Sistemin erken iflası

HDP'nin desteği olmadan 2023'te yüzde 50+1'i tutturmak kimin için garanti? Mevcut Millet İttifakı-Cumhur İttifakı tablosuna göre bu pek mümkün görünmüyor…

Zaten son yerel seçimler, iktidar partisinin HDP tabanından oy alamadığında özellikle büyük şehirlerde neler olabileceğini, bunun da Cumhurbaşkanlığı seçimleri için model teşkil edebileceğini gösterdi…

Yani iktidar kendi eliyle inşa ettiği 50+1 düzeninin kendisi için nasıl bir riske dönüşebileceğini gördü… Ama bu risk sadece iktidarı değil, ülkeyi de ilgilendiriyor… Çünkü siyasî yelpazedeki kritik dağılım, HDP'yi oy yüzdesinden daha güçlü hâle getirdi…

İkaz etmeye çalışmıştık: 16 Nisan referandumundan millete ve devlete atılan en büyük kazık, PKK'nın siyasî çizgisi HDP ve bundan sonra ortaya çıkabilecek siyasî türevlerin pazarlık gücünü yükseltmek oldu...

İktidar olma veya bir başka deyişle ülke yönetme barajı yüzde 50'ye çıkarıldı... Bu da gösteriyor ki, sadece önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değil, bundan sonraki tüm seçimlerde PKK'nın kontrolündeki oylar pazarlık masalarına gelebilecek...

Parlamenter sistemden vazgeçişin ve barajı yüzde 50'ye taşımanın en büyük riski tam da bu alanda kendisini gösteriyor...

24 Haziran'da cumhurbaşkanı birinci turda seçilemezse meselâ... PKK'nın HDP üzerinden kontrol ettiği oylar masanın üzerine konulabilecek... Referandumla çıta yükseğe çekilince, bundan sonraki bütün seçimler bir anlamda PKK'nın pazarlık, tehdit ve şantajlarına açık hâle getirildi...

***

Koalisyonlar doğuracak bir anayasa, referandumdan önce "Koalisyonlardan tamamen kurtulacağız" diye pazarlanmıştı… Oysa şimdi artık olmayacağı iddia edilen koalisyonlar seçimlerden önce kurulmak zorunda!..

"Prangalardan kurtuluyoruz… Kararlar daha hızlı alınabilecek… İstikrar ve güçlü yönetimler geliyor" diye diye sürdürülen kampanya başarılı oldu, referandum kazanıldı ve ortaya bu tablo çıktı… PKK ve onun siyasî uzantısı HDP ülkenin geleceğinde çok kritik yerde konumlandı…

Mevcut ittifakların ve ittifakları oluşturan partilerin konumları değişmediği sürece, HDP bu yeni anayasa sayesinde pazarlık gücü çok yüksek bir parti olarak kalacak… Tekrarlanan İstanbul seçimlerinde Osman Öcalan'ı TRT'ye, Abdullah Öcalan'ı da Anadolu Ajansı üzerinden vitrine çıkaran mantık, ihtiyaç duyduğunda muhtemelen yine kuralsız davranmayı deneyecektir…

Kendilerinin veya partilerinin geleceğini, ülkenin geleceğinin önünde gören her siyasî anlayış, 'sonuç alma' uğruna uç tutumlar sergileyebilir ve bunun defalarca örnekleri yaşandı…

***

Önemine binaen o soruları tekrar soralım: Somut örneklerden gidelim… İstanbul seçimlerinde fiilen yüzde 50 şartı olmasaydı ve partiler kendi başlarına, ittifaksız şekilde seçimlere gitseydi, AKP adayı Binali Yıldırım seçime 15 gün kala koşa koşa Diyarbakır'a gider 'Kürdistan'lı, Lazistan'lı' mesajlar verir miydi?

Bunun seçim kazanmaya yetmediği anlaşılınca, bu defa kamu imkânları seferber edilip, TRT Osman Öcalan'ın kapısına, Anadolu Ajansı da Abdullah Öcalan'ın mesajına memur edilir miydi?

Burada "Yaptılar ama sonuç alabildiler mi?" denilebilir… Bu tamamen şartlarla ilgili bir durum ve yarın olmayacağının hiçbir garantisi yok… Tam aksine sistem bir mahkûmiyet getiriyor, kendilerine meşrû bir gerekçe oluşturabilecek herkese alan açıyor…

***

Türkiye, denetlenemeyen, hesap sorulamayan, ortak aklı kullanmaktan alı koyan bu sistemden vazgeçmek zorunda… Ya parlamenter sisteme dönülmeli ya da Meclis'in daha güçlü olduğu, 40+1 gibi HDP ve benzerlerinin pazarlık gücüne kapalı bir modele geçilmeli…

Yazarın Diğer Yazıları