Şifo Mehmet ve Recep Çetin Fenerbahçe'nin elinden nasıl alındı? Kazan birahanesinin esrarengiz sırrı

Şifo Mehmet Kahramanmaraş'ta forma giyiyordu. Recep Çetin ise Boluspor'da oynuyordu. Beşiktaşlı yöneticiler tarafından telefon açıldı ve Mehmet Özdilek ile Ankara'da buluştu. Fenerbahçe de Şifo Mehmet'i transfer etmek istiyordu.

Beşiktaşlı yöneticiler Kahramanmaraş'ın Düzce'de oynanan maçın ardından Şifo Mehmet'i İstanbul'a getirdi.

Recep Çetin transferinde de Beşiktaş ile Fenerbahçe rakipti. Fenerbahçe ve Beşiktaşlı yöneticiler Recep Çetin'i transfer etmek için havalimanına gitti.

Yarışı kazanan Beşiktaş oldu ve komutanın odasında imzalar atıldı. Yeniçağ Yazarı Gürel Yurttaş, bu tarihi olayı kaleme aldı.

GÜREL YURTTAŞ'IN TARİHİ YAZISINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ...

1176255.webp

16 Şubat 1979'tan 31 Mayıs 2024'e. Tam 45 sene.
Beşiktaş'ta müzenin tam karşısında ana cadde üzerindeydi Kazan.
Siyah beyazlı camianın büyük adamı Celal Soydan açmıştı.
Beşiktaş'ta futbol oynayan, yöneticilik de yapan, Süleyman Seba'nın kader ortağı Celal Soydan.
Oğulları Korkut ve Erkut da katıldı ona.
Beşiktaşlıların buluşma yeri olmuştu Kazan.
Maçlardan önce oradaydılar.
Maçlardan sonra da.
Yenildi mi Beşiktaş... Efkar dağıtmak için buluşurlardı.
Yendi mi Beşiktaş... Galibiyeti kutlamak için giderlerdi bu kez.
Sadece bir restoran değildi Kazan.
Beşiktaş'ın hafızasıydı da.
Kimler geldi, kimler geçti oradan.
Ne futbolcular, ne teknik adamlar, ne siyasiler, ne ünlüler.
Beşiktaşlıların evi gibiydi.
Celal Soydan yönetimde olsun, olmasın Süleyman Seba'nın sırdaşıydı hep. Ekibiyle genç futbolcuları arar, tarar, bulur Beşiktaş'a kazandırırdı Soydan. Öyle bir şey karşılığı değil ha... Zaten cebinden yapardı tüm masrafları, ağırlamaları, yolculukları...
Şifo Mehmet (Özdilek) mesela. Kahramanmaraş'ta keşfeden, transferi bitiren, Samsun'daki evinden alıp İstanbul'a getiren de Celal Soydan. Şifo gibi İstanbul'a gelip de ilk Kazan'ı gören çok futbolcu vardı.
Bakın o transferleri Celal Soydan, 'Süleyman Seba Eski Dostlar Anılar' kitabı için görüştüğümde bana nasıl anlatmıştı:

MEHMET ÖZDİLEK'İN TRANSFERİ

Artık yönetici olarak çalışıyordum ve futbolcu aramalarına da son derece önem veriyordum.
Tatar Rauf'un adamlarından sürekli bilgi geliyordu; şurada şu futbolcu var, burada şöyle bir genç var, diye.
Hepsini tek tek takip ediyoruz. Ben gidemezsem bile arabamı veriyordum, bizim ekipten birilerini Türkiye'nin neresi olursa olsun futbolcu izlemeleri için maça gönderiyordum.
Bir gün Teoman Yamanlar geldi İstanbul'a. O sırada Şekerspor'u çalıştıyor. Benim Ankara Demirspor'da oynadığım yıllardan arkadaşım.
- Celal, dedi; Kahramanmaraş'ta bir futbolcu var, tam senin aradığın gibi bir çocuk! Bir bak istersen.
- Kim o, dedim.
- Mehmet Özdilek adı. Şifo diyorlarmış ona!
Hemen Bahattin Baydar'la Tatar'ı Kahramanmaraş'a yolladım yine kendi arabamla. Bir kaç deplasman maçında da izlediler, çok beğenmişler. Son olarak da Tatar'la birlikte Antalya'ya giderek ben izledim. Bahattin Baydar Gordon Milne'in yardımcısı olunca aramızdan ayrılmıştı.
Karşılaşmanın bitmesinin ardından kendisiyle bir kaç gün içinde Ankara'da buluşmak üzere randevulaştık. Şifo'nun dayısı var Ankara Demirsporlu Sedat. Vedat Özdemir tanıştırmıştı beni; onun aracılığı ile ayarladık buluşmayı da. Ben de İstanbul'a döndüm ve vakit kaybetmeden kulübe giderek Süleyman abinin karşısına çıktım.
- Abi, dedim; bir çocuk var Kahramanmaraş'ta bunu mutlaka almamız lazım.
- Dur bakalım Celal, dedi; şey etmeyelim şimdi! Bakarız sonra!
- Sonraya bırakamayız abi. Bunun peşinde çok kulüp var. Kaptırırız. Ben Ankara'ya gideceğim görüşmeye. Bana bir rakam söyle, kaç para verebiliriz?
Para deyince Süleyman abinin keyfi kaçtı yine her zaman olduğu gibi... Ama ben direttim. Sonunda da;
- Tamam ulan, dedi; 100 bin lira verelim!
100 bin lira da o zaman orta karar bir apartman dairesi parası.
Ben bu sözü alınca Ankara'ya gittim ve Faruk Narin vardır Bartınlı ve iyi Beşiktaşlı. Onun ofisinde buluştuk. Şifo dayısıyla gelmiş. Ayrıca Ali Tozkonmaz, Vedat Özdemir, Faruk Narin ve Cemil Mete paşa da ofisteydi. Süleyman abinin söylediği parayı söyledim. Şifo da;
- Abi, dedi; benim abim polis. Kırıkkale'de. Onu ziyaret edeceğim. Ayrıca bir de Fenerbahçe'den de görüşmek istediler. Bir de onlarla konuşacağım. Ondan sonra tekrar buluşuruz.
- Tabi, dedim; olur. İstediğinle görüş.
Ben de Ankara'da Maltepe'de oturan ablama gittin, evine. Yorgundum. Tam uyuyacaktım ki Vedat aradı telefonla;
- Şifo geldi. Tekrar görüşmek istiyor, dedi.
Buluşmamızın üzerinden 2 saat geçmişti, ben tekrar Çankaya'daki ofise gittim. Şifo;
- Tamam, dedi; teklifinizi kabul ediyorum.
Teklif 100 bin lira ya da İstanbul'da 100 bin liralık bir daireydi. Hatta orada birisi;
- Daire Levent'te olsa olur mu? dedi, itiraz ettim tabi;
- Karıştırma Levent'i mevent'i, diye.
Tam el sıkıştık, ayrılacağız, Cemil Mete paşa birden bire;
- Celalciğim. Çocuğa 10 bin lira da cep harçlığı versene, demez mi?
- Aman abi, dedim; ben veremem. Nereden vereyim? Ali abi (Tozkonmaz) sen Süleyman abiyi ara bakalım. Ver derse verirsin!
Süleyman abiyi aradı, neyse ki buldu. Onay verince Ali abi çıkarıp 10 bin lira verdi.
Oysa Fenerbahçe Başkanı Tahsin Kaya 190 bin lira teklif etmiş Mehmet'e... O yine de bizi seçti. O gün ayrılırken Ali abi ağzını buruşturarak eliyle bana "Ama çok kısa" işareti yapmıştı; hiç unutmam. Sonra her İstanbul'a maça geldiğinde de teşekkür etti bana.
Dönüşte Süleyman abiye anlattım durumu. Memnun oldu. Son olarak da Düzce'de Kahramanmaraş'ın son maçından sonra alıp getirdik Şifo'yu.
Transfer ayıydı. Kulüpte yönetim kurulu olarak toplandık. Saim Eraslan mali işlerden sorumlu yöneticiydi. Toplantıda dedi ki;
- Yahu transfer ayı geldi. Futbolculara imza attıracağız ama para yok! Nasıl imza attıracağız?
Herkes birbirine bakıyor. Bunun üzerine ben;
- Şifo'nun peşinatını ertelesek işe yarar mı? dedim.
- Ya ne diyorsun? Yaramaz olur mu? dedi Saim Eraslan!
Ve Şifo'ya konuştum bunu.
- Sen imzayı at. Parayı ayarlayınca senin hesabına yatırırım, dedim.
- Tamam abi, ne demek! dedi.
Ve o para 6-7 ay ödenmedi. O da ağzını açıp da tek kelime etmedi. Ben daraldım, sıkıldım. Bana gelip, parasını sorsa rahatlayacağım! Sormadı.Bu arada da ona ev aradık ve sonunda Göztepe civarında bir daire bulduk. Evi aldık.

RECEP ÇETİN'İN TRANSFERİ

Ordu Milli Takımı'nda Bolusporlu Recep Çetin de oynuyordu. Biz onunla da öteden beri görüşme halindeydik. Askerliğini yapıyordu ama fırsat buldukça kendisiyle bir araya geliyorduk.
Ankara'ya gittim bir gün; milli takım kampına. Zeki Önatlı da var kampta. Recep, ben ve o oturuyoruz lobide.
- Zeki, dedim; Recep sana emanet! Sen bununla aynı odada yat! Fenerbahçe kafasını çelmesin! dedim.
Zeki ciddi ciddi;
- Ben onunla aynı odada kalmam abi! Bu adamın şakası çok ağır! demez mi!
Bu kadar güçlüydü sahiden de. Bizimle birlikte peşinde başka takımlar da vardı ve Fenerbahçe ciddi bir rakipti bize.
Onların yani milli takımın İstanbul'a dönüş gününde kulüpteydim. Süleyman abiye;
- Abi bu Recep için Fenerbahçe'de devredeymiş. Uçaktan inince önce biz görüşmeliyiz. Acaba aprondan alabilir miyiz? dedim.
Hemen telefonu kaldırdı, Sabri Deliç paşayı aradı. Paşa Yeşilköy'de. Harp Akademileri Komutanı. Kısa bir konuşmadan sonra telefonu bana verdi.
- Ne istiyorsun? diye sordu paşa.
Ben de durumu anlattım kendisine...
- İyi, dedi; siz havalimanına gidince oranın komutanı Albay var, ona gidin. Ben şimdi kendisini telefonla arıyorum.
Havalimanına gittik. Albay bize her kolaylığı gösterdi. Yanımda Haşim Aytural ile Bahattin Baydar da var. Bir de rahmetli Deha İşçan. Deha ile bir zamanlar havalimanında ortak charter işi yapmıştık, samimiydik.
Biz beklerken Deha'nın ismi anons edildi telefona çağrılıyor. Gittti, konuştu ve geldi;
- Yahu, dedi; Fenerbahçeli yöneticiler de buradaymış. Onlar da Emniyet'ten Yüksel Kuş'un odasında oturuyorlarmış. Yüksel beni arayamamış da bizim hanımı aramış. O da bana haber verdi! Deha'nın haberi olsun, demiş.
Biz bunu da öğrenince hemen Recep'i aprondan aldık, doğru Sabri paşanın telefon ettiği albayın odasına... Kulüp müdürleri Tuncer Öktem'le Şevket Yorulmaz'ı aramıştık, onlar da geldi. Albayın odasında sözleşmeyi imzalattırdık.

* * *

Daha bunun gibi neler neler konuşuldu Kazan'ın arkadaki o küçük odasında.
Ne bol kahkahalı sohbetler yapıldı iki katındaki masalarda.
Gözyaşı dökenler oldu birer bira eşliğinde.
Sırlar paylaşıldı 'Şerefe' diye diye.
Beşiktaş konuşuldu bol bol.
Kimler geldi, kimler geçti oradan.
Beşiktaş o Kazan'ını kaybetti işte şimdi. Yaşatamadı evini.
Ama 45 seneye o kadar çok şeyler sığdırdı ki.
Celal Soydan'a... Oğulları Korkut ve Erkut Soydan'a minnettarım. Beni de her zaman Kazan ailesinden biri olarak gördükleri için.
Gurur doluyum. O arka odadakı görüşmelere şahit olup, sohbetlere katıldığım için.
Hüzünlüyüm de... Artık Kazan yok çünkü.
Korkut yine Beşiktaş'ta olmak kaydıyla yeni Kazan'ı açmaya çalışacaklarını söylüyor ama... Şu şartlarda nasıl yapabilecekler; bilemiyorum.
Celal amca (Soydan) ellerinden öpüyorum.
Sen üzülme... Kazan anılarda, hafızalarda, Beşiktaşlıların kalbinde yaşayacaktır unutulmadan her zaman.

Yazarın Diğer Yazıları