Suriye-Irak alanında neler yapılmalı?

Türkiye, üç alt kıtasal sistemin birleştiği bir coğrafyadır. Trakya, Balkanlar alt kıtasının bir parçasıdır ve Balkanlar İstanbul’da biter. Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz, Kafkasya alt kıtasının bir parçasıdır. Kafkasya, Erzurum’da biter. Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu alt sisteminin parçasıdır ve Ortadoğu, Diyarbakır-Gaziantep hattında biter. 

Türkiye’nin içinden geçtiğimiz süreçte, Ortadoğu bölgesel iç savaşı olarak devam eden Suriye-Irak alanındaki IŞİD merkezli iç savaşa doğru bir strateji ile müdahalesi ancak, Güneydoğu Anadolu’da doğru bir siyasal çizgiyi/hedefi takip etmesi ile mümkündür. Güneydoğu Anadolu’da PKK’ya karşı teslimiyetçi bir çizgi izleyen bir hükümetin, sınırın hemen altına yönelik olarak doğru bir siyaset geliştirme ve uygulama şansı hiç yoktur. Hele, PKK’nın sınırın hemen altında da değişik adlar ile örgütlendiği göz önünde tutulur ise Güneydoğu Anadolu’da PKK’ya teslim olan hükümetin, Suriye-Irak çizgisinde PKK ile mücadele etmesi ve yenmesi mümkün değildir. 
Türkiye’nin Suriye sınırında oluşturulacak tampon bölge aracılığı ile PKK-PYD’yi tasfiye edeceği beklentisi ne yazık ki sadece bir iyi niyetli dilek olmaktan öteye geçmeyecektir. Daha yeni Öcalan’ın tehdidi üzerine harekete geçen ve Öcalan/PKK’nın tehditlerini yerine getiren bir hükümet, Suriye’de PKK/PYD ile savaşmayacaktır. Diyarbakır kırsalını PKK’ya teslim eden, Diyarbakır belediye başkanının Türk subayına “senin devletin” demesine müsaade eden ve Güneydoğu Anadolu’da PKK/KCK’nın ikili iktidar yapılanması oluşturmasının önünü açan bir hükümet, Suriye’nın kuzeyinde PKK-PYD’nin kontrolü altındaki bölgelerde de aynı tutum içinde olacaktır. 
TSK’nın tezkere ile etkisinin azalması ve AKP Hükümetinin etkisinin artacağı analizi de iyi niyet dileği olmaktan öteye geçmeyecektir. Mevcut koşullar içinde TSK’nın AKP Hükümetine karşı herhangi bir etki geliştirmesi mümkün değildir. AKP Hükümeti, TSK’ya Suriye Ordusu ile savaş emri verir ise TSK bu görevi yerine istemeyerek de olsa getirecektir. Üstelik, AKP Hükümeti, önümüzdeki süreçte TSK’ya karşı arkasına ABD-İngiltere desteğini de alacağı için TSK’nın direnç ihtimali daha da az olacaktır. Ergenekon ve Balyoz süreçlerinden geçen TSK’dan mevcut koşullar altında bir direnç beklemek doğru değildir. 
Türkiye’nin yapabileceği ve yapması gereken nedir? Öncelikle mevcut PKK açılımı sona erdirilmelidir. Güneydoğu Anadolu halkı, halk yalakalığından uzak ancak dost ve kardeşçe bir samimiyetle kucaklanırken, ayağa düşen devlet tekrar ayağa kalkmalıdır. Kırmızı ışıkta arabalar durmalı, herkes elektrik parasını ödemeyi öğrenmeli, yollarda devletin asayişinden başka hiçbir serseri unsura izin verilmemelidir. Televizyonlar bölücülerin istilasından kurtarılmalıdır. PKK baskı altında inleyen sessiz bırakılmış, Kürt ve Zaza kardeşlerimizin seslerinin duyulması sağlanmalıdır. Başta Lice, Şırnak ve Hakkari kırsalı olmak üzere PKK’nın kurtarılmış bölge dediği işgal altındaki topraklarımız geri alınmalıdır. Türk Ordusu, dağ-dere-tepe harekete geçerek Güneydoğu Anadolu’da devlet egemenliğini tekrar tesis etmelidir. 
Kandil’den hareket ile Irak üzerinden Türkiye’ye girmek için Türkiye-Irak sınırının 5-25 kilometre derinliğindeki PKK kampları ele geçirilerek, Türkiye’nin savunması sınır ötesinden başlatılır. Derhal çıkarılacak bir yasa ile Van ilinin sınır bölgelerindeki yerleşim yerlerinin, Çukurca, Şemdinli ve Yüksekova ilçelerinin ve sınırın Türkiye içinde doğru 25 kilometre derinlikte olan köylerin tasfiye edilerek, bu bölge insanlarının konut/kira yardımı ve iş yeri güvencesi ile Türkiye’nin istedikleri yerine göç etmesi sağlanır. Böylece PKK’nın Türkiye içinden 50 kilometre uzağa iletilmesi sağlanacaktır. Aynı zamanda bölücü örgütün para kaynaklarına ağır darbeler vurulacaktır. 
Suriye-Türkiye sınırında ise savaş hali hükümleri ilan edilerek, öncelikle sınırın Türkiye tarafından güvenlik sağlanmalı, PKK ve sempatizanı unsurların hareket kabiliyeti ortadan kaldırılmalıdır. IŞİD-PKK çatışmasından kaçan Suriyeli Kürtlere derhal devlet tarafından kurulacak kamplarda yardım edilmelidir. Bu insanların diğer Suriyeliler gibi Türkiye’nin dört bir yanına dağılarak gayri-insani koşullarda yaşamasına izin verilmemelidir. (Türkiye’ye sığınan 1.5 milyon Suriyelinin önce belirli merkezlerde toplanması ve sonra geri dönüşü için planlar yapılmalıdır.) Ankara ile Şam arasında yapılacak bir uzlaşma çerçevesinde Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin güvenliği için gerekli gördüğü bölgeleri geçici olarak işgal etmelidir. Direnen PKK veya IŞİD unsurları derhal temizlenmelidir. Ankara, Şam’da Esad rejiminin iktidarda kalacağını kabul etmelidir. ABD, İsrail ve İngiltere’nin Esad’ı kabul etmekte çok zorlanmayacağı görülmektedir. 
Türkiye’ye asla yabancı kara ordusu birliği kabul edilmemelidir. Kabul edilecek güçler hava kuvvetleri ile sınırlı olmalıdır. Suriye ve Irak’taki hedeflere yapılacak hava saldırıları, Türk hava kuvvetleri ile ortak icra edilmelidir. İngiliz hava kuvvetleri ise Londra’nın 1918’de Musul’un haksız ve hukuksuz işgalini Türk Milleti’nin unutmadığı gerekçesi ile Türkiye’ye kabul edilmemelidir. 
AKP Hükümeti İslam coğrafyasında yayılan selefi hareketin artık İslam düşmanı gerçek karakterini görmelidir. AKP bugüne kadar büyük müsamaha gösterdiği Selefiliğin artık Türkiye içinde yayılmasına izin vermemelidir. Hükümet partisi Türk Milletinin çok büyük bir bölümünün Hanefi-Maturidi zemine dayanan inanç sisteminin selefilik tarafından nasıl tahrip edilmeye çalışıldığını anlamalıdır. Keza, Türk Dünyasında Hanefi-Maturidi gelenekten sonra en yaygın olan Şiilik ve Alevi-Bektaşiliğinde selefilik tarafından hedef alınmasının ortaya çıkaracağı zararlar anlaşılmalı ve engelleyici uygun önlemler almalıdır.
Sonuç olarak, “Hep AKP’nin politikalarını eleştiriyorsunuz, PKK siz olsa ne yaparsınız?” diyen çevreler; benim kişisel olarak önerilerimin özetinin özeti bunlar. Ben olsam bunları yapardım.   

Yazarın Diğer Yazıları