Sığınma evi mi, cezaevi mi?

Sığınma evi mi, cezaevi mi?
Kadına yönelik şiddetin gündemden düşmediği Türkiye'de sadece 144 sığınmaevi bulunuyor. Peki, kadın sığınma evlerindeki durum ne?

 

Belediye Kanunu’nun 14. maddesine göre, büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için sığınmaevleri açmak zorunda.

Deutsche Welle Türkçe'nin haberine göre kadın sığınmaevi sayısı, kanunda yer alan maddenin öngördüğüne kıyasla oldukça az ve kadın hakları alanında çalışanlar da sığınmaevi sayısını yeterli bulmuyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’ne bağlı 110, belediyelere bağlı 32, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’ne bağlı 1 ve Mor Çatı Sivil Toplum Kuruluşu’na bağlı 1 tane olmak üzere toplam 3 bin 454 kapasiteli 144 kadın sığınmaevi bulunuyor.

"KANUN VAR YAPTIRIM YOK”

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü Leyla Soydinç, Türkiye’de kadın sığınmaevlerinin 8 bin 81 yatak kapasitesi olması gerektiğini belirterek, mevcut yatak kapasitesinin yüzde 54 oranında eksik kaldığını ifade ediyor. Belediye Kanunu’na göre 237 belediyede sığınmaevi olması gerekirken sadece 32 belediyede kadın sığınmaevi olduğunu söyleyen Soydinç, “Yaptırım olmadığı için birçok belediye sığınmaevi açmaktan kaçınıyor” diyor.

Leyla Soydinç, sığınmaevlerinde kapasite yetersizliğinin yanı sıra işleyişte de sorunlar yaşandığına dikkati çekiyor. Şiddete maruz kalan kadınlar çoğunlukla karakola ya da 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında ilki 2012 yılında Bursa’da açılan “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi” (ŞÖNİM) adlı kurumlara başvurduktan sonra sığınmaevlerine yönlendiriliyorlar. ŞÖNİM’e ya da karakola başvuran kadınlar, sığınmaevlerine gönderilmeden önce geçici barınma merkezi olarak görev yapan “ilk adım merkezleri”nde kalıyorlar. "Bu merkezlerde kaotik ve kalabalık koşullar oluyor. Bazı kadınlar burada ikincil travma yaşıyor. Ciddi bir yıldırma söz konusu olabiliyor” diyen Soydinç, bu merkezlerde kadınların yargılayıcı yaklaşımlarla karşı karşıya kalabildiğini anlatıyor. Soydinç, bazı kadınların burada gördükleri muamelenin caydırıcı etkisi nedeniyle sığınmaevine gitmekten vazgeçebildiğini söylüyor. 

"SUÇLUYMUŞLAR DA HAPSE GİRMİŞLER GİBİ…"

İlk adım merkezlerinden sığınmaevlerine gidebilen kadınların da oldukça katı kurallarla yaşamak zorunda kaldığını belirten Mor Çatı gönüllüsü, “Kimi ilk adım merkezleri ve sığınmaevlerinde sigara saatleri var. Kadınların para ve telefonlarına el konuluyor, binaya giriş çıkış saatleri oluyor. Eşya araması yapılıyor. Suçluymuşlar da hapse giriyorlarmış gibi hissedebiliyorlar. İzole oluyorlar ve denetleme yaşıyorlar” diyor. Mor Çatı’nın bu sene yayınladığı “Kadına Yönelik Şiddet Değerlendirme” raporunda, telefon ve dışarı çıkma yasakları nedeniyle iş başvurularından yanıt bekleyen veya iş başvurusu yapacak kadınların sıkıntı yaşadığı belirtiliyor. 

Leyla Soydinç, Mor Çatı’ya başvuran kadınların bakanlık ya da belediyeye bağlı sığınmaevlerindeki tecrübelerini, “Kendimi suçlu gibi hissettim”, “Cezaevine giriyor gibi hissettim”, “Gördüğüm yaklaşım bana yaşadığım şiddeti hatırlattı” gibi ifadelerle aktardığını söylüyor. Soydinç, ilk adım merkezleri ile sığınmaevlerindeki kural ve işleyişin insan haklarına uygun ve kadın odaklı bir perspektifle yeniden düzenlenmesi gerektiğini dile getiriyor.