Soljenitsin'in dünyası

Tolstoy “İnsanlar Hayatta Neye Dayanarak Yaşar?” adlı öyküsünde, bir ayakkabıcıyla çırağını anlatır. Rusya’nın köylerinden birinde, yaşlı bir ayakkabıcı olan Mihail, bir gün yolda soğuktan donmak üzere olan bir çocuk bulmuştur. Hemen kızağıyla eve taşır ve karısıyla votkayla vücudunu ovarak ölümden kurtarırlar. Mihail’in karısı kısırdır, böylece evlat edinirler onu. Yıllar geçer, çocuk ustası olan babasının yardımcısı olmuştur. Karlı bir kış akşamı, köyün en büyük toprak ağası hışımla dükkâna girerek elindeki bir parça deriyi çırağa fırlatır:
 “Yarın sabaha kadar çalışıp bana bir çizme yapın?”
Sonra geldiği gibi hışım ve kibirle çekip gider. Mihail çalışmaya başlarken evlatlığı “Adama bak” der, yarına çıkıp çıkmayacağını bilmeden bize çizme ısmarlıyor. Üstelik bu kadarcık deri çizmenin tekine bile yetmez. Babası onu yatıştırır ve korkuyla, “Sen işe başla” der ve çok yorgun olduğundan evine uyumaya gider. Çırak ise sabaha kadar çalışır ama deri yetmediğinden çizme yerine ancak bir çift terlik yapabilmiştir. Babası sabah gelip durumu görünce korkuyla titremeye başlar: “Ne yaptın, ah ne yaptın? Şimdi bey bizi kırbaçlatacak!”

Çocuğun yanıtlamasına vakit kalmadan dükkânın kapısı hışımla açılır yine. Bu kez beyin iki adamı telaşla “Bey gece öldü; cenaze için acele terlik gerekiyor” diye konuşurlar.

Rusya’da Ortodoks törenine göre, ölüler terlikle gömülürler. Çırak hiç konuşmadan gece çizme yerine yaptığı terlikleri beyin adamlarına teslim eder.

Geçenlerde toprağa verilen büyük Sovyet-Rus yazarı Aleksandır İsayeviç Soljenitsin Rus edebiyat geleneğinde Savaş ve Barış’ın yazarı Kont Leo Tolstoy’un edebi çizgisinin mirasçısıydı. Onun gibi Hıristiyanlık, ahlak değerleri üzerine kurmuştu estetik ve düşünce dünyasını. 1945 Alman cephesinden karısına yazdığı mektupta, Stalin’i eleştirmesiyle bir anda kaderi değişen ve Gulag Takımadaları’nda 14 yıl yatan yazar hapisten çıktıktan sonra, yazdığı “İvan Denisoviç’in Hayatında Birgün” adlı ilk romanıyla Sovyetler Birliği’nde ve dünyada büyük bir edebi ve insani olaya neden olmuştu.

Bu onun eski SSCB’de yayımlanan ilk ve son romanı olacaktı. 1971’de Gulag Takımadaları adlı illegal olarak çoğaltılan kitabı yüzünden Politbüro’nun kararıyla yurtdışına sürgüne gönderilen Soljenitsin 16 yıl sonra, SSCB dağılıp vatanına döndüğünde özgür ve görüşleri Yeltsin’e esin kaynağı olan bir düşünür haline gelmişti. Yeltsin ve ekibi onun Rusya Nasıl Kurtulur? adlı broşürünü okuyup BDT’yi (Bağımsız Devletler Topluluğu’nu) kurdular.

Soljenitsin ise komünizmin amansız muhalifi kimliğinden fikir babası olduğu yeni Rus devletini de acımasızca eleştirmeye başladı.

Ömrünün son döneminde Putin’den devlet nişanı aldı. Cenazesi yüzbaşı rütbesindeyken tutuklandığından askeri törenle kaldırıldı. Gerçekte müthiş bir ironi var burada.
Soljenitsin tam bir Rus-Hıristiyan milliyetçisi ve Slavcıydı. Ama onu siyasi görüşleriyle yargılamak Kanserliler Koğuşu, Cehennemin İlk Çemberi, 17 Ağustos 1914 gibi gerçekten de çok önemli romanlarının değerini görmezden gelmek olur.

İnsanlar hayatta neye dayanarak yaşarlar? Gerçekte bu sorunun yanıtı İsa Peygamber tarafından verilmiştir. “İman yalnız ekmekle yaşamaz; ama Tanrı’nın tek bir sözüyle yaşayabilir”
Sovyet komünizmi... Milyonlarca insanın atıldığı, öldüğü temerküz kampları, Tanrı’nın dünyasına, imanın Tanrı’sız ütopyasının saldırısı; iman alınyazısı ve ruh özgürlüğünün en baskıcı ve vahşi totaliter rejimlerde bile bir ideal olarak varlığını sürdürmesi. Bu temalar Rus edebiyatının önemli mesajlarıdır.

Soljenitsin yirminci yüzyılın büyük romancıları arasında yerini daha yaşarken almıştır. Eylemleriyle inançları arasında tam bir uyum içinde ve çizgisini değiştirmeden bu dünyadan ayrıldı.
Rusya büyük bir yazarıyla daha vedalaştı.

Yazarın Diğer Yazıları