Sosyal medya yasağı
Geçtiğimiz hafta, Avustralya'da 16 yaşın altındaki çocukların sosyal medya kullanmasını yasaklayan bir yasa kabul edildi. Bu yasaya göre, sosyal medya hizmet sağlayıcılarının bir yıl içinde kullanıcıların yaşını doğrulamak için etkili yöntemler sunmaları gerekecek, aksi takdirde para cezası ile karşılaşacaklar. Avrupa'da da bazı ülkelerde benzer düzenlemeler getirilse de konu hakkında tıpkı Türkiye'deki gibi endişeler dile getiriliyor ve tartışılıyor.
Sosyal medyadaki tehlike
Konu hakkında yapılan araştırmalar, çoğunlukla, ebeveynlerin sosyal medya konusunda endişeleri olduğunu ve onu tehlikeli bulduklarını ortaya koyuyor. Hatta ebeveynlerin büyük çoğunluğu bu tehlikelere karşı devletin önlem alması konusunda hemfikir. Bu, bir nevi, ebeveynlerin kendilerinin önlem almakta zorlandığı anlamına da geliyor.
Sosyal medyadaki dezenformasyon ve manipülasyonlar, dikkat gerektiren boyutlara ulaşıyorlar. Bunun yetişkinler açısından bile sorun teşkil ettiğini seçim süreçlerine müdahale edildiği gibi farklı meselelerde konuşmuştuk.
Sorun öncelikle sosyal medyada söylenenler, yazılanlar ve gösterilenlerde değil; asıl sorun, bu mecraların bağımlılık yaratacak şekilde tasarlanmış olmaları.
Bunun dışında, çocukların gelişimini olumsuz etkileyecek paylaşımların yanı sıra, sosyal medya üzerinden onlara zarar verecek kişilerle tanışma ve hatta onlarla dışarıda görüşme olasılığının bulunması.
Sosyal medyanın bu ciddi ve karanlık yönlerini anlamak önemli ancak bu, ekranların tamamen zararlı olduğu anlamına da gelmiyor. Bu da yasağın konu olarak ve uygulanacak kişiler açısından kapsamının doğru belirlenmesini daha önemli hâle getiriyor.
Dikkat edilmesi gerekenler
Başta internet kullanıcıları için yaş doğrulaması olmak üzere, bu türden kısıtlamalar bazı zorluklar barındırıyor. Zira yaşın doğrulanması, her biri özel kişilere ait olan sosyal medya platformlarıyla kişisel verilerin paylaşımını gerektiriyor. Bu da kullanıcı haklarıyla ilgili endişeler doğuruyor. Kişisel veri paylaşımıyla verilen bilgilerin internet ortamında uzun süre saklanabilir olması, ileride yetişkin bireyler ve seçmen olduklarında sosyal medya manipülasyonlarıyla karşılaşma ihtimalini arttırıyor. Ancak bu durum, kısa vadede çözüme kavuşturulabilir de durmuyor.
Dolayısıyla sosyal medya yasağı için şimdilik, kişisel verilerin paylaşımı mecbur görünüyor.
İkincisi, uzmanlar, ebeveynlerinden bağımsızlaşma isteğine dair sürecin başladığı 16 yerine yasağın uygulanması için doğru yaşın 13 olduğu konusunda öneride bulunuyor. Bu da 13-16 yaş arasında Fransa’da uygulanan ebeveyn izninin kural olarak getirilebileceği veya Güney Kore’de bir dönem uygulandığı gibi, saat sınırlaması getirilebileceği gibi, seçeneklere de yönelmeyi gerektiriyor.
Yine de etkili ve daha az zararlı bir sosyal medya, hatta medya kullanımı için bilinç, bu bilinci sağlamak için de öncelikle bilgilenmek önemli. Dolayısıyla, medya eğitiminin öncelikle çocuk yaştan itibaren okul eğitiminde verilmesi gerekiyor. Ancak ebeveynlerin de konu hakkında bilinçlenmesi elzem. Zira, çocuklar zaten çoğunlukla ebeveynlerinin telefonları üzerinden medyaya erişiyor.
Şüphesiz, her ebeveyn çocuğunun iyiliğini ister. Ancak yapılan araştırmalar ebeveynlerin çocukların psikolojisi üzerinde neyin olumsuz etkisi olduğu hususunda kafa karışıklıkları olduğunu gösteriyor. Nitekim bu nokta, ebeveynlerin sosyal medyada çocukların haklarını ihlal eden paylaşımlarında da görülüyor. Sosyal medyayı kullanmayan çocukların da ebeveynleri tarafından haklarının ihlal edilmemesi için her şeyden önce bilinçli ebeveynler gerekiyor.
Çocukları sanal sosyallikten uzaklaştırmak adına, çocuklar için sosyalleşmeye ve eğlenmeye uygun ve erişilebilir alanların oluşturulması da mühim.
“Yasakladık, bitti” gibi bir yaklaşım amaca erişmede etkili ve sürdürülebilir bir sonuç vermeyecektir. Etraflıca önlemler alınmalı, meseleye bütüncül bir yaklaşımla çözüm odaklı ve çocukları koruma niyetiyle yaklaşılmalı. Amaç yasaklama, sınırlama değil; esas amaç koruma, kollama. Bu ayrım unutulmamalı!