Suikastın zamanı, pusunun karanlığı!..

7 Ağustos 2020 günü Tahran'ın en işlek caddelerinden birinde ilerleyen bir otomobile kurşun yağdırıldı...

Motosikletli iki saldırgan olay yerinden hızla uzaklaşırken, suikast sadece Tahran'da şok yaşatmadı, İran ile ABD arasında gerginliğe de yol açtı...

Çünkü saldırıda yaşamını yitirenlerden birinin

"Abu Muhammed el-Masri" kod adlı Abdullah Ahmed Abdullah olduğu belirlenmişti...

Abdullah, El Kaide'nin üst yöneticilerinden biriydi ve 7 Ağustos 1998'de, Afrika kıtasındaki (Kenya ve Tanzanya) ABD'nin iki büyükelçiliğine yönelik, 224 kişinin öldüğü bombalı saldırıları organize etmekle suçlanıyordu... Üstelik başına 10 milyon dolar ödül konularak aranıyordu...

Saldırıda yaşamını yitiren ikinci kurban ise Abdullah'ın kızı Meryem'di... Genç kadın, El Kaide'nin kurucusu Usama Bin Ladin'in öldürülen oğlu Hamza'nın eşiydi...

Baba ile kızının, "ABD adına suikast gerçekleştirdikleri iddia edilen İsrail ajanları" tarafından vurulduğu konuşulmuştu...

New York Times'a göre, 58 yaşındaki Abdullah 2003 yılından beri Tahran'da bulunuyordu ve İran basını kurbanların kimliğini gizliyordu..

Abdullah'ın ölümünü resmen kabul etmeyen ve kurbanların Lübnanlı bir öğretmenle kızı olduğunu iddia eden İran Dışişleri Bakanlığı, İran topraklarında El Kaide teröristi olmadığını açıklamıştı...

İran Dışişleri, Amerikan gazetesinin haberini yalanlarken şu ifadeleri kullanmıştı;

"Washington ve Tel Aviv ara sıra medyaya böyle yanlış bilgililer sızdırarak İran'ı bu örgütle bir araya getirmeye çalışıyor."

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade de iddiaları, "Hollywood senaryosu" olarak duyurmuştu...

El Kaide İran'da mı?..

El-Kaide liderinin tam da Kenya ve Tanzanya saldırılarının yıldönümünde, yani bir 7 Ağustos günü öldürülmesi kuşkuları arttırmıştı...

Yani, zamanlama da, bu suikastın intikam amaçlı bir ajan faaliyeti olduğu iddiasını öne çıkarmıştı...

El Kaide'yi çöküşe götüren suikastlardan biri olan Tahran'daki saldırı "Sünni terör örgütü El Kaide'nin Şii İran'da ne işi var" tartışmalarına da yol açmıştı...

İran- El Kaide ilişkisini Tahran'daki suikast üzerinden irdeleyen New York Times da, Şii İran ile Sünni El Kaide arasındaki çatışmaya rağmen, Masri gibi üst düzey bir El Kaide yöneticisinin İran'da yaşayabilmesinin çok şaşırtıcı olduğuna işaret etmişti!.. Akıllara gelen sorular da ürkütücüydü;.

"- Tahran hükümeti, El Kaide yetkililerinin ülkede bulunmasına izin vererek, örgütün İran'a operasyon düzenlemesine engel olmak mı istiyordu?..

- Mollalar  El Kaide'yi ortak düşman ABD'ye karşı operasyon düzenlemek için mi barındırıyordu?..

- Daha önce de Taliban, Hamas ve İslami Cihad gibi örgütlere topraklarını açmakla suçlanan Tahran yönetimi bu kez El Kaide'yi mi tetikçi olarak büyütüp besliyordu?.."

Aslında ABD yönetimi, İran'ın El Kaide'yi barındırdığı iddiasını daha önce de gündeme getirmişti;

18 Mayıs 2003'te Washington Post gazetesinde yeralan bir haberde, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan intihar saldırılarının emrini veren El Kaide'nin askeri lideri Saif Adil'in İran'da saklandığı öne sürülmüştü...

Gazete, ABD yetkililerine dayanarak, El Kaide'nin iki yönetim hücresinden birinin İran'da, diğerinin ise Afganistan- Pakistan sınırında örgütlendiğini iddia etmişti...

Tüm bu kuşkulara rağmen Tahran yönetimi El Kaide üyelerinin topraklarında bulunduğu iddialarını hep yalanlamıştı...

Peki; 2018'den bu yana yukarıdaki iddialara karşı çıkan ve ülkeye giren militanların sınır dışı edildiğini duyuran İran ile ABD arasındaki gerginlik yeniden niçin başladı?..

Savaş kışkırtıcılığı mı?..

Tahran ve Washington arasındaki gerginlik, İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin 3 Ocak 2020'de, yanındaki 6 kişi ile birlikte Irak'ta,

ABD'nin düzenlediği saldırıda öldürülmesiyle zirve yaptı....

Tahran yönetimi Süleymani'nin intikamını almak için pusuda beklerken,

İran'ın nükleer programının mimarlarından Muhsin Fahrizade'nin 27 Kasım 2020'de suikast sonucu öldürülmesi Tahran yönetiminin öfkesini büyüttü...

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun 2018 yılında, adını vererek hedefleri arasında olduğunu duyurduğu Fahrizade,

ABD'nin yaptırım listesinde yer alıyordu...

Fahrizade suikastinde de tüm kuşkular Mossad üzerine yoğunlaşmıştı...

İşte bu suikast nedeniyle ABD'ye öfkesi büyüyen İran yönetimi, yine El Kaide'ye destek suçlamalarıyla karşı karşıya...

Amerikalılar Trump ve Biden arasında gerginliğe odaklanmışken,

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun, 12 Ocak'ta yaptığı bir açıklamada, El Kaide'nin İran'da yeni bir ana üs kurduğunu öne sürmesi savaş çıkacağı endişesini arttırdı...

Pompeo, Ulusal Basın Kulübündeki konuşmasında, "El Kaide için en kilit coğrafi merkezin İran olduğunu ve İran'ın gerçekten de yeni Afganistan olduğunu söyleyebilirim" diyerek,

Tahran'a daha fazla uluslararası baskı yapılması çağrısında bulundu, askerî harekâtı ima etti..

Müdahale arayışı mı?..

Pompeo, geçmişte de İran'ı El Kaide ile bağlantılı olmakla suçlamış ancak somut bir kanıt sunmamıştı...

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise Pompeo'nun suçlamalarını "savaş kışkırtıcı yalanlar" olarak niteledi...

Pompeo buna karşın durmadı ve önceki gün de, El Kaide'nin İran'daki 5 liderini "Özel Küresel Terörist" listesine aldıklarını duyurarak gerginliği arttırdı...

Pompeo'nun El Kaide ile ilgili iddiaları kanıtlanırsa, daha önce Afganistan'a müdahale için kullanılan Askeri Güç Kullanım Yasası (AUMF) İran için de gündeme gelebilir...

Peki; Süleymani ve Fahrizade suikastleri iki ülke arasındaki gerginliği artırmışken, Pompeo El Kaide olgusuna neden dikkat çekti?..

Bu soruya başka sorular üzerinden yanıt vermek gerekiyor;

- ABD, Süleymani ve Fahrizade'nin intikamına yönelmek isteyen İran'ı sıkıştırararak geri adım attırmaya mı çalışıyor?..

- Yoksa iki suikastın amacı da İran'ı misillemeye sevk etmek ve dolayısıyla da savaşa kışkırtmak mı?..

Evet; daha önce de, Irak'taki Baas Partisi'nin ABD'den intikam almak için El Kaide'yi desteklediği iddiaları havada uçuştuğu için, mollaların da aynı yöntem üzerinden dinci örgütü ABD'ye karşı vurucu güç olarak kullanma ihtimali Washington'u kaygılandırıyor!..

Velhasıl, Amerika başkanlık tartışmasına odaklanmışken, Tahran- El Kaide ilişkisini gündeme getirmek, ABD'nin İran'a müdahale yollarını aramaktan vazgeçmeyeceğini gösteriyor...

Biden koltuğuna oturunca da ortalık karışacak mı dersiniz?..

Yazarın Diğer Yazıları