​​​​​​​Siyasi hak tartışmasından yaşam hakkı tartışmasına…

İlginçtir tam da bu hafta, Kadın Hakları Gününe ev sahipliği yapan ve 5 Aralık 1934'te kadına milletvekili seçme ve seçilme hakkının verildiği hafta, kadın, hakkıyla değil, hak ettiğiyle hiç değil, yine cinayetiyle anıldı.

1934 yılında kadının seçme ve seçilme hakkını tartışıp, kadını bu tartışmadan galip çıkarırken; bugün aradan geçen 85 yılın sonunda, kadının siyasi hakları değil, yaşam hakkı tartışma konusu edilen…

Bugün, eşitlikçi ve kadının toplumsal hayatta en fazla yer edindiği ülkelerden çok daha önce kadına siyasal haklarını kazandırmanın gururunu yaşayacağımız yerde, kadına yaşam hakkının bile çok görüldüğü bir topluma dönüşmenin utancını taşıyoruz, cinayetlerin katillerini konuşuyoruz.

Peki kim katil?

İsimlerini bu yazıya sığdıramayacağım, suçları kesinleşmediği için isimlerini saymanın yasal olmadığı veyahut tespit edilemediği için isimleri bilinmeyen binlercesi…

Yalnızca bu yılın 11 ayındaki 490 kadın cinayetinin faili ve daha fazlası…

Tetiği çekenler, bıçağı saplayanlar katil ama…

Yalnızca bu katiller mi suçlu?

Başka hiç kimsenin suçu yok mu bu kadınların yaşamlarının ellerinden alınmasında?

Elbette var.

Tüm kanıtlara rağmen kesin kararı bir türlü veremeyen, sapığa, vahşiye iyi hal indirimi vererek toplumun güvenliğini hiçe sayan, yasadaki cezayı hakkıyla uygulayamayan YARGI,

Suç önleme politikalarını layıkıyla düzenleyemeyen, yardım için kapı kapı dolaşan kadına açacak bir kapısı olmayan YASAMA ve YÜRÜTME,

"Erkeksin sen her şeyi yapabilirsin" mantığıyla erkek çocuk yetiştiren, kadının kıymetini çocuğuna öğretemeyen EBEVEYN,

Kadını bir mal gibi, ikinci sınıf gibi gören, kadına yapılan dışlamayı ve zulmü mubah gösteren sözde DİN ADAMLARI,

Okullarda kadın erkek eşitliğini aşılamayan, kadın haklarının önemini yeterince vurgulamayan, örtülü mesajlarla kadının tek misyonunu yemek yapmak olarak gösteren EĞİTİM SİSTEMİ,

Üç tane kadın cinayeti haberi okuduktan sonra, dördüncü haberi es geçecek kadar konuyu kanıksayan, tepkimizi sürekli olarak göstermeyen BİZLER…

Suçlu yalnızca tetiği çeken değil.

Suçlular bu kadar çok oldukça, kim bilir daha ne kadar tetikçi olacak aramızda?

Ceren Özdemir'in başına gelenlerden sonra öğrendik ki, son 10 yılda cezaevinden "izinli" çıkıp firar eden 15 mahkûm, eşini, eski eşini, eski sevgilisini veya akrabasını öldürmüş.

Kanunda yalnızca sabıkasız, somut göstergelerle yaptığı fiilden pişmanlık duyduğu anlaşılan, yargıya teslim olan, yardım eden kimselere uygulanması öngörülen "iyi hal indiriminin" ve benzer şartlarla gerçekleşmesi gereken "açık cezaevi nakillerinin", uyuşturucu ve dolandırıcılıktan sabıkası bulunanlara, çocuk katillerine, öldürdüğü kadını itibarsızlaştırmaya çalışanlara uygulandığını gördük.

Ve türlü tuhaflıkların yaşandığı Şule Çet Davasında, kadının ölüsünün bile rahat bırakılmadığını gördük.: "Ne işi vardı gece vakti orada?", "Alkollü müydü?", "Kim bilir ne halt etmişti!". Çünkü eğer ölen kadınsa, yasını tutmamız, katilini cezalandırmamız için bile herkesi ayıplamayı kendinde hak gören kimilerinin ahlak kurallarına uygun yaşaması gerekiyor. Aksi halde, kadının ölüsüne bile huzur yok.

Sokakta yürürken arkasından yaklaşan adımların telaşına kapılıp hızlanan, kalbi bir an korkuyla pır pır atan ve bunu hayatında en az bir defa yaşamış biz kadınlar, bu hafta Ceren'in yaşadıklarından sonra, yalnız yürüdüğümüz her sokakta daha fazla telaş yaşayacağız. Peki soruyorum: Kadınlar, kendilerini ne zaman güvende hissedebilecek?

 

Yazarın Diğer Yazıları