Sefaletin ölüm sınırı!!!

Türkiye'de zengin ve yoksul arasındaki uçurumun vahameti çelişkiyi çoktan aştı, kahredici bir rezalete ve işkenceye dönüştü...

Dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde varla yok arasındaki uçurum insanları boğmaz, sefalet bir deprem gibi sadece yoksulları ezmez ve zenginlik ise bir şatafat gibi yalnızca varlıklılar üzerinde büyüdükçe büyümez...

Ancak burası Türkiye... Son 20 yıldır Türkiye'de sadece yolsuzluk- rüşvet- talan- doğa katliamları- yeşil alan vurgunları ve adam kayırmacılık değil, aynı zamanda zengin ve yoksul arasındaki mesafe de öylesine ürkütücü bir boyuta ulaşıyor ki, geride kalan manzara giderek artan sefalet- yıkım- sosyal bunalımlar- cinnet ve cinayetlerden ibaret...

Son haftalarda ekonomide öyle yıkıcı dalgalanmalar oluyor ki, bu tablo ülkenin bütün meselelerini büyütmesine rağmen, bütün diğer sorunların tamamını da neredeyse hasıraltı ediyor...

Millet artık terörü, Suriye'yi, siyaseti konuşmuyor, akşam evdeki tencere nasıl kaynayacak diye düşünüyor, sürekli hesap yapıyor, bankaların kredi batağında çırpınıyor ve 24 saati nasıl geçireceğini düşünerek ayakta durmaya çalışıyor...

Oysa son 10 ayda dolar 5 70'ten 7.70 liraya çıkarken ve bu ülkede memurun- emeklinin aldığı zam oranı yüzde 5'te kalırken, memleketi yönetenler bu utanç verici manzarayı izlemeye devam ediyor...

Son 10 aydaki euro ve altın piyasasındaki sarsıcı yükseliş piyasaları iyice allak bullak ederken, varlıklıların kazancına kazanç katıldı, yoksullar ise aldıkları üç kuruş maaş artışına karşın, elektrikten doğalgaza, sudan gıdaya kadar yüzlerce ürünün yüzde 100 ile yüzde 500 arasında zam görmesinin yıkımını yaşıyor...

Türkiye nasıl bir ülkedir ki, altın ve dövizdeki yükseliş Türk parasını eritirken ve milyonlarca insan Türk lirasının alım gücünün yerle bir olmasının sıkıntısını yaşarken, üstelik maaşların üçte biri eriyip giderken, ülkeyi yönetenler hiçbir şey olmamış gibi, utanç verici- kahredici- ezici- sarsıcı sosyo ekonomik manzaraları izlemekle yetiniyor...

Maaşı eriten insafsızlık!..

Evet; bu yazı bir zengin- yoksul edebiyatı yazısı değildir...

Tam aksine, buradaki saptamalar döviz ve altını başıboş bırakarak, milyonlarca insanın alım gücünü yerle bir eden bir zihniyete vurgu yaparken, toplumdaki suskunluk kadar ülkeyi yönetenlerin sessizliği ve pervasızlığının da tek kelime ile mide bulandırıcı olduğuna dikkat çekiyor...

Oysa bu sessizliği yırtan gerçekler, sadece  milyarlarca liraya ulaşan batık krediler, mahkemelerdeki milyonlarca icra dosyası,  yüzbinlerce esnafın iflas etmesi ve Corona ile birlikte işsizliğin yaşamı iyice cehenneme döndürmesi değil...

Kimi muhalefet liderleri ve milletvekillerinin sosyo ekonomik bunalımlarla ilgili çırpınışları sürerken, bazı sendikaların düzenli yaptığı ekonomi araştırmaları ve raporları da pervasızların- duyarsızların suratına şamar gibi inmeye devam ediyor...

Baksanıza; Türk-İş'in "eylül ayı açlık ve yoksulluk sınırı" araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 448 lira olarak hesaplanmış...

Çünkü yaş sebze-meyve fiyatlarına bağlı olarak mutfak harcamasında görülen gerileme eylül ayında da devam etmiş...

Aylık gıda harcaması tutarı 2 bin 448 olarak belirlemiş ama bir de gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamaların toplam tutarı var ki, (yoksulluk sınırı) 7 bin 973 lira olarak hesaplanmış...

Çünkü dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması, yılın ilk 8 ayı itibarıyla önceki yıl sonuna göre 285 lira, temel ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama ise 928 lira artmış...

Bu artışın sebebi de belli...

Örneğin, gıda enflasyonunda son 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 18.56'ya ulaşmış...

 farac-cop.jpg

AKP milleti umursamıyor...

Toplumun ezici bir çoğunluğunun geçim kaynağı olan asgari ücretin Türk-İş tarafından "açlık sınırı" olarak açıklanması, Türkiye'de milyonlarca insanın, yani ülkenin neredeyse dörtte üçünün nasıl bir sefalet- yoksulluk ve ekonomik bunalım içerisinde yaşadığını gözler önüne seriyor...

Corona salgınıyla birlikte, milyonlarca insanın sosyal bunalım yaşaması yetmezmiş gibi, bir de iflas eden fabrikalar- kapanan işyerleri ve dar gelirlinin boynuna yağlı ilmik gibi atılan icra dosyaları- banka hacizleri var ki, önümüzdeki dönemde Türkiye'yi esaret altına alacak vahim manzarayı şimdiden özetliyor...

Açlık ve yoksulluk sınırını işaretleyen gelir dengesizliği enflasyon canavarıyla birlikte buhran kuyusuna dönerken, önümüzdeki dönemde Coronanın ekonomik çöküşü derinleştirmesiyle birlikte, pazar yerlerinden ya da çöplüklerden gıda atıklarının toplayan insanların sayısında patlama olacak...

Üstelik çaresizliklerini- açlıklarını çöplüklerden, sosyal yardımlardan ya da pazar atıklarından sağlamaya çalışan insanlar sadece işsizler- dargelirliler olmayacak, son zamlar ve dövizdeki çılgın yükselişle birlikte maaşlarının üçte biri eriyen emekliler de çaresizlere katılacak...

Yapılan son piyasa araştırmalarında toplumun en az yüzde 60'ının "Türkiye'nin bir numaralı sorunu olarak ekonomik çıkmazı" göstermesi, memleketin içine yuvarlandığı yıkımın nasıl kahredici bir manzara yansıttığını gösteriyor ama, AKP iktidarı zengini zengin- yoksulu yoksul yapan son 18 yıldaki politikalarından zerre kadar geri adım atmıyor...

Ve iktidar, en azından milyonlarca emeklinin döviz çılgınlığı ile birlikte hızla eriyen maaşına müdahale etmiyor, dar gelirliye nefes aldıracak bir çözüm yolu göstermemek için de utanç verici bir siyaset yürütüyor...

Niçin kahroluyoruz biliyor musunuz;

Türkiye böyle bir bataktayken, halen Kanal İstanbul'la uğraşan, yap- işlet- devret bataklığını büyüten köprüler- hastaneler- yollar yaparak devlet kaynaklarını tüketen ve ortaya çıkan açığı, işkence haline gelen ağır vergilerle kapatmaya çalışan iktidarı tepetaklak edecek bir siyasi güç yaratılamıyor...

Türkiye'de muhalefet, salı günlerindeki grup toplantılarında Erdoğan'ın ve AKP'nin icraatlarına yanıt vererek vakit geçirmekten vazgeçmediği sürece, hiç kuşkunuz olmasın bu millet sadece açlık ve sefalete değil, çaresizlikle de mücadele etmeye devam edecek...

"Suçlu ayağa kalk" desek kimler kalkmalı acaba?..

 

Yazarın Diğer Yazıları