"Sıkıysa bu ücretle gel de sen geçin!"

"Sıkıysa bu ücretle gel de sen geçin!"

Ülkemizde milyonlarca işçi 1300 liralık asgari ücretle ailelerini geçindirmeye çalışıyor.

Günümüzün ağır şartlarında 1300 lira ile 4 kişilik bir aile geçinebilir mi?

Hayır, geçinemez!

Ev kirası, elektrik, su, doğalgaz, yol parası, giyim, çocukların okul masrafı… 1300 lira bunların hangisine yetecek?

"Asgari ücretle yaşanmaz, sürünülür!" diyenlere hak vermek gerekiyor.

Türk İş, yeni yılda asgari ücretin "1600 lira" olmasını istedi. Aslında makul bir rakam bu ama başta Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci olmak üzere bazı baklanlar bu talebi çok bularak tepki gösterdiler. Türk İş Genel Bakanı Ergün Atalay, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'ye: "Sıkıysa, bu ücretle gel de sen geçin!" diye seslendi.

Sık sık vatandaşın refahından bahsederek atıp tutan AKP iktidarının işçilere sefalet ücretini bile çok görmesi üzücüdür, hazindir!

Rahmi Turan Sözcü

***

İyi ki o tasarı yasalaşmadı

--------

Tecavüzcüye af yasası getirmeye kalkınca niye ortalık ayağı kalktı..

Muhalefet direndi, kadın dernekleri eylem yaptı..

İktidara ram olmayan yazarlar, çizerler itiraz etti.. Günlerce yazdık..

Bir hafta uğraştık..

Cumhurbaşkanı da itirazcılar arasında yerini aldı.. Tasarıyı tehlikeli buldu..

Neden feryat figan ettiğimize somut örnek..

Önce haberi okuyalım..

***

İzmir Bornova'da 9 yaşındaki kız babasından izin alarak komşunun kızıyla oynamak için evlerine gitmiş..

Aralarında tartışma çıkmış, arkadaşı küsmüş, yanından ayrılmış..

Yalnız kalan küçük kızın yanına arkadaşının dedesi gelmiş.. İddiaya göre adam kızı taciz etmiş..

Tacize uğrayan kız yaşadıklarını annesine anlatmış, ailenin şikâyeti üzerine savcılık çocuğa 'cinsel istismarda bulunmaktan' dava açmış..

Adam tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış..

İlk duruşmada pedagog eşliğinde ifade verecek olan küçük kız tacizcisiyle karşılaşacağı için korkuya kapılmış, strese girmiş..

Duruşmadan iki gün önce fenalaşmış, kalp krizi geçirip ölmüş..

***

Buna benzer kaç taciz olayı vardır.. Kaç yüz cinsel istismar davası vardır..

Kız ailesine söylemiş, ailesi şikâyetçi olmuş..

Ya söyleyemeseydi..

Anadolu'nun muhafazakâr bir ilçesinde.. Mutaassıp bir mahallesinde olsaydı.. Veya kırsalda, köyde..

Küçük kız acısını içine atacaktı..

Acısıyla yaşayacaktı..

Bir süre sonra karnı büyümeye başlarsa..

Ya aile meclisi kararıyla öldürülecek ya da namus uğruna tecavüzcüsüyle imam nikâhıyla evlendirilecekti..

Adam evliyse..

Kuma gidecekti..

Çocuk doğunca ne olacak?

Doğum hastanede olursa adam yakayı ele verecekti; doğru hapse..

Doğum evde ebeyle olursa çocuk nüfusa kaydettirilirse; adam yine hapse..

Adam, küçük kızı kandırdı tecavüz etti, çocuk falan da olmadı.. Şikâyet edilirse; adam yine hapse..

***

Bu durumda olan 3800 kişi varmış.. Küçük kızlarla ilişkiye giren.. İktidarın getirdiği yasa evlenme şartıyla bu adamları hapisten çıkarıyordu..

Düşünün ..

Tacizcisiyle karşılaşmaya bile korkan kızlar tacizcisiyle evlendirilmeye çalışılacaktı..

İyi ki engel olundu..

İyi o tasarı yasallaşmadı..

Mehmet Tezkan Milliyet

***

Yular tutma oyunu

-------

AP 24 Kasım'da 479 evet, 107 çekimser, 37 red oyu verilerek Türkiye'yle müzakereleri geçici dondurma tavsiyesinde bulundu. Aslında şaşırtıcı olmadı. Çünkü daha bir hafta önce, AB Dışişleri Konseyi, Türkiye'yle müzakereler konusunu görüşmüştü. Orada Türkiye ve AB üyeliği hakkında sarf edilen sözler hem neye hazırlandıklarını hem de Avrupalılığın ne menem bir şey oluğunu gözler önüne sermişti. Örneğin İngiltere temsilcisi lafı eğip bükmeden "ne izole edelim ne köşeye sıkıştıralım" diyordu. Almanya"etkimizi korumanın tek yolu bu müzakereler" [oyunu] demişti. Tutumları ve yapmak istedikleri açık, daha nasıl söylesinler?

AP tarafından alınan karar, yıllardır sürüp giden yular tutmaca oyununun yeni perdelerinden biri. Daha fazla bir anlamı da önemi de yok. Paracıların 'ticaretimizin %60'ı Avrupa'yla, batarız' çığlığı da, uygarlıkçıların tazeledikleri 'yönümüz Batı'dır' yeminleri de, oyunun sürmesine Türkiye'deki ortakların sundukları katkılardan ibaret.

Bizdeki AB-yanlılığı, artık bir tür süründürülme bağımlılığı.

Ve artık gerçekten bıkkınlık verdi.

Birgül Ayman Güler Aydınlık

***

Çakallarla dans

-------

…14 yıl boyunca "içeride ve dışarda tam bağımsız politikada Atatürk'ten, İnönü'den, Ecevit'den kalan hazır ne varsa harcadın, sildin, kırdın, bozdun" ve vatan bekçisi ordunun kumpasa getirilip belinin kırılması için görevli ve şimdi Almanya'nın koruduğu o şişman savcıya zırhlı Mercedes gönderip yüreklendirdin.

Cumhuriyetin 90 yıldaki tüm birikimlerini yabancıya sattın. Hazine'yi yük altına sokup geçiş, uçuş, geliş, gidiş garantileri vererek dış borç bulup onu da çılgın projeci edebiyatıyla yedin, yedirdin…

Avrupa Birliği'ne alsınlar diye değil (almayacaklarını biliyordun) bol sıcak para gelsin diye "Berlin'i, Brüksel'i, Paris'i, Londra'yı ayak yolu" yaptın. Tony Blair'e "kardeşim" diyerek sarılıp, Merkel'e "bacım" diye yaklaşıp fotoğraflar çektirdin.

Koca 14 yıl.

 Çakallarla dans ettin.

Şimdi açarım kapıyı!

Salarım Suriyeliyi!

(…)

Göstere, göstere. Sergileye, sergileye. Çakal dansı yapıyorlar. "Musul" ABD'nin, "Halep" Rusya'nın olacak yani Musul'u ABD'nin kuklası, Halep'i Rusya'nın kuklası olanlar yönetecekler diye anlaştılar. El sıkıştılar. Ortadoğu'yu böyle paylaştılar.

ABD Genelkurmayı Pentagon'un dergilerinde Ortadoğu'nun yeni haritaları göstere göstere yayınlanıyordu. Onlar Ortadoğu'da dansa tutuşurken partinizin ABD ve AB destekli ideologları, Türk ordusunun belinin kırılmasına "Vesayet bitiyor… jakobenizmi gömüyoruz…" diye seviniyordunuz.

Aslında vesayet de bitmişti, jakobenizm de gitmişti. İktidara siz gelmiştiniz.

Vesayet bitmemiş olsa siz iktidara nasıl gelecektiniz?

Çakallar ise bunu biliyordu.

O çakallar, şimdi Türk Ordusu'nun Suriye'ye ve Irak'a sadece IŞİD'e vurmak için girmesine izin verdiler.

PKK'nın kardeşi PYD'ye tek bir kurşun atılmasını istemiyorlar.

Onlara silah ve güç veriyorlar.

Esad'ın uçaklarıyla da Suriye topraklarında Türk askerini kurşunlatıyorlar.

* * *

Çakallarla dans!

Ayaklar uyumsuz.

Bedenler ayrık.

Boylar orantısız.

Ne olacak? Nasıl bitecek?

Önümüzü göremiyoruz…

Necati Doğru Sözcü

***

Yarın için ne yaptın?

-------

Antalya'da bu yıl altıncısı düzenlenen Uluslararası Resort Turizm Kongresi'nin davetlilerinden  biri de tanınmış sanatçı Ali Rıza Binboğa idi. 40 yıl kadar önce bestelediği "Yarınlar bizim" adlı şarkısı yıllardır dillerden düşmeyen Binboğa'ya kongre nedeniyle düzenlenen resepsiyonda bir hayranı;

- Ali Rıza Bey, dedi, Siz 40 yıldır bu Yarınlar bizim şarkısını söyler, bizler de 41 yıldır o yarınlar acaba ne zaman bizim olacak diye merakla bekler dururuz. Artık sabrımız kalmadı, lütfen söyler misiniz şu yarınlar ne zaman bizim olacak?

Binboğa'nın soruya yanıtı şu oldu.

"Sizin bu sorunuzu 7'den 77'ye yıllardır herkes bana sorar, ben de yanıtlamaya çalışırım. Ancak sonunda baktım ki tek tek yanıtlamakla olacak gibi değil, yeni bir şarkı besteleyeyim onunla toptan yanıtlayayım dedim." 

Binboğa bu açıklamayı yaptıktan sonra sözünü ettiği şarkıyı mırıldanmaya başladı.

Sorma, bunca seneler geçti

Bu yarınlar ne zaman/ Bizim olacak diye sorma

Yarınlar emek ister/ Yarınlar yürek ister

Yarınlar barış ister/Yarınlar birlik ister.

Sen şöyle bir bak geriye hangisinde sen varsın?

Emek mi, yürek mi, barış mı, birlik mi?

Melih Aşık Milliyet

***

Kimin neyin milliyetçisi!

-------

Politika çok net ve açık: "Irak'ta, Libya'da, Suriye'de ABD ve Batı ne derse o!" Irak'ta Türkmen coğrafyası dağıtıldı. Kafamıza çuval geçirdiler! Bağdat harap oldu. Her şey bitti. Sonra güya, "Türkmenlerin yanındayız" söz savaşları! Çünkü herkes kör, âlem sersem!

Türk'ü soykırımcı olarak yaftalıyorlar! Emperyalist merkezler ayağa kalkmış! Bazıları balkondan seyrediyor! Ermeni Soykırım Yalanı mı? O da ne? Tamam, bu işe hayatını adayanları, hukuk zaferi kazananları bir kenara bırakıyorum; sıklet meselesi! Ama en azından, bir iki çıkış olsaydı! Allah'tan iki gerçek milliyetçi profesör bu işin kavgasını veriyor... Gurbet ellerde otel kapılarından geri çevriliyor...

Camiaya şahsiyet kazandıran, dünyayı tanıyan, bölge dengelerine vakıf bilge bir hocamız var! Tek başına toplam entelektüel seviyeyi yukarı çekiyor... Türk milliyetçiliği için belki de son ve tek ümit! Olur mu? Masmavi, tertemiz deniz varken, klorlu havuza kim girer? Kötü örnek oluyor...

Peki, hangi milliyetçi saiklerle başkanlık rotasında yelken açıldı? Anayasa limanına bu geminin salimen ulaşması mümkün mü? Vatan savaşı sürerken, milleti ortadan ikiye bölmenin gereği var mı? Bu gerilimin dolar ateşine odun atmak anlamına geldiği görülmüyor mu?

Bir kesimin muhakeme mantığı: "Yasal, hatta anayasal ihlaller söz konusu! Bu nedenle anayasa ve yasaları, bunları tanımayanların keyfinin kâhyası yapalım!" Peki, anayasa ve yasaları uygulatan anayasal müesseselerin devreye girmesi için niçin çaba yok! Bugün yasa tanımayanların, yarın yasalara saygılı olacağından nasıl emin oldunuz?

***

Devlet teorisi de bilinmiyor mu? Devlet, Yusuf Has Hacip, Nizamülmülk, İbn Haldun, Niccolo Machiavelli'lerden beri hep aynı: Ordu ve yasalar! Hem ordu bıçaklanırken seyredin hem yasaların çiğnenmesine gerekçeler uydurun hem de "Allah devlete zeval vermesin!" deyin. Ceket pantolonu giyince takım elbise olmuyor. Bir terslik yok mu?

Soru sorunca da, "Benden bu kadar; Abdülkadir Selvi'ye sorun!" diyorlar. (…) Rota önce Tanrı dağlarından Arap çöllerine tebdil edildi; sonra da güneşin battığı topraklara dümen kırıldı. Hâlbuki büyük bir millet güneşin ilk ışıklarını bekliyordu...

Soner Polat Aydınlık

***

Sen istemiyorsun T.C.'yi başkası niye istesin!

--------

 Sen rejimi beğenmeyip başkanlığa geçmek istiyorsan…

 Anayasayı beğenmeyip yenisini yapıyorsan…

Hukukunu beğenmeyip yargıçları içeri kapattıysan…

Devleti beğenmeyip yenisini kurmaya kalkıyorsan…

Eğitimini, kültürünü, yaşam biçimini, kılığını, kıyafetini, modernleşmesini beğenmeyip silmek için yırtınıyorsan…

T.C.'yi istemeyip yıkıyorsan…

 AB seni niye istesin?..

Bekir Coşkun Sözcü

***

İddia olunan ABD kalesi(!)

------

Kapitalizmin ve emperyalizmin günümüzdeki öncüsü ve merkezi sayılan Amerika Birleşik Devletleri aslında hiç de göründüğü gibi "istikrarlı bir kale" değildir:

Aynen Türkiye Cumhuriyeti gibi, feodal bir toplumsal kültürün üzerine zorla getirilmiş demokratik bir siyasal yapının yarattığı bütün gerilimlere, çatlaklara ve kırılma noktalarına sahiptir...

Unutmamak gerekir ki kuruluşundan çok kısa bir süre sonra köleliğin kaldırılması için bir iç savaş yaşamış, gelişmiş Kuzey, din/tarım kültürünün egemen olduğu feodal Güney'i yenerek bu siyasal yapıyı, topluma silah gücüyle empoze etmiştir…

Emre Kongar Cumhuriyet