Suikastın rejimle bağı!

Şu zamanın teknolojisiyle, istediğin zaman istediğine suikast düzenleyebilirsin. Korumanın hiçbir caydırıcılığı yok. Muhsin Fahrizade suikastı bunun örneği. Uzaydan kumandalı suikast!

Diyeceksiniz ki, bizde PKK yola bomba yerleştiriyor, uzaktan patlatıyor. Bu eskimiş suikast çeşidi. Prof. Dr. Fahrizade, son teknolojinin kurbanı. Ona geleceğim.

(İsminin nasıl yazılacağına açıklık getireyim: Bazı haberlerde Batı dillerinde yazıldığı gibi aktarılıyor. Hâlbuki isim İslâm kültür dairesinin kelimelerinden müteşekkil. Bazı haberlerde ve köşelerde "Mohsen Fakhrizadeh" yazılıyor. Bunun Muhsin Fahrizade olduğunu bilmeyecek cehalette de değiller ama şımarıklık, umursamazlık. Akılları sıra bilgiçlik taslıyorlar.)

Ortadoğu'da İsrail'e karşı açık tavır koyan İran rejimidir. Daha önce Saddam ve Beşşâr açık tavır koymuştu. ABD (=İsrail) ikisini de bitirdi. Bellerini doğrultamıyorlar.

(Bitirme hesabında bizim olmadığımızı kimse söyleyemez. 2009'da Davos'ta Şimon Peres'e "van minut" çektik, yer gök inledi. Yer gök inlerken sağanağın tepemize akmadığını kimse söyleyemez. 2009 yılından itibaren Türkiye'nin nerelere nasıl evrildiğini bir inceleyin!)

İran rejimi diyorum, şahlık zamanında İsrail'le bir problem yoktu. (İsrail'i tanıyan ilk İslâm ülkesi biziz. İkincisi de İran.) ABD, nüfuz ettiği her yerde, İsrail şartı koşmuştur.

1979'da İran Şahlığı'nın devrilmesinden sonra, iktidara gelen Humeynîciler, devletin adını da değiştirerek "İran İslâm Cumhuriyeti" yaptılar. Şu var ki, yine "tek adam"la yönetiliyor. Ayetullah-ı Uzmâ Hameney, İran'ın son söz sahibidir. Öyle söz sahibi ki, İran'da rejimin ordusu İran Devrim Muhafızları, "seçilmiş" cumhurbaşkanına değil; Ayetullah-ı Uzmâ'ya bağlıdır. Cumhurbaşkanı, meclis, işleri bir bakıma kolaylaştırıyor, bir bakıma akılda soru işaretleri bırakıyor.

Diyeceksiniz ki, bizim yeni rejimle pek farkı yok. Öyle görünüyor. Ama öyle değil. Ayetullah-ı Uzmâ, rejimi koruyor. Rejime kastedilmedikten sonra istediğin gibi seçim yapabilir, istediğin gibi milletvekili seçilir ve istediğin gibi kabine kurabilirsin. Yeter ki, rejimin içinde kal. Zaten Anayasa rejime göre ayarlanmış. Çizilen hattı aşmadığın müddetçe sana dokunulmuyor.

Ama... Halkı her zaman dikkate alacaksın. Yeni rejimi getiren de halktır, götürecek olan da halk. Yeni rejimde kaç defa İran'da ayaklanma oldu. En son kadınlar başörtüsünü çıkarma eylemi yaptılar. İran'da sudan ucuz benzine zam yapılınca halk ayağa kalktı. Bir genel seçim sonunda Ayetullah-ı Uzmâ Hameney bile protesto edilmişti. Protestoların nereye dayanacağını kestiremezsiniz. Onun için halka kulak vereceksiniz.

Ne garip değil mi? Bizde 28 Şubat Rejimi'nde, sakallılar da, başörtülüler de üniversiteye sokulmadılar. Din imanla ilgileri pek olmayan "kirli sakallılar" bile kapıdan döndürülmüşlerdi. Bazı öğretim üyeleri üniversiteden bu yüzden istifa etmişlerdi.

Başörtülülere yapılan zulüm... İkna odaları kurulmuştu. Ne kadar aşağılayıcı. Kim kimi niçin ikna edecek?! Başörtüsünün, sakalın ilimle, teknolojiyle, ilerlemeyle ne alâkası ver! İnsan, nasıl inanıyorsa, neyi tercih ediyorsa öyle yaşamalı ve kimse kimsenin, Müslümanlığına da, ateistliğine de, deistliğine de, Hıristiyanlığına da, Yahudiliğine de... müdahale etmemelidir.

"Dinde zorlama yoktur." dedikten sonra her müdahale zorlamadır ve dine aykırıdır. Başörtülüler, bu ikna odalarından ağlaya ağlaya çıkmışlardı.

Tekrar eskiye dönmek, içinde sızısı olanların yarasını deşmek izin yazmıyorum.

(Suikastın asıl rejimle bağı var. Suikasta gelmek için rejimi de tanımak gerekiyor. Devam edeceğiz.)

 

Yazarın Diğer Yazıları