yine gelecekler” diyemeyecekti. Bugün ABD’nin çizgisinde başlatılması öngörülen görüşmeler, ne yazık ki, Kıbrıs’ta Türklüğün sonunu getirecek bir çizgidedir. Türk hükümetinin, MGK kararına rağmen, bu süreci desteklemesi düşündürücüdür.
Türk-Yunan dostluk kuruluşunun asbaşkanı olarak siz Yunan’ın sadece tatlı yüzünü görüp tatlı sesini işitmektesiniz. Biz Kıbrıs’ta  “İyi Türk, ölü Türk’tür” diye yetiştirilen,  “Konstantinopolis Türklerde olduğu sürece Türk-Yunan dostluğu olamaz”  inancında olan yüzde 65’i  “Türklerle bir arada yaşamak istemiyoruz”  diyen Rumlarla yaşayacağız. Bu gerçekler karşısında İngiliz Bakan Mr. Hoon bile, “Gerçek bu ise konfederasyondan başka çare yok”  diyebilmiştir.

Türkiye’den beklentiler...
Kıbrıs Rum’unu ve davasını benim kadar bilen siz ne yazık ki bu gerçeği görmek istemeyen ABD ve Garantör İngiltere ile Yunanistan’ın çizgisindesiniz. 1960’ın sağlam garantilerine rağmen başımıza gelenleri siz de biliyorsunuz. Rum’un ne mentalitesi değişmiştir, ne de siyaseti. Akritas Planı ile elde etmek istediklerini şimdi dostça istemektedirler. Müşterek milli davada, Türkiye Kıbrıs’tan vazgeçiyorsa bunu açıkça söylemelidir. “Kıbrıslılar öyle yaptı, biz ne yapabilirdik ki” dememelidir.
Biz Türkiye’nin 25 yıldır tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dört elle sarılmış bulunuyoruz.  Beklediğimiz Anavatan’ın her sektöründen, her partisinden ulusal destektir. Siz bundan çoktan vazgeçtiniz, ancak uydurma darbe hikâyelerini vesile ederek milletin midesini bulandırmak hakkınız herhalde yoktur.

Yazarın Diğer Yazıları