Sende bu cellat sevdası oldukça...

AK Parti'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayına soru sormadan önce yarım saat "Bu soruyu sorduğum için bana kızmayın", "Soracağım ama kızmıyorsunuz değil mi" diye şirinlik gösterisine dönüştürülmeye çalışılan bir kıvranma, yalvarma, yakınma tiradına imza atan televizyoncu, CHP Genel Başkanı'nın karşısına oturunca üç aşağı beş yukarı şöyle oluyor diyalogları:

- İstanbul'u alacağız, Ankara'yı alacağız...

- Hahahahahahah...

- Bakın, Bursa'yı... Alacağız...

- Hahahahahahaha.... Bugün formunuzdasınız... Hahahaha...

- Ben gerçeği söylüyorum...

- Hahahaha... Hahahahaha...

***

Birkaç gün sonra...

CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı konuk oluyor aynı televizyoncuya...

Programın başlamasından kısa süre sonra, CHP'li adayın cümlesini bile tamamlamasına izin verilmeden "Beştepe"ye bağlanılıyor; Cumhurbaşkanı'nın "İyilik Ödülleri" töreni konuşmasına!

Saat tutmadım ama uzuuuuuuunca bir süre sonra program sözüm ona kaldığı yerden -kalmayan seyirciye- yayına devam ediyor;

Ne bir özür, ne bir izah...

Bir de üste çıkma var;

Neymiş, program banttan yayınlandığı için canlı yayına bağlanıp programa dönecekleri anonsunu yapamamışlarmış!

Yersen...

Program banttansa, 24 saat boyunca hazır durumda olan stüdyoya dönülür, 24 saat boyunca hazırda bekleyen spikerlerden biri yarım dakikalık bir özür ve açıklama anonsu geçer, biter...

Çok mu zor?

Hayır. Ama çok tehlikeli!

Öyle sanıyorlar.

Maazallah, ya o 1 dakika içinde Cumhurbaşkanı'nın kürsüye gelişini veremezler, "iyi akşamlar" deyişini kaçırırlarsa kıyamet kopar!

Öyle sanıyorlar.

***

İktidar partisi sözcüsünün, CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayına suçlamalarına tam kadro açtıkları ekranları, savunma hakkını çiğneyerek CHP'li adaya nasıl kapattıklarını da ekleyin...

***

Bu utanmazlık silsilesinin faillerine günlerdir zaten saydıran saydırana; edilmedik laf kalmadı. Yüzleri de kızarmadı. Hiçbiri yapacaklarından bir adım geri de atmadı.

Benim sözüm, bu utanmazlara sektörün düşkünü muamelesi yapmaları, onlara meşruiyet sağlayacak her nevi ilişkiden kaçınmaları gerekirken, her çağırdıklarında kollarına koşanlara!

Tam da "celladına aşık olmak" diye tanımlanan hâl içindeler.

Aynı hataları pardon tutum ve davranışları tekrarlayıp bambaşka sonuçlar almayı bekliyorlar. Alamayınca da "bu kadar da olmaz" deyip isyan ediyorlar.

Sansürü kınıyorlar.

Saygısızlığı kınıyorlar.

Ya ne olacağıdı?

***

Bunlara maruz kalmak istemiyorsan, bu sevdadan vazgeçeceksin arkadaş!

Aynı akşam için seni hem Halk TV, hem CNN Türk davet ettiğinde; o dakika Halk TV'yi harcayıp CNN Türk'e koşmayacaksın!

Aynı gün için senden hem Yeniçağ, hem Hürriyet röportaj talep ettiğinde; Yeniçağ'a yokuş yapıp Hürriyet'e şakımayacaksın!

Türkiyem TV var, Sözcü var, Cumhuriyet var, Tele 1 var; var oğlu var...

Sansürleneceğini, makaslanacağını, dalga konusu haline geleceğini bile bile misyonu sana bunları yapmak olan "celladına" koşmak yerine "konuşabileceğin" platformların, konuşmalarını daha çok insana ulaştırabilmelerine çalışacaksın.

Mesela...

Seni karalamak, itibarsızlaştırmakla görevli basın yayın organlarına bir defa yayınlansın diye astronomik ücretler ödediğin o reklam filmleri var ya... O tek sayfasına, "muhalif" diye boğma telleriyle susturulmaya çalışılan gazetelerin bir aylık masrafını ödediğin ilanlar...

Hıh işte, onlarla, celladını daha da palazlandırmayı kesip, o ciddiye almadığın, "bizim evin danası" muamelesi yaptığın, halbuki kimsenin danası olmamak üzere yola çıkan gazetecilerin, çatır çatır haber yaptığı, soru sorduğu, sorguladığı yani "gazeteciliği" yaşatmaya çalıştığı mecralara akıtacaksın o kaynağı. Onları besleyeceksin, onları güçlendireceksin.

Yanlış da anlaşılmasın;

Besleyeceksin ama beslemeye dönüştürmeyeceksin.

Meşru, bu iş için tahsis edilmiş kaynağını aktaracaksın ama kendi havuzunu yaratmayacaksın.

Adil olacak, senin yanlışını da yazacak, konuşacak ama bunları basın ahlak ve ilkeleri çerçevesinde yapacak bir nefes borusu oluşturacaksın; topluma göz, kulak olacak...

***

Yapmazsan mı?

Kendin bilirsin canım muhalefetim...

Sen "celladına" böyle aşka bağlı oldukça...

Ciğerci kedisi gibi daha çok beklersin böyle kapı önlerinde; daha çok küçük düşersin, daha çok dediklerin hiç demek istemediklerin gibi sunulur milyonlara, daha çok, daha çok insana ulaşmaya çalışırken daha da çoğunun gözünden düşersin bir gecede!

Bu duyguyu en son kumpas davaları çöküp özgürlüğüne kavuşan mağdurlardan birkaçı koşa koşa -artık neyi ispat etmeye çalıştılarsa- ilk röportajlarını o kumpasların medya ayağı gibi davranan kanallara verdiğinde yaşamıştım.

Siz celladınıza böyle büyük bir aşkla bağlı olduktan sonra...

Adı üstünde cellat!

Bir kere gösterecek diye astronomik ücretlerle reklam filmleri çekmeyin mesela

Katılmayın kardeşim...

 

Yazarın Diğer Yazıları