Sistem mi? münferit başarılar mı?

80 ihtilalinin ardından işbaşına gelen rahmetli Turgut Özal Türk eğitim sistemini inceletmek üzere Japon eğitim uzmanlarını Türkiye'ye davet etmiş ve inceleme; "Sizin eğitim sisteminiz de milli ruh yok"! şeklinde sonuçlanmıştı.

Önerilen ise; "Biz Japonya'da okul çağına gelen çocuklarımıza milli ruh şoklarız. Önce toplu halde onları hızlı trenlere bindirir, dev  fabrikalarımız ve teknoloji merkezlerimizi gezdirir, ülkemizin gücünü gösteririz. Sonra da Hiroşima ve Nagazaki'yi gezdirir orada atom bombası nedeniyle ot bitmeyen yerleri göstererek, 'Eğer siz çalışıp bilinçlenmez ve az önce gördüğünüz teknolojiye sahip çıkmazsanız sonunuz böyle olur' diye ikaz ederiz" der. Bu esnada heyetteki bir Türk bürokrat 'ama bizim hiroşimamız yok ki' deyince de Japon heyetten tokat gibi bir cevap gelir ve 'sizin Çanakkaleniz 10 Hiroşima eder' cevabını vererek o zat kendine getirilir.

***

Bu mühim ve vahim örnekten hareketle bugün Türk sporuna döndüğümüzde mevcut halin 15 yılda on kez değiştiği halde bir türlü istikrara kavuşamayan eğitim sisteminde olduğu gibi spor sisteminin de aynı müşterek hastalığa yakalandığı görülmektedir. Oysa nüfus ve malzemeyle ilgili hiçbir sıkıntı olmadığı apaçık ortadadır. Hatta milyonlarca Türk nüfusta münferit canlı örneklerle zaman zaman ben buradayım diyerek ortaya çıkan bayan voleybolumuz ve en güncel haliyle Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası'nda ikinci olup gümüş madalya kazanan sporcumuz Sümeyye Boyacı'nın münferit başarısı örneği ortadadır. Yani bu potansiyel bu ülkede vardır. Biz de millet olarak 3-4 yılda bir de olsa kendi gayretleri ile derece yapan bu sporcu ve takımlarımıza elbette müteşekkiriz. Ama esas olan devamlılık ve kalıcılıkır. Peki sıkıntı nerede? Sıkıntı yanlışın görülmesine rağmen ısrarla tekrarlanan hatalı ve isabetsiz atamalardadır. Amiyane bir ifadeyle sorun; Çanakkale'nin on Hiroşima ettiğini kavrayamayan, bu mantıkta yetişmemiş, ihtisası spor veya futbol olmayan adamların inatla spor teşkilatının başına atanmasında veya özerk olmasına rağmen Türkiye Futbol Federasyonu'na alakasız başkan işaret edilmesindendir.

***

Şimdi ben de buradan iddia ediyor ve bir gerçeğe vurgu yaparak vicdanlarınıza sesleniyorum. Başta 1971-75 yıllarında Gençlik Spor Genel Müdürü (GSGM) olan İsmail Hakkı Güngör olmak üzere Kemal Kamiloğlu, Tevfik Sarpkaya, İhsan Coşkun ve Gazanfer Doğu gibi sporla özdeşleşenlerin makamını, 2003 yılından sonra ihtisası spor olmayan adamlara tahsis etmek...

***

Ardından da yüzlerinin akıyla Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı yapan İbrahim İskeçe, Orhan Şeref Apak, Hasan Polatkan, Halim Çorbalı ve hele hele Şenes Erzik gibi futbol devlerinin makamını, yaşamı boyunca futbolla alakası olmayan, hatta kendilerinin bile kabul etmekte çokta gönüllü olmadıkları halde el altından atanan yeni başkanlara tahsis ederek bir sistem kurulur mu? Kurulmaz...

Çünkü onların asıl işi ve önceliği asla 'spor ve futbol' olmamıştır. Kimse kusura bakmasın. Bizden söylemesi.

 

Yazarın Diğer Yazıları