Soma Maden İşçileri

Hak aramak, alamıyorsan almak için çabalamak, gerekirse yürümek, gerekirse iktidar sahiplerine ulaşıp sorunu anlatmak suç mu?

Suç!

Yürüyemezsin..

"Manisa Soma'da 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamının ardından tazminatları ödenmeden işten atılan, tazminat ve emeklilik haklarını alamayan madencilerin Ankara'ya başlattığı yürüyüş engelleniyor."

İnsanın aklı duracak gibi oluyor.

Bir an kendimizi onların yerine koyalım.

Kaza yaşamışsınız. Ölümden dönmüşsünüz. Yanı başınızda 301 arkadaşınız ölmüş ve geriye kalanlar işinizi kaybetmek zorunda bırakılmışsınız.

Patrondan alacağınız maaşlar var.

Yasanın size tanıdığı haklara göre alacağınız tazminat var.

Birinin "mahkemeye git" dediğini duyar gibi oluyorum. Gittik. Mahkeme bizi haklı buldu ve "alacaklar ödensin" dedi diyelim. Gene haklarınızı alamıyoruz. Şimdi ne yapmam gerekiyor?

İçinizden bir ses: "Hükümete seslen" diyor.

Sesleniyorum çıt çıkmıyor.

Konuşmaya zorla.

Tamam, bunun için Ankara'ya yürümeye karar veriyorum yürüyemiyorum, yürütmüyorlar.

Televizyonlara çık, basın açıklaması yap.

Yapamıyorum. Tam konuşacakken polis kameraların önünü kapatıyor, gazetecilerle aramıza girip engel oluyor. Kısacası, "Ey millet, ey iktidar sahipleri, alacaklarımızı tahsil edemiyoruz" dememize gönül rahatlığı ile izin vermiyorlar.

İşte size Türkiye manzarası. Bu manzarayı  en çok sol sahipleniyor.

Neden?

Adalet sadece solculara mı lazım?

Bizim; milliyetçilerin, muhafazakârların, liberallerin velhasıl geriye kalanların vicdanlarına, adalet duygularına ne oldu? Ne oldu ki apaçık hak ihlali yaşayan kendi insanımızın yanında olamıyoruz?

Bırakın işçiyi, köylüyü, memuru, emekliyi. Kardeşim ortada, apaçık bir mağduriyet var. İnsanlar alacaklarını tahsil etmek istiyor, geniş toplum kesimlerinden kimse onların sesini duymuyor.

İnsan sormadan edemiyor?

Bizi bu hallere kim düşürdü?

Biz böyle bir millet miyiz?

Milliyetçiliğimiz haksızlığa karşı sessiz kalmak mıdır? Büyük Türk Milletini, işçi sınıfı dışında koca kalabalıklar olarak mı görüyoruz? Yoksa biz, millet tanımını mı değiştirdik? Millet zenginlerin ve seçkinlerin oluşturduğu toplumun tamamına göre küçük bir kitle midir?

Efendiler, Büyük Türk Milleti "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran halktır." Onun tamamıdır. İşçiler, bu büyük milletin çalışkan, ülke ekonomisini sırtında taşıyan, asil ve saygın bir topluluğudur.

Ona sahip çıkmak; alın terine, emeğe, bir ülkeyi kalkındıran işgücüne sahip çıkmaktır.

Ya muhafazakârlığımız?

Onların vicdanları, sorumlulukları arasında işçilerin haklarını görmezden gelmek, zengin sınıfının gönlünü hoş tutup, Allah'ın "Adil" sıfatına rağmen, haklılığı devlet gücüyle baskı altına almak mıdır?

Bu nasıl bir zihniyet, bu nasıl bir duyarsızlıktır?

İnsanlar, yönettiğiniz ülkede "haklarımı alamıyorum" diyor, siz, kulaklarınızı tıkayıp görmezden, duymazdan geliyorsunuz…

Kusura bakmayın... Mevcut 18 yıllık iktidar hepimize gösterdi ki, muhafazakâr siyaset, kendini tüketmiş, ideolojik tüm iddialarını boşa çıkarmıştır.

Peki liberaller... Size de sormak isterim: Özgürlük anlayışınız arasında yüzde yüz haklı olsan da alacaklarını tahsil etmek için mücadele başlatanların, hak arayışına katkı sağlamak yok mu?

Özgürlük anlayışınız burjuvanın duvarına mı tosluyor?

İçinde bulunduğumuz manzara, klasik sosyolojinin büyük kuramcısı Durukheim'in "anomi" (bunalım, karmaşa) kavramını hatırlatıyor. Bütün bu duyarsızlıklar, siyasi ve ideolojik "anomileri" gösteriyor. Hepsi kendi çelişkisi içinde boğuluyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları