Şerefli tarihimize kara leke olmasın

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Libya için şöyle açıkladı: "...Muharip güç olarak bizim orada farklı ekiplerimiz olacak. Bunlar bizim askerimiz içinden değil." Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ'a, Erdoğan'ın bu sözlerini sordum.

Özdağ: "Libya'da bir iç savaş ve iktidar kavgası var. Fransa, Rusya ve Amerika'nın bir kez daha bilek güreşi yaptıkları Libya, büyük doğalgaz ve petrol rezervlere sahip bir ülkedir. Emperyalizmin çirkin yüzünü bu zenginliklere el koyma girişimlerinde açıkça görüyoruz.

Türkiye, Akdeniz'deki petrol ve doğalgaz rezervleri açısından, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile doğru bir anlaşma yaptı.

Bu hükümet Türkiye'den askeri destek istedi ve TBMM'de teskereyi kabul etti.

Şimdi olması gereken şudur. Türk askeri kesinlikle iç savaşın bir parçası olmamalıdır.

Ayrıca paralı askerler konusunu da şiddetle kınıyoruz. Türk devletinin tarihinde paralı askerlerle savaşmak asla yoktur. Bu cümleler paralı askerlerle savaşılacağının ifadesidir ki, Sayın Cumhurbaşkanı bu hatadan vazgeçildiğini hızla açıklamalıdır. Şerefli tarihimize paralı askerler ile kara leke sürülmesin."

Hafter güçleri Türk ordusuna saldırırsa ne olur?

Özdağ: "Doğrusu öncelikle UMH karşıtı olan ve BM tarafından onaylanan bu hükümeti devirmeye çalışan Hafter'e, Türk askerine karşı saldırı yapmaması için diplomatik mesajımızı ve tavrımızı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile göndermeliyiz.

Aynı zamanda BM nezdinde, Libya'daki iç savaşı durdurma ve taraflar arasında mutabakatı sağlamak için gerekli diplomatik adımları da Türkiye atmalıdır.

Türk ordusu iç savaşın olduğu bölgelerde asla konuşlandırılmamalıdır.

Türkiye savaşmak için değil barışın sağlanması için Libya'ya askeri eğitim vermeye gittiğini güçlü bir şekilde tüm dünyaya ve Hafter cephesine duyurmalıdır.

Bu girişimlerine rağmen Türk ordusuna herhangi bir saldırı yapma niyetinde olanlar, kahraman Mehmetçiğimizin misli ile karşılık vermede gereğini yapacağını bilmelidir."

Doğu Akdeniz krizi nasıl çözülmeli?

Özdağ: Mısır, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin yaptığı arama faaliyetleri konusunda Türkiye'nin Libya ile yaptığı anlaşma sonucunda ortaya çıkan tablo şudur.

Sayın Ahmet Davutoğlu'nun başbakanlığı döneminde Türkiye, Mısır ve Suriye ile doğu Akdeniz'in doğal kaynakları konusunda anlaşma yapmıştı. Sonraki siyasi gelişmeler ile bu anlaşma işlevsiz oldu.

Doğu Akdeniz konusundaki doğal zenginlikler kıyıya paralel her ülke tarafından ortaklaşa değerlendirilmelidir. Aksi durum krizin büyümesine neden olur. Egemen güçler ellerini çekerse ülkeler kolaylıkla anlaşabilirler. Akdeniz barış denizi olmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kasım Süleymani'nin Amerika tarafından katledilmesini, "Karşılıksız bırakılmaz" diye değerlendirdi. Neler söyleyeceksiniz?

Özdağ: "Eğer Amerika, Irak'ta olmasaydı, İran Irak'ta olur muydu? Elbette olmazdı. Amerika her zaman olduğu gibi yer altı zenginlikleri için burada ve İsrail'in sözde 'Kutsal Topraklarını' korumak için bu bölgede. Gayesi zayıf Irak, zayıf Suriye, zayıf İran ve zayıf Türkiye'dir.

Önce Amerika ve sonra da İran bu bölgede yayılmacılıktan vaz geçmeli, Irak'ta da Suriye'de de gerek Birleşmiş Milletler gerek emperyalist ülkeler barış için bu bölgede faaliyet göstermelidir.

Irak hükümeti tüm yabancı güçlerin ülkesini terk etmesi kararını aldı. 'DEAŞ'ı bitirdik' diyen Amerika ve koalisyon güçlerinin bu demeci üzerine DEAŞ yeniden Irak'ta saldırılara başladı. Hani bitmişti? DEAŞ ve benzeri terör örgütleri vekâlet savaşının birer parçasıdır.

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın beyanatı doğru değildir. Karşılıklı intikam adımları ülkeleri savaşla karşı karşıya bırakır ve barışı tehlikeye düşürür.

Sayın Erdoğan'ın bu krizi sonlandırmak için çağrı yapması gerekirken söylediği, "Karşılıksız bırakılmaz" cümlesi yangına körükle gitmektir.

Bu da Türkiye'nin ekonomisine de istikrarına da zarar verir."

 

Yazarın Diğer Yazıları