Seçimleri kim kazanacak?

Türkiye’deki genel seçimlerden önce “demokrasinin beşiği” denilen İngiltere’de halk sandığa gitti. Türk basınında İngiltere seçimleri yeterince değerlendirilmedi. Oysa bu seçimlerden ders çıkarmak mümkündü.

İngiltere seçimleri hakkında gazeteci olarak sadece Soner Yalçın’ın, politikacı-diplomat olarak da sadece Onur Öymen’in tespitleri dikkat çekiciydi.

Soner Yalçın, önce İngiltere’de sistemin nasıl kurulduğunu izah etti ve “Londra’da ’London City’ denilen 2.6 kilometrekarelik alanı kaplayan, bayrağı ve kendi anayasası bulunan, İngiliz kanunlarına tabi olmayan bir yerel hükümet vardır. Burası İngiltere’nin bir parçası değil; egemen bir finans devletidir! Vatikan nasıl Katolik dininin merkezi ise, burası da paranın merkezidir” dedikten sonra özetle şu değerlendirmeyi yaptı:

“İşçi Partisi için temel sorun 1997’de TonyBlair’in iktidara gelmesiyle başladı. Thatcher politikalarını takip eden ’Etekli Blair’, üretimi yüzde 20 düşürerek finansın başkenti London City’ye hizmet etti.

EdMiliband’ın yoksulları koruyacağı sanılıyordu ama o, London City ile anlaşma yapılmadan iktidar olamayacağını düşündü. Sonuçta, acımasız piyasaya boyun eğen Ed kaybetti ve istifa etti. Cameron, ‘aman istikrar bozulmasın’ tehdidiyle tek başına iktidara geldi. Blair örneğinde olduğu gibi İşçi Partisi kazansa da kaybeden yine halk olacaktı. Yönetenler arasında tasnifi değiştirerek sistemin niteliğini değiştirmiş olmuyorsunuz. AKP’li Mehmet Şimşek, CHP’li Selin Sayek Böke, MHP’li Durmuş Yılmaz... Arkadaş! Kimin kazanacağına kafanı hiç yorma; kazanan London City olacak!”

“İngiltere seçimlerinde ne olmadı?” 

Onur Öymen ise konuyu  “İngiltere seçimlerinde ne olmadı?”  sorusunun cevaplarını vererek inceledi:

-Seçimlerde hile yapıldığını iddia eden olmadı.

-Liderler birbirlerine hakaret etmediler.

-Yenilgiye rağmen koltuğunu korumak isteyen, “Kongre yapın, gerekli oyu bulun da beni düşürün” diyen lider çıkmadı.

-İskoçya’daki son bağımsızlık referandumunu kazanamayan ama bu seçimde başarılı olan İskoç Milli Partisi, “Şimdi bağımsızlık için yola çıkıyoruz” demedi.

-IRA terör örgütünü destekleyen hiçbir siyasi parti varlık gösteremedi.

-Hiçbir parti “Devlet sistemini değiştireceğiz” demedi.

-Hiçbir parti, din unsurunu siyasi propaganda malzemesi yapmadı.

-Kraliçe, daha önceki seçimlerde olduğu gibi, tam bir tarafsızlık sergiledi.

Seçimden sonra ne dediler:

-Muhafazakâr lider Cameron, “Tek bir milletin partisi olarak ülkeyi yöneteceğim” dedi. Muhalefet lideri Miliband’ın devlet adamlığını övdü. 2017 yılında Avrupa Birliği konusunda referandum yapma yolundaki taahhüdünden vazgeçmedi.

-Ana muhalefet partisi lideri EdMiliband, istifa kararını açıklarken “Yenilginin bütün sorumluluğunu üstleniyorum, İşçi Partisi’nin yeniden güçleneceğine inanıyorum”  dedi.

Davutoğlu’nun milleti!

Türkiye’de ise Tayyip Erdoğan, Anayasa’yı çiğneyerek AKP lehine seçim mitingleri yapıyor. AKP,  “Yeni Türkiye”  diyerek Türksüz bir devlet kuracağını resmen açıkladı. Erdoğan her seçimde olduğu gibi  “tek millet”  diyor ama milleti etnik grupların inanç temelinde oluşturacağı birlik zannediyor. Tarihçileri topluyor; aralarında Halil İnalcık ve İlber Ortaylı yok ama tescilli Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları var!

Coşkun Telciler, Ahmet Davutoğlu’nun bir televizyondaki konuşmasını

izlemiş.

Davutoğlu, programda “Batı toplumlarında, özellikle Almanya ve İtalya’da milliyetçilik birleştirici olmuştur. Türkiye’de ise milleti bölmüştür” gibi garip bir laf etmiş. Oysa millete mensubiyet bilinci zaten birleştiricidir. Millete mensubiyet duymazsanız, ister istemez bölücü olursunuz. Davutoğlu, Türk milliyetçiliğinin “sadık” Ermenileri milletten kopardığını da söylemiş. Oysa Ermeniler, Osmanlı’nın milletler düzeninde ayrı bir millet olarak kabul edilmişti. Telciler, “Benim anladığım, tarif ettikleri millete Ermeniler dâhil de Türkler dâhil değil”  diyor. 

Yazarın Diğer Yazıları