Şehriyar'ın şeherinden Ay yılduzlu seherinden

Şehriyar'ın şeherinden Ay yılduzlu seherinden

Muhammed Hüseyin Şehriyar'ın bütün Türkçe şiirleri Dr. Yusuf Gedikli tarafından bir araya getirilip yayınladı. Güney Azerbaycan doğumlu şair Şehriyar (1907-1988), çağımızın Türkçe ve Farsça yazan en büyük şairlerinden biridir. İran'ın Tebriz şehrinde 1907 yılında doğdu çocukluk yılları baba yurdu olan Karaçemen'in Hoşgenap kasabası Heydarbaba köyünde geçmiştir. Köy adını eteklerinde kurulduğu Heydarbaba dağından almıştır. Şehriyar 1936 yılında çok sevdiği babasını kaybeder. Bunun üzerine şiddetli ruh buhranları geçirir. Bu sıkıntılı yıllarını atlatmasında annesinin büyük yardımı olur. Bu ızdıraplı ruh halinin tesiri ile çocukluk yıllarının geçtiği bölgeye gider doğduğu yerlerin değiştiğini görür. Annesinin de Şehriyar'a Farsça değil kendi dilinde şirler yazmasını arzu etmesinden dolayı Heydarbabaya Selam şiiri ortaya çıkar. Şehriyar, "Heyderbaba'ya Selam" manzumesiyle Oğuz coğrafyasında güçlü bir edebiyat dalgalanması meydana getirmiştir.

Şehriyar hakkında şimdiye dek yapılan en ciddi ve kapsamlı çalışma olan Dr. Yusuf Gedikli'nin bu kitabı; "Şehriyar'ın hayatı, sanatı ve eserleri", "Şehriyar'ın şiirlerine genel bir bakış", "Heyderbaba'ya Selam", "Şiirler", "Sözlük ve özel isimler sözlüğü" adlı 5 bölümden meydana gelmekte ve özellikle üç yönden büyük önem arz etmektedir:

1. Kitapta Şehriyar'ın bütün Türkçe şiirleri toplanmıştır. Şu ana kadar İran ve Azerbaycan'da yapılan hiç bir yayında şairin bu miktarda Türkçe şiiri yayımlanmamıştır (Toplam 100 şiir).

2. Kitapta şairin hayatı, sanatı, Türkçe şiirleri geniş, planlı ve doğru bir şekilde araştırılmış, incelenmiş, bazı sorunlar açıklığa kavuşturulmuştur.

3. Yapıttaki 100 şiirde yer alan kelime, deyim ve özel adlar üzerinde ilk defa olmak üzere Güney Azerbaycan'a yönelik orijinal bir sözlük çalışması yapılmıştır (Toplam 3 bin 500 kelime ve kavram).

Sonuç olarak "Şehriyar ve Bütün Türkçe Şiirleri" adlı kitap bütün bu yönleriyle Cumhuriyet Türkiye'sinde Güney Azerbaycan edebiyatı üzerinde yapılmış ilk ciddi, kapsamlı ve önemli çalışmadır.

İZ Yayıncılık Tel:(0212) 520 72 10

***

"Jurnali aileye kadar soktu"

II. Abdülhamid ve döneminin en çok tartışılan kurumlarından biri şüphesiz Hafiye Teşkilâtı'dır. Mehmet Akif Ersoy'un, "Abdülhamid, jurnali aileye kadar soktu" sözleri dönemin vahametini bütün çarpıcılığıyla özetlemektedir. Çok iyi teşkilâtlandığı kabul edilen, devlet adamlarının büyük konaklarına, hatta tehdit addedilen sıradan vatandaşın evlerine varıncaya kadar her yere hissettirmeden girip çıkabilen bu teşkilât, II. Abdülhamid'in âdeta vazgeçilmezlerindendir. Amcası Sultan Abdülaziz ve kardeşi V. Murat'ın pek tatsız bir biçimde tahttan indirilmeleri, üstelik bunu yapanların âdeta pazarlığa girişerek kendisini tahta çıkarmaları ve bazı kişilerin artan nüfuzunun tehlikesi II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilâtı'na hususi bir önem vermesine sebep olmuştur. İşin içine, tahta çıkar çıkmaz karşılaştığı suikast girişimleri ve kendisini devirmeye yönelik Ali Suavi Vakası, Kleanti Skaliyeri-Aziz Bey Komitesi gibi ihtilâl girişimleri de eklenince, kuvvetli bir istihbarat teşkilâtı kurmak Sultan için kaçınılmaz olmuştur. Emre Gör'ün kaleme aldığı "II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilatı" adlı bu çalışmada, 1909 tarihinde İstanbul'da Mahmûd adında (net okunmamakla birlikte) bir kişi/cemiyet tarafından yayınlanan bir risale olan "Hafiyelerin Listesi" adlı eser Latin harflerine aktarılarak araştırmacıların ve ilgililerin istifadesine sunulmuştur. Eserin en dikkat çekici yönü, II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilâtı'na ağır eleştiriler yöneltmesi ve dönemin birçok ünlü devlet adamının hafiyelik yapmış olduğunu iddia etmesidir. Kitaptaki konu başlıklarından bazıları şöyle: *"İstihbarat", "Hafiye" ve "Jurnal" Kavramları. *Konunun Önemi ve Hafiye Teşkilâtı'nın Türk İstihbaratındaki Yeri *Hafiye Teşkilâtı'na Kadar Osmanlı İstihbaratı *Kuruluş ve Gelişme Dönemlerinde İstihbarat Faaliyetleri *Osmanlıların Haber Kaynakları *Tanzimat'tan Sonra Osmanlı İstihbaratı *Hafiye Teşkilâtı'nın Kurucusu: Sultan II. Abdülhamid *II. Abdülhamid'in Şehzadeliği *II. Abdülhamid'in Osmanlı Tahtına Geçişi ve Siyasî Faaliyetleri *II. Abdülhamid'in Saltanatının Sonu *II. Abdülhamid'in Hafiye Teşkilâtı *Hafiye Teşkilâtı'nı Hazırlayan Sebepler ve Teşkilâtın Kuruluşu *Hafiye Teşkilâtı'nın Yapısı ve Görevleri *Jurnal ve Jurnalcilik *Hafiye Teşkilâtı'na Dair Tanıkların İfadeleri *II. Abdülhamid'in Hafiyeliğe Bakışı ve Hafiye Teşkilâtı'nın Sonu

Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50

***

HAFTANIN KİTABI:

Tarikatlarla yeni imtihan

Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu, "Metastaz" adlı yeni kitaplarıyla araştırmacı gazeteciliğin başarılı örneklerinden birini verirken devleti esir alan kanserli hücrelere de ışık tutuyor.

Kitapta cevabını bulan sorulardan bazıları şöyle: *Menzilci polisler ilk kez göreceğiniz fotoğraflarında ne yapıyordu? *AKP'li Bakan'ın tarikat şeyhinden özel ricası neydi? *Devlette FETÖ'den boşalan koltuklara hangi tarikat nasıl yerleşti? *Nedir bu hüsn-ü şehadet ve FETÖ borsası? *Hangi cemaat kim için Cumhurbaşkanı'na mektup yazarak kefil oldu? *Genelkurmay Başkanı'nın "sahip çıkın" dediği isimler neden tutuklandı? *"Kurda kuşa yem etmeyin" denilen işadamı nasıl hapisten çıktı? *FETÖ operasyonlarından çıkarılan "imtiyazlı ortaklar" kim? *Hâkim rüşvet alırken gizli bir operasyonla nasıl yakalandı? *Hangi gazeteci kendisini MİT'çi diye tanıtıp dolandırıcılık yaptı? *Çektirdiği fotoğrafları davaları etkilemek için kullanan ismin arkasında kimler var? *FETÖ operasyonu yapan savcının odasını AKP'liler mi bastı? *Erdoğan'ın tehdit edildiği toplantıdan yara almadan çıkan ünlüler kim? *Üstü kapatılan telefon görüşmelerinde neler konuşuldu?

Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82

***

İftiralar ve gerçekler

Balyoz tertibiyle TSK'dan tasfiye edilen E. Albay Osman Başıbüyük, "Nereden Nereye? Devletin İçindeki Örgütle Mücadele" adlı kitabı kaleme alış amacını şöyle açıklıyor:

"Ordudan ayrılmaya zorlanarak 30 yıllık askerî kariyeri iftira ile bitirilmiş bir Türk subayıydım.

Kendimi kökünden sökülmüş bir ağaç gibi hissediyordum. Ya doğduğum topraklara tutunarak kurumaktan kurtulacak ya da kaybolup gidecektim.

Bana reva görülen bu kaderi bozmak maksadıyla 2 yılı yurt dışında olmak üzere 4 yıl mücadele ettim.

Kaleme aldığım makalelerin, verdiğim konferansların bir faydası olup olmadığına okuyucu karar verecektir.

Mustafa Kemal'in bir albayı olarak kaleme aldığım bu kitabın bizlerin yerini dolduracak genç askerlere ışık tutacağı ümidiyle."

Galeati Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69

***

KÜTÜPHANEMDEN:

İstiklal Marşı'mızla özdeşleşen büyük şair

İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy'u en güzel anlatan bir eserden söz etmek istiyorum bu hafta... Eseri, ölümünün ellinci yılında en yakın arkadaşı ve talebesi Mithat Cemal Kuntay kaleme almış. İş Bankası Kültür Yayınları'nın 1986'da bastığı kitabın adı da "Ölümünün 50. Yılında Mehmet Akif Ersoy / Hayatı - Seciyesi - Sanatı"

Mehmet Akif'i ilk defa 1903 yılında İbnülemin Mahmut Kemal Bey'in devrin aydınlarını konuk edip sohbetler ettiği Beyazıt Mercan  yokuşundaki evinin yazı odasında görüp tanıdığını belirten Mithat Cemal Kuntay, kitabının girişinde onunla ilgili ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor:

"Bu odaya bir cuma günü girince koltukta vücudunun mütehakkim çizgileriyle oturan bir atlet adam gördüm; cengaver bir gövde, ilmi bir sakal...

'Mehmet Akif Beymiş; Arapça bilirmiş; şairmiş de...'

Zaten bu odada Cuma günü toplananların hepsi sakallı ve şairdi. Yalnız bugünkü şair bu odanın muaşeret kaidelerine aldırmayarak başı açık oturuyordu (Sonra öğreniyorum; Mehmet Akif festen rahatsız olurdu).

Bizi birbirimize tanıştıran ev sahibi, benim de 'kıymetli bir şair' olduğumu ona söylemeyi unutmadı. Bu Mehmet Akif Bey, benimle tanıştığına teşekkür etmedi. Yalnız başını salladı. Ben de içimden bir takım kararlar verdim: Bu adam mutlaka Tanzimat sonrası edebiyata garezdi. Mutlaka bütün bu türlü adamların hep aynini ezber bildikleri Acemce beyitler okuyacaktı; mutlaka Arapça lakırtı edecekti; hele beni yeni tanıdığı için mutlaka kendini göstermek isteyecek, 'kaleme aldığı' gazelleri okuyacaktı. Okumasını bekleyerek içimden eğlenmeye hazırlandım.

Fakat o muttasıl susuyordu. Biteviye sustuğu halde yüzü ahmak olmuyordu. Sonra birden bire yerinden fırladı, odadakilere işaret kadar kısa selam verdi, odadan çıktı gitti. Sesini bile öğrenemediğim adam o günden beri içimde bir merak oldu..."  (A.Y.)