Saymaz'ın Şehvetiye Tarikatı

Fatih Nurullah meselesi istisna değil ki… Ülkenin en denetimsiz, en dokunulmaz alanı olan 'tarikat-cemaat' vahası işte öyle sonuçlar doğuruyor…

Gözlerin önünde gerçekleşen olaylara, şimdiye kadar ilahiyat hocalarının büyük çoğunluğu ses çıkarmadı, kimisi de o zincirlerin halkası oldu… Siyaset kurumu, tek kişinin ikna edilmesiyle yüz binlerin, milyonların toplu ikna alanı olarak gördü, o da ses çıkarmadı, hatta yol verdi… Hepsi bu utancın hissedarları olarak tarihte yerlerini aldı… Her olumsuzlukta dindarların ezici çoğunluğu 'koruma duygusu'yla refleks gösterirken, yanlışa tepki koymak lâiklere düştü…

İsmail Saymaz'ın 'Şehvetiye Tarikatı'nı yeniden okuma zamanı şimdi:

İsmail Saymaz'ın Şehvetiye Tarikatı -olumlu veya olumsuz- bir tarikat veya cemaat eleştirisi değil… Kitabı eleştirenlerin 'dine veya dinî kurumlara saldırı' şeklinde niteleyebileceği türden bir kitap hiç değil…

Şehvetiye Tarikatı kitabının ilgi sahası, bu alanda oluşmuş denetimsizliğin ve cehaletin, istismar etmek isteyenlere nasıl büyükçe bir pazar açtığını okuyucunun kafasına paslı çivi gibi çakmak… Beyinden arınmış insanların, 'cinsel istismar' ve 'para kaynağı' objesine dönüştüğü rezil bir dünyayı belgelemek…

Kitapta 'genelleyici' bir tavır asla olmamasına rağmen, sanki varmışçasına sunulması, dini 'merdiven altı'na çekecek gücün ve lojistiğin dipdiri olduğunu gösteriyor… İşin bu tarafı gerçekten ürkütücü…

Cehaletin hâkim olduğu sosyal iklimlerde bu kural geçerli değil… Allah'ı ve dini sermaye yaptığınızda risk neredeyse sıfıra iniyor, kârın haddi hesabı yok!.. Para ibadet aşkıyla akarken, üstüne cinsel istismar promosyonu biniyor!..

***

İsmail Saymaz'ın Şehvetiye Tarikatı'nda hiçbir kurgu yok… Tamamen gerçek olaylardan, ifadelerden, mahkeme tutanaklarından oluşan bir eser… Yani hiç kimsenin 'o öyle değildi, şöyleydi, öyle değil, böyle yorumlanmalıydı, çarpıtıyorsun' diyebileceği bir vasat yok…

Bu alandaki denetimsizliğin doğurduğu 'merdiven altı'na cesaretle ayna tutulmuş… Kimisi bütün bunlar olsa bile duymak istemiyor, yok sayıyor… Ama bu iğrençlikler, yok sayılınca yok olmuyor ki… Tam tersine yayılma potansiyeli taşıyor, yayıldıkça namuslu, dürüst, gerçekten samimî yapılar da töhmet altında kalıyor…

***

Kendi aklını başka akıllara ciro edenler, her türlü istismara açıktır ve çoğunlukla bu istismarı fark etmez bile… Tâbi olduğunun yanlışını, günahını, art niyetini kutsar… Dinde de, siyasette de, işte de bu gerçek söz konusudur…

Din ticareti veya din üzerinden ticaretin en büyük müşterisi 'beynini bir başka beynin ipoteğine sokanlar' olduğuna göre burada refleks göstermesi gereken iki kurum var: Devlet ve dindarlar…

Siyaset kurumu, ayırt etmeden bu türden yapıları 'bir kişiyi ikna ettiğinizde on binleri, milyonları ikna edebilecekleri' yapı olarak gördükleri için yol verme ve 'mübarek' sayma eğiliminde olmuştur genellikle…

Dindarlarımızın bir kısmı ise bu türden olayları konuşmayı 'dinin tartışılması' olarak algılıyor… Onların nezdinde 'örtbas edilmesi' 'yok edilmesi'nden daha öncelikli hâl alıyor… Oysa çoğu farkında değil, böyle yapıldıkça din ve dindarlığın kendisi kemiriliyor… Zarar gören, doğrudan dindarlık…

***

Ülkemizde ilginç bir durum var…

Herif din adına ekranlarda yıllarca kadın oynatıyor… İlk tavır koyması gerekenler sıkı dindarlar iken tavır en önce lâiklerden geliyor!..

Bir başkası mehdiliğini ilân ediyor… Diğer 'dinî önderler' susarken, lâikler susmuyor!.. Bazı vakıf ve cemaat yurtlarında savunmasız çocuklar tecavüze uğrarken, bu iğrençliğin peşini maalesef dindarlar değil, lâikler sürüyor!..

Birisi ayetlerle Bakara-makara yaparken ortalığı ayağa kaldırması gereken hocalar, akademisyenler, şeyhler çıt çıkarmıyor… Bunu lâikler dert edip, kamuoyu oluşturuyor!..

Fanilere Allah'ın sıfatları yüklenirken, kul hakkı yenilirken, mülakatlarda adaletsizlik yapılırken, tayin ve terfilerde akrabalar kollanıp, bu kollanış Cuma ayetiyle açıklanırken, 'haksızlık karşısında kılıç çekme' edebiyatı yapanlar sus-pus oluyor, daha çok lâikler feveran ediyor!..

Sıra dışı ve ironik kaçacak ama tabloya baktığımızda, lâikler, dinin hassasiyet gösterdiği konularda pop-İslamcılardan ve dindarların bir çoğundan daha faydalı!..

Tekrar 'maalesef' diyelim ama fiilî durum bu!.. Şehvetiye Tarikatı kitabını bir de bu gözle okumak ve İsmail Saymaz'a, altına pislik süpürülen halının kenarını kaldırdığı için teşekkür etmek gerekiyor…

Varsa Saymaz'a kızanlar, önce Müslümanları 'uygun cinsel istismar objesi' ve 'para kaynağı' olarak görüp dolandıran/tecavüz eden yapılar ile onlara cesaret veren denetimsizliğe tavır koysunlar… Bu tavrı koymadıkları sürece kaybedenin 'genel' olduğunu görsünler…

 

Yazarın Diğer Yazıları