Soylu ve AYM Polemiği

Hatırlarsanız, birkaç gün önce Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) "şehirler arası yollarda gösteri yürüyüşünü yasaklayan yasayı" Anayasa'ya aykırı bularak iptal etmesi üzerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile AYM arasında bir polemik başlamıştı.

Söz konusu iptal kararını terörle mücadeleye gölge düşüren bir karar olarak yorumlayan Soylu, AYM' yi Türkiye'nin güvenli bir ülke olmayışı üzerinden topa tutarak, AYM Başkanı'na yönelik 'korkmuyorsan bisikletle işe git' minvalinde sözler söylemişti.

AYM üyelerinden Engin Yıldırım, zaman geçirmeden Anayasa'nın 138.maddesi ve bisikletli fotoğraflarıyla Soylu' ya cevap verirken, AYM Başkanı Zühtü Arslan, birkaç günlük sessizlikten sonra bizzat katılamadığı bir toplantıda okunan konuşma metni ile üstü kapalı olarak özetle şu cevabı verdi: AYM kararları eleştirilebilir ancak önce okuyup anlamak lazım, "yargı kararından ziyade kararı verenlere odaklanan ve eleştiri ötesine geçen ifadelerin fayda getirmeyeceği, zira eleştiriyi mecrasından uzaklaştıracağı açıktır" dedi.

Bu örtülü cevabın üzerine Soylu bir televizyon kanalında AYM Başkanı Arslan'ın Polis Akademisi Başkanı olduğu dönemi hatırlatarak "Arslan'ın işe aldığı komiser yardımcılarının yüzde 41'ini ben FETÖ' den ihraç ettim" dedi.

Hukuki açıdan…

Arslan'ın Polis Akademisi Başkanı olduğu dönemde Sayın Soylu nerede neler söylüyordu, polis alımlarında kimler yetkili idi, Polis Akademisi o dönem nereye bağlı idi, kim FETÖ'cüdür, kim değildir tartışmalarını bir kenara bırakıp meselenin hukuka değen boyutlarını bir değerlendirmek istiyorum.

* Öncelikle, her muhalefet eden, iktidarın beğenisini kazanmayan ya da işine gelmeyen söz söyleyen herkesin bir şekilde FETÖ suçlamasına maruz kalması ve bu suçlamanın tehdidi ya da baskısı altında kendi ifadelerini sınırlaması, bugün ifade özgürlüğünün ve demokrasinin üzerindeki en büyük perdedir. Nitekim Soylu' nun AYM kararlarını eleştirirken sığındığı ifade özgürlüğü, demokrasinin temel güvencesidir.

Bir mahkeme kararını eleştirirken yapılan böyle bir ima yargı üzerindeki baskıyı arttıran, bağımsız yargıya ve dolayısıyla hukuk devletine gölge düşürmektedir.

* Soylu ve Arslan'ın da ifade ettiği gibi, AYM kararları eleştirilemez değildir. Ancak eleştirilerin hukuk ekseninde, baskı ve tehdit oluşturmadan yapılması gerekir. Nitekim, yargı mensupları da mesleki sorumlulukları gereği, siyasilerle bireysel polemiklerden kaçınmalıdır.

* Arslan'ın "Anayasa Mahkemesine katkı yapmak istiyorsanız, lütfen kararlarımızı eleştirin. Eleştirileri gerçekten dikkate alıyor ve değerlendiriyoruz" şeklinde kamuoyuna yaptığı çağrı, şüphesiz ki "hukuki eleştiriler" nezdindeydi. Zira mahkemelere yapılacak eleştiriler hukuk diliyle, bireysel hedef gösterilmeden yapılmalı, yargı da kararlarını kamuoyunun tepkisini düşünerek değil, hukuku uygulayarak vermelidir.

* Tartışmaları başlatan iptal kararına konu mesele hakkında da şunu söylemeliyiz ki, Anayasamıza göre, "herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir". Bu hükme aykırı durumlarda polis müdahalesi pek tabi hukukidir, ancak herhangi bir kanunla kamuya açık alanlarda gösteri yürüyüşleri yapılması yasaklanamaz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin de AYM' nin de içtihatları bu yöndedir.

Bu noktada Arslan' nın şu sözlerini de eklemek gerekir: "… (Terörle) mücadelenin hukuk içinde sürdürülmesi de anayasal bir zorunluluktur. Buna uyulup uyulmadığını denetleme görevi yargıya, özellikle de anayasa mahkemelerine aittir. Terörle mücadele tarihinde demokratik devletlerin zaman zaman düştükleri bir tuzak vardır. Bazen hukuku bir kenara bırakarak ya da bir süre askıya alarak mücadele etme zorunluluğundan bahsedilir. Aslında bu tam da teröristlerin istediği şeydir. Hukuku ayak bağı olarak gören bir anlayış ve uygulamanın, verilen haklı mücadeleye gölge düşürebileceği ve uzun vadede ağır maliyetlere yol açabileceği bilinmektedir."

* Yargının yürütme kanadından gelen bu eleştirilere en güzel cevabı, şüphesiz ki, siyasi değil, hukuki kararları olacaktır. 

Yazarın Diğer Yazıları