Suriye çıkmazı

ABD Başkanı Donald Trump'ın 19 Aralık'ta yaptığı "Suriye'den çekiliyoruz" açıklamasında, Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda PKK uzantısı PYD/YPG'nin temizlenmesi için 3. operasyon yapılmasındaki kararlılığı her ne kadar etkili olsa da, yaşanan gelişmelerde görüleceği üzere çekilme kararının ne aniden veya kendiliğinden, ne de hazırlıksız olmadığı anlaşılmaktadır. Asker çekilme kararına ABD iç siyasetindeki demokrat ve de birçok cumhuriyetçinin karşı çıkmasının yanı sıra Avrupa ve Arap ülkelerinin de neredeyse tamamının şiddetli tepkileri devam etmektedir. Hatırlanacağı üzere Trump,  Bağdat'ın doğusundaki El Anbar kentinde bulunan ABD askeri üssüne Aralık ayı sonunda Irak yönetimine haber vermeden yaptığı kısa süreli bir ziyarette bulunmuştu. Ziyaret sırasında Amerika'nın Irak'ta askeri varlığının devam edeceğini ve gerekli görüldüğü durumlarda Suriye topraklarında operasyonlara müdahale edileceğini belirtmesi, çekilme süreci ile ilgili yukarıda belirtilen şüphelerin ortadan kalkmasına yardımcı olmuştur.

Daha sonra çekilme süresi ile ilgili yapılan çelişkili beyanatlar ile başlatılmasının dört veya beş ay süreceği açıklamaları karşısında çekilme yerine yavaşlatma olacağı ileri sürülmektedir.  7-8 Ocak tarihlerinde İsrail'den sonra Ankara'ya gelen Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton başkanlığındaki üst düzey Amerikalı yetkililerin "ABD askerleri Suriye'nin kuzeyindeki Kürtleri korumaya yönelik bir anlaşma olmadan çekilmeyecek" yönündeki sözleri, Türkiye'nin yıllardır ABD ile olan gergin ilişkilerinin daha derinleşmesine yol açmıştır. Medyaya sızan bilgilere göre, Türk heyetinin kesin karşı tavırları ile gerçekleşen toplantılarda; çekilme takvimi, ABD'nin kuzey Suriye'de bulunan 16 askeri üssünün geleceği, terör örgütlerine verilen silahların geri alınması gibi konular sorgulanmıştır.  

Gelinen bu noktada Suriye'den çekiliyoruz diyen ABD'nin Türkiye'yi oyalamakta olduğu açıkça yorumlanmaktadır. ABD'nin, Suriye'nin kuzeyinde PKK'lı teröristleri korumakta kararlı olduğu öteden beri bilinmektedir.  Türkiye'nin de terör örgütlerinin Suriye'nin kuzeyinde kantonlar adı altında özerk bölge kurmalarına kesinlikle izin vermeyeceği öteden beri dile getirilmektedir. Meselenin elbette askeri boyutunun yanında siyasi boyutu da öne çıkmaktadır. Ne Amerika ne de Türkiye Kuzey Suriye'de silahlı bir çatışmaya girmek istemezler. Böyle bir çatışmanın ortaya çıkması dünya için felakettir. Bu yüzden çekilme sürecini gerekçe olarak gösteren ABD, Türkiye'nin bölgeye yapacağı silahlı operasyonun bekletilmesini zorlamaktadır.

Öteden beri İngilizlerin Ortadoğu'da kullandıkları vekâlet savaşlarını ABD tekrarlamakta ve bu kez, Irak'ta yaptığı gibi, Suriye'nin kuzeyine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır.

Düne kadar kantonlar kuran ve Şam yönetiminden ayrı özerklik isteyen terör grupları şimdi de Şam rejimine ulusal bir devletten yana ve Türkiye'ye karşı savaşa hazır olduklarını bildirmektedirler. Bu bağlamda terör örgütü temsilcileri Moskova başta olmak üzere Batılı ülkelere yapmış oldukları ziyaretlerde onların Şam rejimi ile aralarında arabuluculuk yapmalarını talep etmektedirler. Yani İran-Irak savaşında olduğu gibi Türkiye ile Suriye arasında silahlı bir çatışmanın zeminini hazırlamaya çalışmaktadırlar.

ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun birkaç gün önce Amman'dan başlayarak Bağdat, Erbil ve Kahire dâhil çeşitli Arap ülkelerini ziyareti sırasında DAEŞ ile mücadelesinin yanı sıra Amerika'nın Suriye'den çekileceği ve o bölgelere Arap ülkelerinden oluşacak bir ordunun kurulmasından söz etmesi tesadüfi değildir. Zaten bu amaçla Suudi Arabistan öncülüğünde Mısır, Ürdün ve BAE uzmanlarının Menbiç'te incelemelerde bulunduklarını batılı istihbarat kaynakları açıklamaktadır.

Hâlihazırda Türkiye'nin Fırat'ın doğusu dışında mevcut sorunlara ilave olarak gerek Menbiç gerekse İdlib'te farklı sorunlar ortaya çıkmıştır. Menbiç'de SDC gruplarının da hem ABD ve hem de Rus güçleri ile devriye görevi yapmaları düşündürücüdür. İdlib, Halep ve Hama bölgelerinde rejim karşıtı silahlı gruplar arasında çatışmaların devam ettiği ve özellikte HTŞ'nin yeni kazandığı alanlar arasında TSK'nın İdlib'teki bazı gözlem noktalarının bulunması küresel gücün kışkırtması değil midir? Bu gelişmelerin yaşanmasıyla Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna yönelmesi ve hazırlıklarını arttırdığı bir sırada hiç hesapta olmayan bazı olayların ortaya çıkması manidardır. 

Türkiye'nin,  ABD ile görüşmelerin sürdürülmesinin yanı sıra Rusya ile Astana Sürecinin devam ettirilmesi ve en önemlisi Şam rejimi ile doğrudan masaya oturmasından yana olduğumuzu belirtmek isteriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları