İktidarın seçimlere yönelik hazırlıkları arttıkça seçim güvenliği meselesi de daha fazla ön plana çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde verilen önce Gezi, ardından Kaftancıoğlu kararlarının hukuki güvensizlik hissiyatını pekiştirmesi ve seçim yasasında yapılan değişiklikler, seçim güvenliği için gereken önlemlerin muhakkak alınması yönündeki hassasiyeti de artırdı.

Bu hususta akıllara gelen olumsuz senaryolara karşı CHP lideri Kılıçdaroğlu, SADAT binası önüne giderek, siyasi bir meydan okuyuşla adeta "biz buradayız" dedi.

İYİ Parti lideri Akşener ise aynı hususta şu açıklamayı yaptı: "Seçim güvenliği konusunda altı siyasi partinin ve sandıkların başındaki kararlı müşahit ve başkanlarımızı oraya koyduğumuz zaman ne SADAT''ı ne MADAT''ı etkili olamaz. Çünkü İstanbul''da bu denendi. ''Denendi'' derken SADAT anlamında demiyorum. İstanbul''da çıkan sonucu, Anadolu''da derler ''cirleklik yapma'' diye. ''Hayır'' dendi. Ama sonuç ne oldu? O ıslak imzalı tutanaklar olduğu için, o 13 bin 500''lük farkı ortadan kaldıramadılar. Hani ''bir şeyler olmuştur'' dendi ya o zaman. Bu milletin öyle özel bir yanı var ki; iradesine el uzattığınız zaman Osmanlı tokadının çiftini atıyor."

Ana muhalefetin iki baş aktörünün üzerinde durduğu, nitekim en büyük rollerin de onlarda olduğu bu seçim güvenliği meselesine gelin bir bakalım…

Seçim güvenliği

Öncelikle şunu belirtelim: Seçim güvenliği hususu, yalnızca sandık güvenliği ile ilişkili değildir. Yani, sandıklar korundu diye, ''Türkiye''de seçim güvenliği mevcut'' diyemeyiz. Seçim süreci öncesi, anı ve sonrasıyla bir bütündür ve her aşamasının iyi planlanması, iyi korunması, her aşamaya dair önlemlerin alınması gerekir.

Şöyle ki, SADAT''la ilişkili seçimlere dair düşünülen olumsuz senaryolar, aslen seçim güvenliği meselesinin en ilkel hali. Yani, seçim güvenliği denildiğinde akla ilk ve tek olarak adayların güvenliğinin gelmesi, eskidendi. Nitekim, seçim güvenliği meselesi zamanla genişledi. Adaya yönelik suikast, tehdit gibi tehlikelerin dışında, seçimlere hile karıştırılması meselesi de akla gelir oldu ve bu açıdan sandıkların ve oy pusulalarının güvenliği ön plana çıkmaya başladı. Günümüzde ise, güvenli bir seçimden bahsetmek için sandık ve pusulaların güvenliği de yeterli görülmüyor. Seçmen tercihinin güvenliğinin korunması da önemli.

Zira, Akşener''in dediği gibi, millet iradesi elbet önemli. Ancak millet iradesine her zaman öyle açıktan el uzatılmıyor. Bazen de terör tehdidi, toplumsal ve siyasi bazı olaylar ile toplumun huzuru ve güvenliği bozularak, seçmen tercihi sabote edilmek istenebiliyor. Bu açıdan toplumsal huzur ve güven ortamının sağlanması ve korunması dahi seçim güvenliğinin bir parçasını oluşturuyor.

Seçim güvenliğinde başrol muhalefet partileri

Seçim öncesi, seçim günü ve seçim sonrası tüm aşamalarda, muhalefete düşen görev oldukça fazla. Geçmişteki yanlışları tekrarlamamak ve başarılı olunan noktaları iyi tespit ederek geliştirmek önemli.

Gelelim iş birliği meselesine… Türkiye uzun zamandan sonra ilk defa böylesine fazla seçeneğin olduğu bir seçime gidiyor. Üstelik, bu seçenekler, ortak paye olarak "demokrasi"yi belirledikleri için birbirleri ile uzlaşabiliyor, iş birliği içinde hareket edebiliyor ve Türkiye''yi birlikte yönetmeyi vadediyor. Bu açıdan, önümüzdeki seçimler muhalefet partilerinin iş birliği ve uyumunu ortaya çıkarmak adına da bir gösterge teşkil ediyor.

Ancak "başrol muhalefet partileri" demek, bize rol düşmüyor demek değil. Zira, söz konusu olan bizlerin iradesi, yani seçmen iradesi ise, medya, kamu kaynaklarının kullanımı, yargının yanlılığı vb. pek çok açıdan adil olmayan bir seçimde, demokrasi adına elimizde kalan tek şey iradelerimizi ortaya koymamızı sağlayan oy hakkımız. Bu hakkımıza sahip çıkmak ve elimizde kalan tek siyasal katılım aracımız olan seçimlerde, olabildiğince gerçek iradenin ortaya çıkmasını sağlamak adına, seçim sürecini dikkatli takip etmek, gereken tepkileri ve desteği gereken yerde vermek gerekiyor.