Seçimin en önemli sonucu...

"Öngörülebilirlik" nedir? Bir işin ilerisinin kestirilebilmesi ve ona göre davranılmasıdır.

Buradan hareketle, "hukuki öngörülebilirlik" de, hukuk düzeninin ortaya koyduğu kural ve kararlara uygun hareket edildiğinde, bunlara saygı gösterildiğinde bir sorunla karşılaşılmamasıdır.

Ancak işte, bugünkü Türkiye'nin en büyük eksiği de hukuki öngörülebilirliktir!

Kimse yarın ne olacağını bilmiyor.

Yargı organları, hangi konuda ne karar verir; kestiremiyor. Sanki içtihat hukuku bizim ülkede geçersiz gibi.

Mahkemeler ve yüksek yargıçlardan oluşan kurullar, bugün A dediğine; yarın B diyor.

Mesela, düşünün…

Seçim yapılan bir bölgede itirazlar kabul edilip oylar yeniden sayılırken, başka bir bölgede aynı gerekçelerle yapılan itirazlar kabul edilmiyor.

Mesela, düşünün…

Mahalli idareler seçimine adaylığınızı koyuyorsunuz. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) incelemeleri sonucu adaylığınızda bir mâni bulmuyor. Seçime giriyor ve kazanıyorsunuz. Ardından, yendiğiniz en yakın rakibiz itiraz ediyor ve adaylığınıza bir mâni bulmayan Kurul, seçilmenizde mâni görüyor. Mazbatanızı size vermeyip; seçimde ikinci olarak 'mağlup olan' rakibinize veriyor.

Bu seçimlerde, Türkiye bunlara şahit oldu işte!

Öncelikle şunu bir şuraya yazalım: Mesele hangi partiden olduğunuz değil, mesele "hukuk güvenliği" meselesi, mesele "hukuk devleti" olma meselesi.

Bugün HDP' nin başına gelen bu durum, yarın "sizin desteklediğiniz partinin" de başına gelebilir.

Bugün o adayın başına gelen, yarın "sizin" başınıza gelebilir.

Anayasa'da yer almayan bir seçilme engeli, tarafsız olmadığı yönünde eleştiri alan YSK'nın kararı ile oluşturuluyor!

Anayasa, "Vatandaşların kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme hakkına sahip olduğunu" söylüyor. Anayasa'nın işaret ettiği kanun, "Milletvekili seçilemeyecek olanların" dışındakiler, mahalli idareler seçimlerine aday olabilir diyor. Ancak milletvekili seçilmekten yasaklı kişiler arasına girmeyen, kamu hizmetinden yasaklılar kategorisine de girmeyen, haklarında mahkûmiyet bulunmayan kimselere YSK tarafından "memuriyetten men" cezası uygulanıyor.

24 Haziran 2018 seçimi öncesi Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile atılanların milletvekili adaylığına yapılan itirazları reddetmişti. O zaman milletvekilleri için geçerli olan durum şimdi belediye başkanlarına neden uygulanmıyor?

Men edilmelerine gerekçe gösterilen KHK ile görevine son verilen 10 siyasetçi şu an mecliste milletvekili iken, belediye başkanı olarak seçilenler başkan olamıyor.

Bunun, hukuka aykırılıkla sakat bir işlem olduğu ortadadır. Kazanılan vasfı kaybetme ancak yargı yararı ile olabilir; KHK gibi bir yürütme işlemi ile olmaz.

Bu işlem şüphesiz İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne (İHAM) kadar gidecek.

Ve İHAM, büyük ihtimalle, mevcut içtihadı (15.07.2006, Lykourezos/ Yunanistan Kararı) gereği, yetkili kurullarca adaylığı onaylanıp seçilen bir kişinin seçilmişliğinin sonradan düşürülmesini "oy verenlerin meşru beklentisine" aykırı bulacak; böyle bir işlemin seçim hakkını "aldatıcı" bir etkiye sokacağını belirterek Türkiye aleyhine ihlal kararı verecektir.

Mesele terörle mücadele olduğunda da dünyanın gözünde hukuk devleti imajımızı korumamız şart.

İçeride de yargıya güven için yasaların herkese aynı şekilde uygulanması şart.

Toplumun yargı mensuplarına güveni ne kadar yüksek olursa düzen de adalet de o ölçüde kolay sağlanır.

Bu sebeple, bir ülkenin başına gelebilecek en büyük tehlike yargının taraflaşmasından ve hukukilikten uzaklaşmasından gelir.

Oysa Türk hukukunda son 10 yılda hukuk güvenliği açısından ciddi kırılmalar yaşandı, yaşanıyor. Bu kırılmanın düzelmesi için ise, Anayasa ve kanunların uygulanmasında yargı kararlarının yerleşik içtihatlar oluşturmasının "olmazsa olmaz" olduğu unutulmamalı!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları