Susatmadan satılmaz

Son zamanlarda bir ürünü sadece “ihtiyacım vardı, o yüzden aldım” diyerek mi alıyoruz?

Pek çoğumuz ihtiyacımız olduğunu bile bilmediğimiz şeylere hayran kalıp satın alıyoruz. Pazarlamanın sihri tam da burada başlıyor.

Pazarlama insanların henüz aklına bile gelmeyen bir ihtiyacı alıp, “bu senin için gerekli” diyene kadar işlemektir.

İnternette gezinirken bir reklam görürsün, o ana kadar böyle bir şeye hiç ihtiyaç duymamışsındır ama o an içinden bir ses “ya bu bende olsa fena mı olur?” der ya… Pazarlama o sesi oluşturur.

Yaz geliyor, dışarısı cayır cayır. Tam o sırada Instagram'da şöyle şık, cam bir matarada buzlu limonata içen biri düşüyor karşına.

O anda susadın mı? Belki.

Asıl mesele susaman değil. O görüntü seni “ben de istiyorum!” moduna soktuysa, o paylaşım seni susattı.

Peki sonra ne oluyor? Satış devreye giriyor.

Seni zaten limonatalı mataraya hayran bırakmışken, bir link çıkıyor: "Şimdi satın al!" Satış kısmı bu.

Hazırsın, istek dorukta, ürün karşında. Alışveriş tamam.

Pazarlama seni çölde gezdiriyor, güneşin alnına çıkarıyor. Susuyorsun. Sonra satış geliyor, eline buz gibi bir su veriyor. Bu kadar net.

Pazarlama olmadan satış zor.

Çünkü insan neyi isteyeceğini bilmezse, onu nasıl satın alacak?

Sadece pazarlamayla da olmaz; istek var ama ulaşılacak bir çözüm yoksa, bu sefer de hayal kırıklığı olur.

Özetle, pazarlama susatmaktır. Satış ise susayana su satmaktır.

İşin sırrı önce insanları merak ettir, sonra da ihtiyaçlarını karşıla. Zaten o zaman satış doğal olarak gelir. Satmak istiyorsan önce susatmayı öğrenmelisin.

Unutma, bazen iyi bir satış için önce insanlara o mataradaki limonatayı canlandırmak gerekir.

Belki de pazarlama ve satışın en güzel dengesi, Aristoteles’in "altın orta" felsefesidir. Ne sadece duygu, ne sadece mantık. Biraz hayal, biraz çözüm.

Yazarın Diğer Yazıları