Soçi mutabakatının yansımaları

Yaklaşık 8 yıldır Suriye'de devam etmekte olan iç savaşın akıbeti ile ilgili olarak Rusya ile Türkiye Devlet Başkanları arasında 17 Eylül'de Soçi'de yapılan zirvede, Ankara'nın ısrarlı duruşu ve hassasiyetle üzerinde durduğu ateşkes formülü, çatışmasızlık ve silahsızlandırma kavramları adı altında kabul edildi.

Zirvenin yapılmasından önce Rusya medyasında yayınlanan haberlerde iki lider arasında öngörülen toplantının iki saat süreceği bildirilmiştir. Ancak zirvedeki görüşmelerin iki saat değil dört saat sürmesi iki ülke arasındaki ihtilaflı noktaların aşılmasına yardımcı olmuş ve Suriye için "son fırsat" girişimi olarak değerlendirilmiştir.

Soçi mutabakat zaptında belirlenen bir zamanlama takvimine bağlı olarak geçici ateşkes süreci, nihai bir barışın olmamasına rağmen gerek ılımlı muhalifler gerekse rejim açısından memnuniyet yaratmasının yanı sıra uluslararası arenada da olumlu karşılanmıştır.

Mutabakat, İdlib'in saldırılara maruz kalmaması için 10 Ekim tarihine kadar tüm grupların ellerindeki ağır ve orta silahları bırakmasını, rejim ile muhalefetin kontrol ettiği bölgeleri ayıran sınır hattında 15-20 km. derinliğinde silahsızlandırma bölgesinin oluşturulmasını, muhaliflerin bulundukları alanlarda herkesin yerinde kalması, buna karşılık Rusya ile Türkiye tarafından belirlenecek radikal grupların söz konusu alandan 15 Ekim'e kadar çıkarılarak denetimlerin Türk ve Rus askerleri tarafından insansız hava araçlarıyla havadan yapılmasını öngörmektedir.

Öte yandan radikal grupların bölgede faaliyet göstermemesinin sağlanmasının yanı sıra Rusya'nın da bölgeye saldırmayacağı taahhüt edildi.

Soçi mutabakatının en önemli sonuçları arasında Rusya'nın Suriye'de birinci derecede oyunculuğunu Türkiye'nin takip etmesi, İran'ın İdlib'de herhangi bir askeri operasyonda bulunmayacağı, Esad rejiminin mutabakatı kabullenmesi ve desteklemesinin yanı sıra yıllardır Suriye'deki krizin çözümlenmesi için Türkiye'nin Suriye rejimi ile görüşmeleri başlatması yönünde ileri sürülen tezler geçerliliğini bir kez daha kaybetmiştir. Çünkü Rusya öteden beri Suriye Rejimine sözünü geçirebilecek durumdadır.

Zaten Batılı medyada İdlib'de üç planın (Rusya-Türkiye-BM) birbiriyle yarıştığı ve Rusya'nın önümüzdeki Aralık ayında İdlib'i kontrolü altına alacağı ileri sürülmektedir.

Mutabakatın uygulanabilmesinin en zor yönü HTŞ faktörünün yanı sıra ılımlı muhaliflerle radikallerin ayrıştırılması ve radikallerin topluma nasıl entegre edileceğidir. Özellikle silahsızlandırma bölgesinin hayata geçirilebilmesi, HTŞ'nin bulunduğu noktalardan çekilmesi ve ağır silahların devredilmesi mümkün olabilecek mi? Daha da önemlisi radikal grupların silahlarını ve mevzilerini terk etmemesi ve Türk askerine karşı koyabileceğidir.

Bu arada Arap medyasında HTŞ'li sözcüler tarafından yapılan açıklamalarda, hali hazırda "hiçbir şey savaşın sesinden güçlü değil" ifadesi de kullanılmıştır. Ankara çok zor ve çetin bir sınav geçirmektedir.

Uluslararası arenada Suriye'de savaşın sona erdirilmesini isteyenlerin yanında istemeyenler de mevcuttur. Suriye'de herkesin amaç ve beklentileri birbirinden farklıdır.

Sonuçta 3,5 milyon insanın kaderi silahlı muhalefet örgütlerine bağlı on binlerce militanın anlaşma sürecinin akışı içinde her türlü sabotaj ve provokasyona açık bir durumdadır.

Nitekim Soçi mutabakatıyla eş zamanlı Lazkiye'ye düzenlenen füze saldırıları bölgeyle ilgili ülkelerde kaygı yaratmıştır.

Savaşların sona ermesi konusunda Birinci Dünya Savaşı'nda yaşanan ilginç bir gerçek hikayeyi aktarmak isterim.

Amel adında bir Fransız vatandaşı ihtilaf güçlerinin başkomutanı General Ferdinand Foch'un şoförüydü. Amel arada bir ailesini ziyaret etmek amacıyla kısa süreli iznini kullanırken savaşın ne zaman biteceğine dair köylülerin, evine akın ederek soru yağmuruna tutuluyordu. Komutan ne dedi? Savaş ne zaman bitecek? Amel her seferinde "Komutandan hiçbir şey duymadım." diyerek soruları cevapsız bırakmaktaydı. Aradan geçen acılı ve zor günlerden sonra yine Amel iznini kullanmaktaydı. Yine köylüler kapısına dayandığında bu defa Amel onlara konuşma fırsatı vermeden: "Evet, evet Komutan konuştu" diyerek anlatmaya devam ederken Komutanın kendisine "Allah aşkına Amel bu savaş ne zaman bitecek?" diye sorduğunu köylülere aktardı.

Netice itibariyle Ankara için İdlib'den ziyade en büyük tehdit Fırat'ın doğusundaki PKK uzantısı PYD-YPG varlığı ve ABD'nin lojistik desteğidir.

Her iki bölgede ok yaydan çıkmıştır. Büyük oyunlarla karşı karşıyayız.

Yazarın Diğer Yazıları