Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mustafa Hakan ÜNSER
Mustafa Hakan ÜNSER

Sivil Milliyetçiler

30 vatandaşımız sahte alkol kullanımı sebebiyle fakirlikten, cahillikten ve kötü yönetilmekten dolayı öldü. Ankara valisi alkolün kötülüklerinden bahsederek vatandaşları alkollü içecek içmemeye davet etti. Başka bir devlet büyüğünden bir ses duymadık. Bu hafta ölü sayısı 38 oldu ama vali bey bir açıklama yapma gereği bile duymadı. Kaçak alkol herhangi bir sağlıksız yiyecek, içecek gibi halk sağlığı meselesidir. Ayrıca ölümcüldür. Engellenmesi için kanunlarla belirlenmiş sorumlu devlet görevlileri vardır. Aslında bu işin doğrudan ve birincil sorumlusu izlediği vergi politikalarıyla hükümettir. Bu ölümlere karşı oluşan sessizlikten anlaşılan o ki sanki bu insanların ölmesinden herhangi bir rahatsızlık duyulmamaktadır.

Fakir ve alkollü içecek tüketen insanlar orta çağ anlayışı ile kaderlerine terk edilmişler sahipsiz bırakılmışlardır. Bu görmezden gelme sadece görev ihmali sınırları dahilinde değildir, taammüden eylemsiz kalmaktır ve bir gün bu coğrafyaya hukuk yeniden avdet ederse bu eylemsizlerin hepsi hesap vermelidir.

Önlenebilir ölümlerin umursanmadığı ülkemizde toplumun gündemi bir hafta bile aynı konu üzerinde durmuyor. Geçen hafta yaşadığımız bir gelişme medeni bir ülkede gündemin ilk maddesi olacak skandal niteliğindeydi ama yine yapay gündeme yenik düştü. Bakınız; RTÜK başkanı sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklamayla televizyonların ana haberlerine ayar vermeye kalktı ve ağır yaptırımlar uygulayacaklarını söyleyerek muhalif kanalları tehdit etti. Halbuki anayasamız "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar." hükmünü koyuyor. Buna rağmen devlet adına haber programlarına sansür koymaya çalışıyorlar.

Sansür gayreti RTÜK’le kalmadı, bu arada RTÜK'ün görev alanı dışında kalan falcılık için yargı devreye girdi. Dünya sansür tarihine girebilecek şekilde bir falcı kehanetlerinden dolayı tutuklandı.

Yeni Türkiye, her alanda eski Türkiye'nin gerisine düşüyor. Nasıl bir gelecek hayal ediyorlar düşünemiyorum ama gidişatın iyi olmadığını ve bir yenilmişlik, bir çaresizlik, kaybetmişlik duygusu içindeki toplumun ise artık bu olanları umursamadığını düşünüyorum.

Gidişatı değiştirmek için toplumun dinamik olması gereken yılmış güçlerinin üstünden ölü toprağını atıp hareketlenmesi gerekiyor. Bu güçlerden en önemli ve en âtıl duranı milliyetçilik ile milliyetçilerdir. Memleketin gidişatında en fazla rol alması gereken fakat hiçbir konuda fikir-proje üretemeyen milliyetçiler, bazı mahfillerce maliyeti üstlenilerek aşırı partileştirilip, atomize ediliyorlar. Bir başka deyişle partileşme veya partileşememe girdabına girmiş debeleniyorlar. Bu duruma düşmüş olmanın izahı için milliyetçiliğin tanımından başlayıp yapısal, fikri birçok sebep sayabiliriz. Aynı kulvardaki partiler liderleri, teşkilatları, programları ile yarışırlar; seçimlerde aldıkları oyla değerlendirilirler ve konu kapanır. Cevap bekleyen birkaç sorun daha var: Milliyetçilik toplumsal olarak nasıl algılanıyor? Milliyetçiler kendilerini nerde görüyorlar? İşte ben dikkati pek konuşulmayan ama yaşanan bir dip sebebe çekmek istiyorum.

Dikkat etmişsinizdir asker kökenli eski MİT başkanı ve günümüz Dışişleri bakanı Hakan Fidan cumhur ittifakı ortaklarının tavırlarını "asıl milliyetçilik” olarak ilan etti. Yani bakan beye göre kendisine milliyetçi diyen partilerden ve kişilerden cumhur ittifakı dışındakiler sahte ya da kopya milliyetçi oluyorlar. Kendi yönettikleri, devletin kararlarına tartışmasız itaat edenler milliyetçi, diğerleri defolu vatandaş… Milliyetçileri kendi memurları gibi görüyorlar işin tuhaf tarafı bazı milliyetçiyim diyenler de buna çoktan teşne.

Bir görüşmede "sivil milliyetçilik" kavramını kullandığım için önemli bir siyasetçi itiraz etmişti. Kısmen haklıydı asker, polis, istihbaratçı ve güvenlik bürokrasisinin milliyetçi olmaları zaten gerekliliktir. Bu mesleklerin ve emeklilerinin toplumda oluşturdukları algı yüzünden tüm milliyetçiler aynı kefeye konuyor ve hepsinden körü körüne devlete itaat bekleniyor. Sivil milliyetçileri yok saymalarını veya beğenmemelerini mesleki bir deformasyon olarak görüyorum.

Anlamaları gereken şudur; bir fikir hareketi olarak bu meslek gruplarının dışında da milliyetçiler vardır ve olmalıdır. Uyuşturulmuş milliyetçilik yüzünden ikinci açılım sürecine, üstelik sürece Barzani'yi dahil etmelerine top yekûn tepki verilemiyor.

Sivil milliyetçiliğin değeri öncelikle memuriyetle ve maaşları sayesinde milliyetçilikle tanışanlar tarafından anlaşılmalıdır. Milliyetçilik milletin yanında durmaktır. Milletin önünü açacak entelektüel donanıma sahip olmaktır. Donanımlı organizasyonlar kurabilmektir. Kültür, edebiyat ve sanat üretebilmektir. Velhasıl milliyetçilik bir bilinç meselesidir.

El üstünde tutulması gereken sivil milliyetçilik bu şekilde anlaşılamadığı için koskoca fikir hareketi güvenlik politikalarına sıkışıyor. İşte bunun için ölümlerden ölüm beğeniyoruz. Devletimiz, adımız elimizden alınmaya çalışılıyor.

Yazarın Diğer Yazıları