Seçim sonrası Cumhurbaşkanının yargılanması...

16 Nisan referandumu sonrasında değişen düzenin öğelerine, seçime kadar yazılarımda sıklıkla yer veriyorum, çünkü her defasında söylediğim gibi, "seçimden önce sistemi ne kadar kavrarsak o kadar iyi"...

Sistemin yürütme, yasama ve yargı açısından özeti şu:

- Yürütmenin tüm yetkileri Cumhurbaşkanında toplanıyor.

- Yasamanın yetkilerinin önemli bir kısmı Cumhurbaşkanına geçmiş oluyor. Cumhurbaşkanı partili olunca haliyle, ittifaklar hariç tutularak, Meclis'te en çok milletvekili sayısına sahip parti de kendi partisi oluyor.

- Yargı yetkisinin başı, Anayasa'da "mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlerin tarafsızlığı esasları üzerine kurulur ve görev yapar" diye belirtilen Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun neredeyse yarısı, Cumhurbaşkanı tarafından doğrudan belirleniyor.

Peki, her erkte parmağı olan bu Cumhurbaşkanını kim denetliyor?

Anayasa hukuku Cumhurbaşkanının sorumluluğunu üç başlık altında düzenler: Siyasi, hukuki ve cezai sorumluluk.

Öncelikle siyasi sorumluluk açısından mevcut sisteme bakarsak... Her ne kadar şu an anayasa ihlali nedeniyle bu sağlanamasa da, normal şartlarda tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, yetkilerini karşı imza kuralına göre başbakan imzası ile birlikte kullanıyor ve böylelikle yapılan işlemden dolayı Meclis karşısında sorumlu olan Başbakan ve Bakanlar Kurulu oluyor. Ancak yeni sistemde, Cumhurbaşkanı yürütmenin tüm yetkilerini tek başına şahsında toplamasına rağmen Meclis karşısında siyasi sorumluluğu halen yok.

Hukuki sorumluluk konusu yeni sistemde de eskisiyle aynı şekilde devam ediyor, yani, Cumhurbaşkanı hâlâ borçlarını ödemekle mükellef.

Cezai sorumluluk yönünden ise, Meclis'te hakkında soruşturma açılması mümkün, ancak şöyle...

Anayasa'nın 105'inci maddesinde yapılan değişiklikle, Cumhurbaşkanının cezai sorumluluğu şu şekilde düzenleniyor: "Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tam sayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına karar verebilir."

Yani, 301 milletvekilinin vereceği önerge sonucu soruşturma açılması istenebiliyor. Ancak soruşturma komisyonunun kurulması, üye tam sayısının 3/5'ünün, yani 360 milletvekilinin oyunu gerektiriyor.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclis'teki siyasi partilerin temsilcilerinden oluşan 15 kişilik komisyon tarafından hazırlanan rapor, Genel Kurul'da görüşülüyor. Bu görüşmeden sonra...

"Türkiye Büyük Millet Meclisi, üye tam sayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divan'a sevk kararı alabilir. Yüce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir defaya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin olarak tamamlanır."

Yani, TBMM, 400 milletvekilinin oyuyla, Cumhurbaşkanı'nı Yüce Divan'a sevk edebiliyor.

İlgili maddenin son 3 fıkrası ise şöyle:

"Hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanı, seçim kararı alamaz.

Yüce Divan'da seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer.

Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği iddia edilen suçlar için görevi bittikten sonra da bu madde hükmü uygulanır."

Mevcut sistemde, Cumhurbaşkanının yalnızca vatana ihanet suçlamasıyla yargılanabiliyor olması, yeni sistemde ise işlediği tüm suçlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi isabetli bir düzenleme. Keza, hakkında soruşturma açılmasına karar verilen Cumhurbaşkanının seçim kararı alamayacak olması da gayet yerinde.

Ancak...

Cumhurbaşkanının görevde bulunduğu sürede işlediği tüm suçlar için görev süresi sona erdikten sonra da bu madde hükmü uygulanacağından, tüm bu fiili yargısal koruma görev sonrasına da uzayarak, Cumhurbaşkanını adeta ömür boyu dokunulmaz kılıyor.

Görevi sona eren Cumhurbaşkanının göreviyle ilgisi olmayan suçlardan dahi bu şekilde bir usule tabi olmasının, demokrasiye ters düştüğü gayet açık.

Öte yandan, tüm yeter sayıları sağlamadaki fiili zorluklara rağmen, bunun sağlanması halinde Cumhurbaşkanını yargılayacak olan, Yüce Divan'ı oluşturan Anayasa Mahkemesi. Ancak yeni sistem, Anayasa Mahkemesi'nin 15 üyesinden 12'sini Cumhurbaşkanının seçmesi öngörülüyor.

Hal böyle iken, o mahkemeden adil bir karar çıkabilir mi?

***

Günün Sözü:

"Her hangi bir zamanda kanun yapmaya gücü olanlar devletin en daimi amaçlarını ifade eden genel kurallara tabi olmadığı sürece özgürlüğü korumak çok zordur." Arthur Shenfield

Yazarın Diğer Yazıları