Soğuk vagonlarda üşüyoruz yanımızda olur musunuz?

cem.jpg

Bir yanım buruk

Bir yanım kırgın

Bir yanım sürgün

Kırım’da kaldı bir yanım

Kırım, güneyinde ve batısında Karadeniz, doğusunda ise Azak Denizi ile çevrili bir yarımadadır. Kıyılarında doğal liman konumundaki koylar, gemiler için elverişli bir sığınak

görevindedir.

Kadim bir Türk yurdu olup Kafkas Dağları'nın kuzeyinde, Dinyester ile İrtiş ırmakları arasındaki bölgenin tarihsel adı olarak bilinen Deşt-i Kıpçak coğrafyasındaki Kırım yarımadası, tarihin her devrinde toplumların buluşma noktası olmuştur.

Şimdi Ukrayna devletinin özerk bir cumhuriyeti olan Kırım’ın geçmişine kronolojik olarak bakıldığında; İskitler, Hunlar, Kumanlar, Kıpçaklar, Altınordu, Hanlıklar ve Osmanlı dönemlerinden sonra da Rusların hâkimiyeti görülmektedir.

Kırım, Sibirya’nın Karadeniz’e açılan kapısı olmasının yanı sıra Kafkasya ile Avrupa’yı bağlayan bir merkez durumundadır. Bölge bu öneminden dolayı tarih boyunca birçok devletin uğruna mücadele ettiği yerlerden biri olmuştur.

Türkler Kırım’a ilk defa Hunlar döneminde gelmişlerdir. Bu süreçten sonra Kırım, Türklerin yaşadığı bir bölge olmaya başlamıştır. Farklı zaman dilimlerinde bölgede devletleşme sürecine giren Kırım Tatarları, özellikle Rusya tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Rus yetkililer Kırım’ı sıcak denizlere inmek için bir üs olarak görmeye başlamışlardır.

Bu amacı gerçekleştirmek isteyen Rusya, Kırım’ı işgal ederek Karadeniz’de askeri donanmaya sahip olmuşlardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflaması ve Türk-Rus savaşlarında alınan yenilgiler sonucu 1774'de Kırım Hanlığının Osmanlı himayesinden çıkarılmasının ardından Rus istilası nedeniyle ve çeşitli baskılarla hayat orada yaşanmaz hale gelmiş ve 1783 yılında Çariçe II. Katerina’nın Kırım’ı Rus topraklarına katmasıyla sonuçlanmıştır. Bu tarihten itibaren binlerce Kırım Türkü Osmanlı topraklarına göç etmiş özellikle Birinci Dünya Savaşı sırasında bu rakam yüz binlere çıkmıştır.

Sovyetler Birliği dönemi Kırım Türkleri için bir felaket dönemi olmuş, 11 Mayıs 1944’de Devlet Güvenlik Komitesi Stalin’in emriyle gizli bir karar almış, Almanlarla işbirliği yaptıkları suçlamasıyla istisnasız bütün Kırım Türklerinin Sibirya, Urallar ve Orta Asya çöllerine sürgün edilmesi kararlaştırılmış, bir hafta sonra 18 Mayıs 1944’te bir gece yarısı silah zoruyla evlerinden alınıp vagonlara doldurulan Kırım Türkleri bilinmeyen yerlere, insanlığa yakışmayacak davranışlarla sürgün edilmişlerdir.

Rusya, Ukrayna ile yaptığı anlaşmaları ve bu ülkeye verdiği borçları bahane ederek Kırım’a yerleşmiş, Kırım Türklerinin tek savunucusu ise Türkiye olmuştur.

27 Şubat 2014 tarihinde Rusya’nın Kırım’a çıkarma yapıp kontrolü sağlaması, ardından asılsız bir referandumu gerekçe göstererek Kırım’ı ilhak etmesi Kırım Türkleri için yeni bir süreci başlatmıştır.

Bu yasadışı ilhakın ardından binlerce Kırım Türkü, Kiev başta olmak üzere Ukrayna’nın farklı şehirlerine göç etmek zorundan kalmıştır. Rus baskısı ve şiddetine rağmen anavatanlarından ayrılmayanlar ise zorlu bir yaşamla karşılaşmıştır.

Stalin ve totaliter Sovyet rejiminin insanlık dışı uygulamaları döneminde Kırım’da neredeyse tek bir Kırım Türkü bile bırakılmamıştır. Bu vahşi sürgün ve onun ağır şartlarından dolayı kadim Kırım Türkleri, nüfuslarının yüzde 46,2’sini kaybetmiştir.

Şimdilerde “Tatar” denilen Kırım Türklerine yapılan zulmün mazideki izleri, bütün coğrafyada adlarıyla, eserleriyle, anılarıyla belgelerde kayıtlıdır. Gaspıralı İsmail’in: “Dilde, fikirde, işte birlik” sesi hâlâ Bahçesaray‟da, Akmescit‟te ve diğer yerlerde yankılanmaktadır.

‘Soykırım utancını örtecek toprak yoktur’ deyip bu yankıya bir ses de benden olsun diyerek Kırım Hüznü şiirimi sunuyorum.

KIRIM HÜZNÜ

"Zeval keldi, yurt bozuldu, kaç ve köç aldav ile,

Gitti halklar, keldi yadlar başka al ve dil ile."

Gaspıralı İsmail

Sibirya'ya

Sürgün treninde

Gözyaşlarını döke döke

Toprağından çalıp vagonlarla

Gönlü yorgun

Kırım Türklerini götüren katar

Taşkent'e,

Fergana'ya,

Buhara'ya varmadan

Bulgar, Rus, Ermeni

Ne kadar varsa yörenin

Ötede beride

Etnik kökenli kavimleri

Çöreklendi boşalan şehirlere

Kapıştılar Türk evlerini

Yüzyıllar boyunca halklara yurt olmuş.

Farklı kültürlerin sentezi

Yeşil Kırım'ın

Akmescit, Bahçesaray, Akyar'ında

Köy köy

Sokak kokak

Bahçelerde nar çiçeği yerine

Alevlendi kor ateşi

Yüzlerce yıldır

Uysal insanların yaşadığı

Türk yurtlarının

Bir gecede adları değişti

Tanınmaz oldu çehreleri

Giray han döneminde kurulan

Kırım'ın en korunaklı kalesi

Akmescit'te

Ana Eli, Çeşmeci, Efendiköy,

Tahtacami, Mamak, Terekeli

Başka dillerle

Kayıtlara işlendi

Sibirya treninde yollar soğudukça

Suçsuz gözlerle insanlar

Uzaklaştıkça Kırım'dan

Bağı bahçesi harap olan

Bahçesaray'da

Karıştı siyahın tonlarıyla kaybolan düşler

Yandı anaların yürekleri

Sarı çiğdemler gibi

Sararıp soldu çocukların benzi

Utancından erken uyanan güneş

Solgun yüzüyle

Açma dedi güllere

Mor bülbüle ötme dedi

Az ısıttı evleri

Kırım Hanlığı'ndan yadigâr

Bir tek taşı bile bırakmamak niyetiyle hoyrat eller

Yakıp yıkarken şehirleri

Direndi var gücüyle

Salgır ırmağı kıyısındaki Kışlada

Nefs-i Müdafaa Taburunda Kırım Türkleri

Evliya Çelebi'nin

Hanlık döneminde

Üç yüz atmış köyü

On nahiyesi

Beş camii,

üç tekkesi

Kiremit örtülü iki bin evi

İki yüz dükkânı

Han ve hamamlarıyla mamur

Müslüman Türk beldesi dediği

Akmescit'te

İlahi adalet bitti

Çatırdağ'dan doğup

Bereketini Akmescit'e saçarak

Azak Denizine uzanan Salgır ırmağı

Zor taşıdı suların sancısını

Çiçeklerin tümü kan kırmızısı açtı

Baharda beklerken turnaları

Harap ettiler sürgün yıllarında

Karay Türkleri'nin ibadethanesi

Kenesa'yla

Akmescit ortasında

Cami-i Kebir'i

Kalgay Sultan Sarayı avlusunda

Mengli Giray Camii

Salacık'ta

Hacı Giray Han'ın türbesi

Mimar Sinan'ın yaptığı

Gözleve’deki Han Camii

Hansaray

İnim inim inledi

Kültürel miras içinde

Paylaştı halk duvarlarla kimsesizliği

Akmescit'te

Bahçesaray'da

Ahengini yitirdi

Günde beş nefes

Uzaklardan gelen ezan sesleri

Yasak Şehir Sivastopol'da

Tutsakların

Türkülere vurup özlemlerini

Karadeniz'e baktıkça

Kanayıp durdu yürekleri

Oysa en çok

Osmanlı döneminde

Akyar olarak anılan

Sivastopol'a yakışırdı hürriyet

Kimse unutmadı mücadelesini

Kurşuni renk tonlarına inat

Tarihi gerçeklerin

O idi asıl şahidi

Antik dönemden beri

Deseninde

Saka Türklerinden arta kalan

Anadolu nakışlarını haykıran heybesi

Yaşı bilinmez

Yörede

Hangi Türk kavmi dokumuşsa

Tapu senedi gibi

Anadan kızına miras

Türk motifli kilimleri

Taşsız mezarların altında.

Taşları delerek büyüyen

Sabır otları gibi sakin

Kırım halkına

Sürgün yılları

Hiç olmamış sayılsa da

Durur kitapların

Zulüm kokan

Savaş kokan sayfaları

Hiç unutulur mu anılar

Türkülerin uzun havalarında

Ayrılık acısı inlerken

Geçer mi yürekteki sancısı

Bahçesaray

Akyar

Akmescit'in

Bir gün Sorulur elbet hesabı

Mehmet YARDIMCI

Yazarın Diğer Yazıları