Sen neymişsin FETÖ!

İlk defa çok inandıkları birini Türk Tarih Kurumu'nun başına getirdiler, o da baltayı taşa vurdu mu, desem... Aslında nedametten bahsettiğini, eline silah almamışları kastettiğini düşünmüş ve yazmıştım. Ama konuşması tekrar tekrar yayınlanınca, istenmeyen netice çıkıyor, sözleri, darbe yapsa da, öldürse de, bombalasa da pişmanlık duyuyorsa affedilsin, demeye geliyor.

"Yukarı"ya şirin görünmek için böyle ayak üstü törenler düzenlenir, hazırlıksız konuşulursa, ömür boyu peşini bırakmayacak sözler ağzından çıkıveriyor insanın.

TTK Başkanı'nın vazifesinde kalamayacağı işaretini Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın vermişti.  "İstifa olur mu?" diye sorulmuş, o da, "Şu anda bununla ilgili bir değerlendirme yok ama yani Başkan Bey'in bu değerlendirmeyi yapıp kendisinin bir muhasebe yapmasında fayda var. Lehte ya da aleyhte bir şey diyemem. Bununla ilgili Cumhurbaşkanımızın bir kanaati olursa kendisine iletir." demişti

Bu sözler, "Ahmet Bey istifa et. Reisimizi rahatlat" demeye gelir. Ve TTK Başkanı istifa etti.

TTK Başkanı'na en sert tepkiyi, eski Ak Parti Milletvekili Mehmet Metiner gösterdi.

Mehmet Metiner, açık yüreklidir. Sözünü içinde tutmaz; hemen dışa vurur. Yakın zamanda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yla da bir ekran savaşı vermişti. Sonra "Biz kardeşiz." diyerek meseleyi kapatmıştı.

M. Metiner, TTK Başkanı'nın, "Nedamet duyan darbecileri affedelim." demesinin ardından hemen kalemine sarılmış ve çok ağır ifadeler kullanmıştı:

"Bu adam Türk Tarih Kurumu Başkanı. Afyon Üniversitesinde yaptığı konuşmaya bakın. Darbe teşebbüsüne karışmış ama pişman olmuş FETÖ'cüleri affedip kucaklamamızı salık veriyor. FETÖ ile bu adamlarla mı mücadele edeceğiz? Bu koltukta onu tutanın samimiyetine asla inanmam."

M. Metiner, sözün nereye gideceğini bilmeden yazmaz. O zatı o makama getiren R. T. Erdoğan.

Sanki "Muhterem Reis'im! Siz getirdiniz, siz götüreceksiniz. Bu bir samimiyet testidir." demek istiyor.

 Mehmet Metiner'in bir başka tespitinden bahsedeceğim. "Darbeciler" ile "mağdurlar"ı ayırıyor:

"Ölçüyü doğru koymak lazım. / Aksi takdirde adalet terazisi şaşar. / Masum insanlar nahak yere mağdur konuma düşer. (…)  / Her dönemde "cemaat" korunup kollandı iktidarlar tarafından. / Bizim devr-i iktidarımızda ise neredeyse iktidarın sahibi konumuna eriştiler. / Diyelim ki öğretmense onların sendikasına üye olma ihtiyacı duydu. / Olmayanları da içimizdekiler yönlendirdi zaten. / Bizzat bilirim ki o tarihlerde AK Parti'mizin Milli Eğitim Bakanı olanlar 'cemaatin sendikası'na yönlendirmeler yaptılar. / Okullarına, medyasına, bankalarına vs... / "Cemaat"in FETÖ olarak gerçek yüzünü gösterdiği tarih bana göre 17/25 Aralık 2013 tarihidir. / O tarihe kadar sadece ve yalnızca dini veya şahsi gerekçelerle onlarla beraber olanları ayırmak lazım. / FETÖ gerçekliği ortaya çıktıktan sonra devletin / hükümetin çağrısı üzerine bu yapıyla alakasını kesenleri geçmişteki dernek, sendika, banka vb. aidiyetlerine bakmaksızın FETÖ'cü sınıfına dahil etmemek gerek."("Kim FETÖ'cü, kim değil?", Star, 9 Nisan 2020).

Mehmet Metiner'in, "Bu insanları biz yönlendirdik, şimdi biz mağdur ediyoruz." demek istemediğini söyleyebilir miyiz?

Yazarın Diğer Yazıları