Şeyh Şamil'in torunları

Taksi şoförü hayretle sordu:  “Ağbi, şu otomobillerden bayrak sallayanlar... Rizespor’un bayrağı galiba.”
Gülümsedim. “Yok, Abhazya’nın bayrağı bu. Bağımsızlığı kutlayan İstanbul’daki Abhaz kökenli vatandaşlarımız.”
Şoför şaşırmıştı: “Abhazya” diye yineledi. Abhazya? Refah Partisi’nin işaretini andıran başparmak ve çevresinde yıldızlar Abhazya, Kremlin gölgesinde bağımsızlığını kutluyordu. Şeyh Şamil’in İslam’ın kılıcı altındaki o kutsal mücadelesinden sonra, vatanlarını Çar’a terk etmek zorunda kalan Kafkas halkları Osmanlı Padişahı’nın fermanıyla kafileler halinde Türk topraklarına yerleştirilmişlerdi. Çerkezler, Adigeyler, Çeçenler, Avarlar, İnguşlar, Acarlar ve artık son on temsilcisi kalmış Ubıh’lar.
Büyük Şamil’in özgürlük mücadelesi sona ermişti. O da Osmanlı’ya göç kervanına katılmıştı. Şeyh’i taşıyan gemi Dolmabahçe rıhtımına yanaştığında tekbirler, dualar ve Sultan’ın emriyle ayağının altına serilen kırmızı halı yenik düşmüş Kafkasya’nın emiri Halife’nin payitahtında hâlâ bir devlet başkanı gibi karşılanıyordu. Osmanlı İmparatorluğu, kanatları kırılmış ama büyük düşmanı Rus Çarlığı karşısında asla eğilmemiş o Kafkas kartalı büyük mücahidi selamlarken, Kafkaslar’daki en büyük müttefikini de kaybettiğinin bilincinde miydi acaba? Doğu kapısı Kafkas Müslümanları, Türkleri ve Orta Asya’nın Türk hanlıkları gözlerini Dersaadet’te oturan Halife’ye dikmişlerdi. Şamil kırmızı halıdan vakur adımlarla ağır ağır yürüdü, sanki artık uçması yasaklanmış yalnızca yerde yürümesine izin verilmiş bir kartaldı o. Padişah’ın huzuruna çıktığında selam verdi. Padişah “Size imam hazretleri şanınıza uygun bir karşılama hazırladık” dedi.
İmam “Padişah hazretleri” diye yanıt verdi, “Allah zat-ı âlinizden razı olsun ama beni bağışlayınız. Keşke bana bu güzel karşılamayı yapacağınıza silah ve yardım gönderseydiniz de ben o kırmızı halıyı Kafkasya’da sizin ayaklarınızın altın serseydim.”
Şamil Ruslarla savaş sırasında çok katı kurallar koymuştu. Büyük bir İslam âlimi olduğu kadar müthiş bir strateji ustası, korkusuz savaşçı ve diplomattı. Aralarında yakın dava arkadaşlarının da bulunduğu bir grup, Şamil’in konuşulmasını bile yasakladığı Ruslarla anlaşma yapmak için harekete geçtiler. Ama İmam’a bunu söylemeye çekindiklerinden annesini aracı koyarak ona gönderdiler. Şamil annesinin bu önerisi karşısında küplere binmişti. Bütün cemaati komutanlarını, karargâhının bahçesinde topladı. Ben İslam adına bu kuralları koydum. Onu çiğneyen annem bile olsa yüz kırbaçla cezalandırılacak, ama o benim annem ve bir kadın olduğuna göre onun yerine bu cezayı ben çekeğim. Şamil gömleğini sıyırarak sırtına yüz kırbaç vurdurttu. Sırtı kızıla dönmüştü, gık bile dememişti:
Kafkasya cephesinde Şamil’in ölümünden bu yana geçen 140 yıl boyunca yeni bir şey var mı?
Yalnızca aktörler ve silahlar değişti.  

Yazarın Diğer Yazıları