Susma vicdan...

Susma vicdan...

O gün Başbakan Binali Yıldırım kürsüden Fetullah Gülen'in şiirini okumuş "Bu muhterem Hocaefendi'nin dilidir" deyince...

Dinleyenler ağlamıştı...

Bir Hint gazeteci geçende FETÖ'yü sorarken "Mister Gülen..." diye başlayınca Başbakan, gözlerini ayırdı, eli-kolu ile kızdı...

 "Terörist başı mister olur mu, bu nasıl gazetecilik?.. Ne bu soru?... Onca insanın katili, ne diyorsun mister bilmem ne?..."

***

Devlet Bahçeli partisinin milletvekilleri ile ilgili kasetler çıktığında "Okyanus ötesinden gelen nifaktır" deyince de Erdoğan çok kızmıştı: "Eyyy Bahçeli... Bu ihanet derecesinde bir iftira... Bir defa ne diyoruz; Hoca Efendi'nin bulunduğu makam buna izin vermez... Çok çirkin bir iftira bu..."

* **

Şimdi bu ikisi, Cumhurbaşkanı ile Başbakan, verdikleri referansa uyan sıradan insanları toplayıp toplayıp hapishanelere dolduruyorlar...

Tayyip Erdoğan'ın kurdelesini kestiği bankaya para yatıran...

 Açılışında "bu büyük bir hizmettir" dediği okullarda çocuğunu okutan...

Parsel parsel arsa verdikleri okullarda öğretmenlik yapan...

O okullara çocuğunu gönderen...

Şehir planında değişiklik yapıp yer açtıkları hastanelerde hemşire olan...

Bunlar hadi neyse...

Alevileri içeri aldılar "cemaatçi" diye...

 Kamu imkanlarını cemaate peşkeş çekti diye götürdüler, adam işsiz...

Yakalama emri çıktı, gittiler karısı "Valla on sene oldu öleli" dedi...

 Sıradan iki küçük memur, babayı aldılar, anneyi aldılar, bebek kaldı polislerin kucağında...

* **

Biz cemaatin ne bela bir şey olduğunu önceden de biliyorduk...

Onlar övgü dizerken, biz şamar yedik...

Ama biz düşmanımıza da hukuk isteriz...

* **

Hukuk; "yaşla kuruyu", "sapla samanı", "at izi ile it izini" ayırmak içindir işte...

Cemaatle birlikte, cemaate yardım ve yataklık yapanların da yargılanmasını öngörür hukuk...

Bir küçük memur, bir köy öğretmeni, bir işsiz, bir ev kadını, bir veli, bir baklavacı, bir çiçekçi, bir hemşire hesap verecekse... Bu ülkeyi cemaate teslim eden siyasetçilerden bir tekinden bile hesap sorulmuyorsa...

* **

Susma vicdan...

Bekir Coşkun Sözcü

***

Birinci polis... İkinci polis... Üçüncü polis...

-------

Olayı ya internette, ya gazetelerde mutlaka okumuşsunuzdur. Aynen şöyle:

 Polis Konya'da FETÖ operasyonu yaparken mutlakta mahallenin muhtarını da yanına alıyor.

Geçen perşembe gecesi polis yine muhtarın evine geliyor.

Pijamasıyla kapıyı açan muhtar soruyor:  

"Hayrola abi bu gece kimi almaya gidiyoruz?"

Polisin cevabı:  

"Seni..."

 ***

Eminim yakında şunu da yaşayacağız.

Polis muhtarı almaya gidecek, muhtar "Hayrola abi kimi almaya gideceğiz" diyecek, o da "Seni" diyecek. Tam o sırada ikinci bir polis ekibi gelecek. Muhtar ve ilk polis "Hayrola siz kimi almaya geldiniz" diye soracak, üçüncü polis de "İkinizi birden" diyecek.

Tabii bir dördüncü polis versiyonu da çıkabilir. Çünkü gidişat o.

Ertuğrul Özkök Hürriyet

***

Bahçeli'ye meftun oldular

-------

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP'lileri meftun etti.

Genç kuşaklar "Meftun" sözcüğünün anlamını pek bilmez. Meftun, "Gönül veren, hayran olan, tutkun" demektir.

Devlet Bahçeli "AKP başkanlık sistemi önerisini Meclis'e getirsin" deyince, başta Başbakan olmak üzere tüm AKP'liler bu hale geldi. Hepsi de MHP'nin desteği ile referanduma gidilip Türkiye'de Başkanlık Sistemi'ne geçileceğine inanıyor!

Meclis Başkanı İsmail Kahraman, meftun olan AKP'lilerden biri... Zevkten dört köşe olarak:

"Sayın Devlet Bahçeli'nin son beyanı çok güzel. Öyle ya, halk hangisini istiyor, bu bir sorulsun" dedi.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ da meftunlardan biri. Devlet Bahçeli'yi öve öve bitiremiyor ve Başbakan Binali Yıldırım da ona şükranlarını sunuyor.

Başkanlık sistemi gelirse Devlet Bahçeli Bey'i, bu hizmetine karşılık, başkan yardımcısı yapsınlar bari!

Rahmi Turan Sözcü

***

Atatürk düşmanları

--------

Onları kanallara genellikle FETÖ konusunda iktidarın görüşünü seslendirsin, denge sağlasın diye çağırıyorlar. Adam daha iki çift laf etmeden bir de bakıyorsunuz konuyu laikliğe, Atatürk'e, Cumhuriyet'e getirmiş. İktidarı ve Siyasi İslamı savunmak zor, Atatürk dönemine çamur sıçratmak kolay. Ekranda FETÖ unutuluyor, Atatürk ve laiklik tartışması başlıyor... Bugünün suçları Atatürk dönemine atılıyor.

İslamcı olmak için Atatürk düşmanı olmak şart mı?

Galiba şart. Peki neden şart...

(...) Gelin bunun yanıtını 12 Mart darbesinde hapishane arkadaşımız değerli hukukçu Şakir Keçeli'nin "Şeriat Nedir" adlı kitabından verelim...

"Şeriatçılar 1923 devrimi ile devlete egemen olma haklarını yitirmişlerdir... İslam'ın siyasallaşmasını isteyenlerin gerçek amacı yitirilen saltanatın yeniden diriltilmesi, elden kaçırılan buyurma yani egemenlik hakkının halkın elinden geri alınmasıdır. 'Dinimiz elden gitti. Dinimizi yaşamalıyız. Müslümanlar zulüm görüyor' nakaratlarının insanlarımızı kandırmak böylece kendilerine halk desteği sağlamak için söyledikleri yalanlardır."

Melih Aşık Milliyet

***

"Naylon darbeci" mi

-------

... İktidar gazetelerine her gün birinci sayfalardan yazdırılıyor:

FETÖ yargıya, polise, orduya, okula, MİT'in içine, valilerin arasına, mülkiye müfettişlerine, bankaya, fabrikaya, esnaf dükkanlarına, altın madenlerine, üniversiteye, ormana, tarlaya, bahçeye, bostana, aileye, camiye, mescide, minareye, şerefeye, 99'luk tespihe varıncaya kadar her yere sızmış. Öyle ki, Genelkurmay Başkanı'nı, o gece, esir alındığı Akıncı Üssü'nden kurtarıp Ankara'ya getiren askeri helikopterin pilotu yarbay da FETÖ'cü çıktı! ByLock operasyonu başlatıp yürüten savcı da ByLock'tan gözaltına alındı! Darbeci, hain, katil, vatan haini, İslam düşmanı açığa alınan 150 bin kişilik Fetulllah yanlıları içinden bir tek kişi bile iktidar partisi AKP milletvekilleri arasına ve bakanların arasına sızmamış. Yani sızamamışlar!

* * *

Hayret! Bunlar ne salak darbeci!

Asıl sızılacak yapıyı unutmuşlar! Yoksa bunlar "naylondan mı" darbeci?..

Necati Doğru Sözcü

***

Muhalefet neden medya üzerinden hesaplaşır

--------

Muhalefete şaşırmamak mümkün değil. Birbirlerine yaptıkları eleştiriyi ortaklaşa iktidara karşı yapsalar inanın çok ciddi sonuçlar alabilirler.

Başkanlık sistemi tartışmalarının odak noktası iktidar partisi ama nedense muhalefet birbirine giriyor. CHP sözcüsü MHP için "İktidarın yedek lastiği oldular" açıklaması yapınca MHP de fırsatı kaçırmıyor "Siz de PKK'nın don lastiğisiniz" deyiveriyor.

7 Haziran seçimlerinden sonra da yaptığım öneriyi tekrarlamak istiyorum. Muhalefet iktidara karşı eleştirilerini medya aracılığı ile yapabilir. Ama birbirlerini eleştirmelerini ve bunu da medya üzerinden yapmalarının çok yanlış olduğunu düşünüyorum.

7 Haziran gecesi bana göre CHP lideri MHP liderini hemen aramalı ve bundan sonrası için nasıl ortak hareket edeceklerini konuşmalıydı. Bunun medyaya açıklanmasına bile gerek yoktu. Kılıçdaroğlu o gece bir telefon açıp "Devlet Bey neredesiniz, ben geliyorum" dese "Hayır" karşılığını mı alacaktı? Ama ne oldu, medya üzerinden haberleştiler, CHP, Bahçeli'ye "istersen sen başbakan ol" dedi. Açık alanda yapılan bu çağrıya kim olsa öfkelenir ve istese bile reddeder.

Aynı şey başkanlık tartışmasında da geçerlidir. Madem Bahçeli'nin konuşması AKP'yi heyecanlandırdı ve yine başkanlık rüyaları görmeye başladılar, CHP açık alanda "yedek lastik" edebiyatı yapacağına hemen bir özel görüşme ayarlayabilirdi. Kılıçdaroğlu basına haber vermeden bizzat Bahçeli'yi arar, hatta buluşup konuşarak amacını sorabilir, kendi önerisini sunabilirdi.

AKP'nin hiçbir kural tanımadan yönettiği bir ülkede, muhalefet de alışılmışın dışında yöntemler uygulamak zorundadır. Şu gerçeği kabul edelim; bu iktidar bu kadar hoyrat davranmaya muhalefetin birbiriyle ilişki kuramaması sayesinde cesaret edebiliyor.

Can Ataklı Korkusuz

***

 Kim bu üst akıl?

-----

Başbakan Binali Yıldırım "Türkiye'yi hedef alan bütün terör örgütlerinin arkasında bir üst akıl var. O üst akıl karşımıza çıkamıyor, bunları Karagöz-Hacivat gibi oynatıyor" dedi.

Bu "üst akıl" bugüne kadar Türkiye'nin yaşadığı birçok olayda başroldeydi, hep ondan söz edildi ama ne yazık ki hâlâ "kimdir, hangi ülke veya liderlerdir" açıklanmadı.

(...) Örneğin "PYD'yi ve onunla aynı örgüt olan PKK'yı" yöneten, çoğu kez bu örgütle DAEŞ ortak çalışıyormuş gibi dönüşümlü canlı bomba eylemleri yaptırtan, Suriye'nin kuzeyinde sınırımızda DAEŞ'in ele geçirdiği yerleri savaşmadan PYD'ye bıraktırtan üst akıl kimdir?

Örneğin "bu üst akılın Barzani ve IBKY ile bağlantıları" nedir?

(...)

"Kürtlerin her yerdeki başarısı bizim başarımızdır" diyen, PYD'nin Suriye Kürdistanı için çalışan Barzani şimdi neden PKK'nın 2'inci Kandil'ini ihbar ettirsin?

Sadece "PKK'nın da Musul operasyonunda yer alacağını" haber vermektedir.

Böyle olmasaydı; Türkiye PKK'ya operasyon yaparken "siviller ölüyor, PKK Irak Kürdistanı'nı terk etsin" diyen Barzani, ikinciyi haber vermeden önce bugüne kadar "1'inci Kandil"den PKK'yı çoktan çıkarırdı...

Güngör Mengi Vatan

***

Bölünmüş devlet

-----

... Devletin, vatandaşları korumakla yükümlendirdiği, ama kötü yöneticilerin emrinde vatandaşlara karşı tehdit oluşturan askerler, polisler, savcılar, yargıçlar dörde bölünmüş görünüyor:

1) Dün haksızlık ve hukuksuzluğa uğradıkları saptanmış olanlar.

2) Dün haksızlık ve hukuksuzluk yaptıkları saptanmış olanlar.

3) Bugün haksızlık ve hukuksuzluğa uğradıklarını iddia edenler.

4) Bugün haksızlık ve hukuksuzluk yaptıkları öne sürülenler.

***

Düne ve bugüne baktığımızda görülen şu:

Türkiye Cumhuriyeti'nin ordusu, yargısı, polisi, AKP ile Cemaat arasında ikiye bölünmüş görünümde...

Şimdi AKP kesimi, Cemaat kesimini temizlediğini iddia ediyor.

Oysa, devletimizin varlığı bu kurumlara dayandığı için, bunların bir an önce bu bölünmüş ve AKP'nin veya Cemaat'in emrinde olan görünümden kurtulup demokrasinin, temel insan hak ve özgürlüklerinin yanında olduklarını kamuoyuna göstermeleri gerek!

Emre Kongar Cumhuriyet