Solun umudu sağ, sağın umudu sol

Cumhurbaşkanlığı seçimi Türkiye'nin sadece gelecek 5 yılı için değil belki de onlarca yılı için çok büyük önem taşıyor.

AKP/MHP/BBP ittifakı "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" ile Türkiye'nin yönetilmesine talip oluyor.

CHP/SAADET PARTİSİ/ İYİ PARTİ/DEMOKRAT PARTİ ve diğer birçok parti ise "güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistem" ile Türkiye'nin yönetilmesine talip oluyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tek adama yani Cumhurbaşkanına, başbakan olma, hükümetin başı olma, tüm bakanları, tüm bürokratları, valileri, emniyet müdürlerini, hâkimleri savcıları, rektörleri, üst kurul başkanlarını, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay Başkan ve üyeleri ile tüm bürokrasiyi atama yetkisi veriyor.

İsterse Meclis'i de kendisini de fesih edecek, isterse kanun hükmünde kararnameler çıkaracak ve anayasal görev olarak devletin bütçesini de kendisi yapacak.

Başkanlık bile denilemeyen tam bir dikta rejimi doğacak, tek adam dış politikayı da şahsi düşünceleri doğrultusuna yönlendirecek.

İşte bu tabloya tamamen karşı olan partiler "güçlü demokratik parlamenter rejimden yana" bir propaganda sürdürüyorlar.

Tek adam rejimine şiddetle karşı çıkıyorlar.

Cumhurbaşkanlığı seçimi "Türkiye'nin rejim seçimi" olarak tarihe geçecek.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan sadece Cumhurbaşkanı seçilmeyi yeterli bulmuyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki 600 milletvekilinin de çoğunluğunu elde etmek istiyor.

Aslında Erdoğan'ın bu amacı Yargı, Yürütme ve Yasama kaynaklı kuvvetler ayrımını cumhurbaşkanı adı altında bu üç önemli güce hükmetmeyi amaçlıyor.

Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı, "kuvvetler ayrımı" ilkesidir.

Bu 3 kuvvetin Yasama, Yürütme ve Yargı'nın tek elde toplanması ancak "dikta" rejimlerinde görülür, yaşanır ki ister Erdoğan ister başka birisi cumhurbaşkanı seçilsin demokratik değil dikta rejimini yönetmek durumunda kalacaktır.

 Erdoğan'ın, 3 partili Cumhur İttifakı'na Saadet Partisi'ni ısrarla davet etmesinin altında Meclis'te de büyük çoğunluğu elde etme gayreti vardır.

Ahmet Hakan her ne kadar "... Bir "Saadet köpürtmesi" falan söz konusu ise... Bunun tek sorumlusu AK Parti'dir" dese de ben bu görüşe katılmıyorum çünkü Erdoğan'ın amacının Saadet tabanına "Ben ittifak için uğraştım, Saadet yönetimi reddetti. Gelin biz tabanda birleşelim" şeklinde Saadet seçmenine mesaj verdiğini vermeye de devam edeceğini düşünüyorum.

Abdülkadir Selvi, "Bahçeli, Erdoğan'ı siyasetin kurdu görüyor" diyor. Evet, MHP'ye katılarak kurt politikasını benimsedi Erdoğan ama bu ittifakın seçim sonuçlarına yansımasını görüp görmediği 3 Kasım 2019 sonrası netleşecek.

Bu doğrultuda Erdoğan'ın yarın İYİ Parti Genel Başkanını da davet edip Cumhur İttifakına davet etmesinin sinyallerini AKP kulislerinden alıyorum.

Meral Akşener'in bu çağrıya olumlu bakmayacağını söyleyebilirim. Çünkü Erdoğan'ın ittifakının içinde MHP ve Devlet Bahçeli faktörü en önemli engeldir.

Erdoğan elinden gelse İYİ Parti ve Saadet Partisi ve tüm sağ görüşlü partileri Cumhur İttifakı içine alır. Karşısında sadece sol ya da sosyal demokrat CHP'nin kalmasını çok ister.

Şimdi gelelim Cumhur İttifakına karşı olan cephedeki partilerin yapısına.

Saadet ve Demokrat Parti merkez sağ, İYİ Parti millî merkez diye tanımlıyorlar kendilerini siyasi yelpaze içinde.

Kala kala tek sol parti CHP kalıyor.

Cumhurbaşkanlığı, milletvekili ve yerel seçimde AKP'nin kaybetmesi için solun yani CHP'nin umudu da sağ partilerin oluşturacağı ittifak oluyor.

Sol ve Sağ, Cumhurbaşkanlığı 1. turundan önce ittifak yaparlar mı göreceğiz ama 2. turda ister istemez yapacaklardır.

Aslında daha açık ve net söyleyeyim; Erdoğan'ın seçilip seçilmemesi, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu'nun şu soruya vereceği yanıtla ve CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisinin çıkaracağı adaylarla doğrudan orantılıdır:

Cumhurbaşkanı adayımız kim olsun?

Yazarın Diğer Yazıları