Şehitler kimden?

Birer ikişer şehitler geliyor. Yıllardır, hatta tarihe dönüp bakarsanız asırlardır bu böyle. Türk''ler devlet ve millet için vuruşur ölür, çok saygın ahalimizden bazıları kesinlikle ölmez.

Ta asırlar öncesinden bugüne, en yakını Osmanlı Devletine bakın.

Vatan, millet, bayrak için kim er meydanına gidiyordu?

Türkler!

Hâliyle kim şehit ya da gazi oluyordu?

Baş belası (!) Türkler.

Ya ötekiler, vatanın kaymağını, ekmeğini, en iyi elmasını, armudunu, altınını madenini yiyenler?

Onlar?

Onlar Türk olsalar bile ölemezlerdi.

Muaftılar.

Mesela çok konuşan, âlim, ulema, din adamı sınıfı, askerlik yapmazdı. Haliyle şehit de olamazdı. Lakin konuşurdu. Camilerde, mescitlerde, boş neresini bulursa orda hep konuşurdu.

Ama şehit olamazdı.

O şeref, ekonomik olarak gelir düzeyi orta ve altında olan Türklerin işiydi.

Tarih hiç değişmedi.

Bugün de öyle.

Siz, Pençe-Kilit harekâtından bir şehit haberi geldiğinde, dikkat edin bakalım. Penceresine, duvarına bayrak asılan bir villa, lüks bir daire var mı?

Yok.

AKP''li zenginler, yüksek düzeyli bürokratlar, ortalama geliri herkesin üstünde olan kimselerin çocukları asla şehit olmuyor. Arada sırada birkaç milletvekilinin yahut görevlinin yakını sizi şaşırtmasın. O yakınların evleri de, kendine yakın olan tanınmış zengin yakınının seviyesinde değil.

Osmanlı''da Müslüman olmayanlar askere alınmazdı. Zengini de fakiri de alınmazdı. Tanzimat''tan sonra da bu böyle idi. Onlar, savaş ve çatışma dışı biricik Osmanlı tebaasıydı.

Peki şimdi?

Şimdi daha geçen gün, bizzat bakanın; "Yaklaşık 45 milyar dolar harcadık" dediği Suriyeli sığınmacılar, Afganlılar, o ayrıcalıklara sahip. Ülkelerinden kaçtılar, doğal ölüm dışında yaşamı garantilediler. Suriye onların ama şehadet bizim.

Sırası gelmişken bir açıklama yapayım: Bizde ilginç adamlar vardır. Yazının bir cümlesine takılır, gerisini yok sayar. Onlar için de söyleyeyim: Türk deyince, hem etnik olarak Türk''ü ve hem de yurttaş olarak Türk''ü kast ediyorum.

Demek ki neymiş, Türkiye''de şehitlik her babayiğidin işi değilmiş. Zenginler, iktidarın güçlü adamlarının çocukları, sığınmacılar, tarikat ağalarının biricik evlatları vb. türevleri hariç, geriye kalan, orta tabaka ve alt sınıfların çocukları (Allah hepsine rahmet etsin) şehit oluyor.

Tarihe not düşelim ve yiğitlerimize hakkını verelim.

***

AĞIRALİOĞLU

Biz normal bir ülkede yaşamıyoruz. Normal bir ülkede, bizde yapıldığı gibi siyaset yapılmaz.

Siyaseti olağan akışından çıkarıp, kavgaya, düşmanlığa dönüştüren kim?

İktidar ve ortakları.

Normal bir siyaset ortamından çıkmamız gerekiyor mu?

Elbette!

Dışımızda kalan dünyanın geriye kalan 192 devleti gibi benim ülkemin de olağan siyaset ortamında yaşamağa hakkı var.

Öyle ise?

Siyaseti normalleştirmek ve Türkiye''yi hem Partili Cumhurbaşkanlığı gibi gittikçe otoriterleşen rejimden kurtarmak ve hem de ekonomimizi düşürüldüğü çıkmazdan kurtarmamız gerekiyor.

Nasıl kurtaracağız?

Elbette olağan yollardan.

Seçimle.

İşte bu noktada, İYİ Parti milletvekili Yavuz Ağıralioğlu''nun "Cumhurbaşkanı adayı kim olacak" sorusuna cevap verirken endişelerini dile getirmesi, olağan siyaset açısından normal olsa da, arızalı siyaset açısından sıkıntı yaratıyor.

Ağıralioğlu''nun dile getirdiği serzenişleri ben de kendi çevremde seçmenden duyuyorum. Dolayısı ile ona "oyun bozan" olarak bakamıyorum. Lakin her doğru her yerde söylenir mi? Demokrasi açıklık rejimidir. Ve Türkiye seçime gidiyor. Her şey açık olmalı ki, yarın bir gün kimse "Gıkınız çıkmadı. Tasdik makamı oldunuz" demesin.

Yazarın Diğer Yazıları