Sizi ilgilendirmiyor görünebilir!

Yeni yılın şu ilk gününde belki de hiç okumayacağınız bir konudan, Nakşibendi şeyhlerinden Nazım Kıbrısi’nin, “Yukarıdan çok sert talimat alıyorum” demesinden bahsedeceğiz. Çünkü, “Hasan Bey, galiba bu konularla ilgilisin, ne diyorsun, insan ‘Yukarıdan’ talimat alır mı, alır yahut aldığını söylerse buna itibar edilir mi?” diye soran var.
Evet, konu pek çok kişiyi ilgilendirmiyor gibi görünse de, aslında hemen herkesi ilgilendiriyor ve öyle günlük bir yazı ile vuzuha kavuşturulabilecek gibi de değil. Şeyhliğin, tarikat ve tasavvufun bu coğrafyada öylesine derin kökleri var ki, mesele değil bizzat bu kültürün mensupları olan bizleri, CIA’sından MI6’sı ve MOSSAD’ın kadar Türk-İslâm coğrafyasıyla ilgilenen her devlet ve örgütün en önemli gündemlerinden bir gündem. Konuyu dağıtırsak toparlamamız mümkün olmaz amma bu iddiamızın doğruluğunu anlamak için bir İngiliz ajanı olan Hampher’ın İstanbul’da bir şeyhin dizi dibinde Kur’an öğrenerek nasıl yetiştiğini, yetişip nasıl bir Şeyh Muhammed Abdülvahhap ürettiğini ve üretilen bu şeyhle İngiliz Sömürge Bakanlığı’nın talimatlarını İslâm’ın kalbi olan coğrafyada nasıl hayata geçirdiğini bilmeniz, kâfi gelir.
Tasavvufa inandığımız ve velî ve evliyaya saygı duyduğumuz notunu düştükten sonra deriz ki, bu satırların yazarı geçmişte Nazım Kıbrısi’yi Kıbrıs’ta ziyaret etmek istedi amma ulaşamadı çünkü kendisinin İngiltere’de olduğunu söylediler.
Yaşı 90’a yaklaşan Kıbrısi, Şam’da Şeyh Abdullah Dağıstani’den 1970’te aldığı icazetten bu yana yani 37 yıldır Kıbrıs merkezli olmak üzere, Endonezya’dan Amerika ve İngiltere’ye kadar dünyanın pek çok coğrafyasına uzanmış bulunuyor. Kıbrısi’nin Amerika’daki faaliyetlerini Beyrut’taki Amerikan üniversitesinden mezun olan ve daha sonra Şam’da İslâm Hukuku okuyan damadı Şeyh Hişam Muhammed Kabbani yürütüyor. Amerika ve Kanada’da 30 civarında sufi merkezi açan Kabbani, Columbia, Chicago, Howard, McGill, Berkeley, Corcordia, Dawson Collage gibi üniversite ve kolejler başta olmak üzere pek çok dini kurum ve vakıflarda konuşmalar yapıyor ve stratejik analizler hazırlayan hükümet dışı oluşumlarda, think/tank toplantılarında bir tarikat şeyhi olarak varlık gösteriyor.
Yani Kıbrısi dediğimizde uluslararası bir etki ve itibarı olan ve binlerce müridi bulunan bir şeyhten bahsediyoruz ve bu şeyh diyor ki, “Yukarıdan talimat var!” “Yukarı” dan kasıt ne? Elbette ki, “Allah(c.c.)” yahut, “Hazreti Muhammed(s.a.v)” Bu bilgileri aktarırken Kıbrısi’nin Galler Prensi Charles’ın Müslüman olacağına dair ileri sürdüğü sözleri geldi aklımıza amma Charles hâlâ Müslüman olmadı, oysa Kıbrısi’nin verdiği tarih dolalı yıllar oldu. Yine Kıbrısi’nin “Annan Plânı” için, “Evet demek Allah’ın emri” diye yaptığı propagandayı da unutabilmiş değiliz.
Mesele, Türkiye dahil dünyanın her noktasındaki bütün tarikat ve cemaat mensuplarının şeyh, imâm, hoca yahut liderlerinin her söylediğini kayıtsız şartsız kabul etmeleri. Bir Kıbrısi müridi için  “Annan Plânına evet demek Allah’ın emridir,” siz onu başka bir şeye asla inandıramazsınız, çünkü şeyhi öyle söylemiştir. Ona, “Yahu bu ’evet’in altında damadın Amerika’daki faaliyetleri ile şeyhin İngiliz kraliyet ailesi ile olan ilişkileri de rol oynamış olabilir mi?” dediğinizde mürit yüzünüze bir zındığa bakıyormuş gibi bakar.
Niçin?
Çünkü o şeyhini bilir, dinini değil.
Tertemiz olanları tenzih ederek diyoruz ki, adam saatlerce zikir yapıyor, İslâm’ın 73 fırkaya bölündüğüne ve kendi fırkasının en doğru fırka olduğuna “Allah bir” dercesine inanmış oluyor ve fakat “Allahu ekber!” demesini bilmiyor; yetmiyor, diğer bütün Müslümanları gaflet içerisinde olmakla suçlayabiliyor. Rabbim bizleri de muhafaza etsin amma bu satırların yazarı “Ben peygamberim”  diyen iki kişiyle tanıştı ve “Allah’ın huzurunda namaz kıldırdım, Hz. Muhammed de bana uydu” diyen biriyle de mahkemelik oldu.
Dedik ya konu bir köşe yazısı sınırlarını aşıyor.
Nasipse yarın devam edeceğiz.

Yazarın Diğer Yazıları