Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Mustafa Hakan ÜNSER
Mustafa Hakan ÜNSER

Tabutluk

3 Mayıs, bayramlarda “Tek millet, tek parti, tek şef” yazılı dövizlerin yer aldığı yıllarda meydana gelen Irkçılık-Turancılık Davası ve Ankara Nümayişi olarak bilinen olayların yaşandığı tarihtir. 3 Mayıs 1944 günü mahkeme salonuna giremeyen gençler Ulus Meydanı’na yürümüş, meydanda İstiklal Marşı okumuş ve komünizm aleyhine sloganlar atmışlar, bunun üzerine öğrenciler çok ağır şekilde polis şiddetine maruz kalmış ve 165 üniversite öğrencisi tutuklanmıştır.

Nihal Atsız’ın Orhun Dergisi’nde Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı ve içeriğinde Marksistlere neden bu kadar göz yumulduğunun ve propaganda yapmalarına imkân verildiğinin sorulduğu iki açık mektup, kamuoyunda yankı bulmuş ve bulduğu bu yankıyla iktidarı oldukça kızdırmıştı. Dönemin muktedirleri bu mektuptan o kadar rahatsız olmuşlardı ki işi düzmece operasyonlar yapmaya kadar götürmüşlerdi. Nihal Atsız, kardeşi Necdet Sancar ve arkadaşlarının evlerine baskınlar düzenlenip arandı. Orhun Dergisi basıldı ve birçok kişi tutuklandı. Dava “ırkçılık ve Turancılık” suçlamasına döndü. Kanunen “Turancılık” diye bir suç olmadığı halde sanıkların bir kısmı bu suçtan hukuksuz cezalara çarptırıldılar. Yargılama sonucunda Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Necdet Sancar, Cabbar Şenel ve Cemal Oğuz Öcal çeşitli cezalara çarptırıldılar. Ancak Askeri Yargıtay, mahkemenin kararını bozdu ve sonrasında bütün sanıklar beraat ettiler.

7 Eylül 1944’te başlayan ve 29 Mart 1945’e kadar 65 oturum süren yargılama sürecinde sanıklar işkence ve baskı altında tutuldular. Bazılarının 1 yıl 5 ay süren hapis hayatı kötü bir anı olarak kaldı. Sorgu ve işkence merkezine dönüştürülen Sansaryan Han’da dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Nihat Halûk Pepeyi ve halefi Ahmet Demir tarafından yürütülen “Tabutluk” adı verilen hücrelerde özellikle yüksek voltajlı ampullerle aşırı sıcaklığa maruz bırakma, aç ve susuz bırakma, hareket edemeyecek şekilde sıkıştırma gibi yöntemlerle fiziksel ve psikolojik baskı uygulamaları Türkçüler tarafından unutulmamıştır.

II. Dünya Savaşı sürecine denk düşecek şekilde meydana gelen 3 Mayıs yargılamalarına savaşın konjonktürüne göre de bakmak lazım. Nazi Almanya’sının ilerlemesinin durduğu ve geri çekilmeye başladığı, Rusların ise atağa geçtiği, iki taraftan iki milyondan fazla kayıpla tarihin en kanlı savaşlarından biri olan Stalingrad Savaşı’nın ardından gelişen bu tutuklama ve yargılamalar, iktidarın Ruslara yaranmak kaygısı ile güven verme çabası olarak da görülmelidir.

Dava sanıklarından Avukat Said Bilgiç Beyin teklifi ile 3 Mayıs gününün “Türkçüler Günü” olarak kutlanılmasına karar verildi. O günden beridir gençlere ve topluma Türk milliyetçiliğini anlatmak için bir vesile olan 3 Mayıs, konferanslar, piknikler, yemekli toplantılar, dergi ve gazete yazılarıyla kutlanılmaktadır.

Bu yaşananlar uzun süre cumhuriyetin kurucu fikri olan milliyetçiliğin korkutucu bir unsur olarak gösterilmesinde etkili olmuştur. Kurucu fikrimiz konjonktüre göre; ırkçılık, kavimcilik gibi değişik isnatlara uğramıştır. Bu karalamalarla milliyetçilik bazen suç ilan edilmiş, bazen de -özellikle ihtiyaç hallerinde- el üstünde tutulmuştur. Türkçülük yani bir diğer söyleyişle Türk milliyetçiliği bugün farklı bir tehlike altındadır. Bugün ne acayiptir ki “milliyetçilik” adına öncelikle öznesi olan Türk ismi anayasamızdan çıkarılmaya çalışılmakta, bu kavramın içi boşaltılıp ümmetçilikle doldurulmaya çalışılmaktadır.

Geçmişte çeşitli komplo ve tertiplerle hukuksuzluğa uğrayan Türkçülerin haksızlığa uğrama durumu günümüzde de devam etmektedir. İktidarların yargı üzerindeki etkisi maalesef bugün için bile devam etmektedir. Adalet olmayan bir ülkede ne hukuktan ne demokrasiden bahsedilebilir. Bunların olmadığı yerde milliyetçilik anlamını yitirmiş olur.

Baskıcı iktidarlar suç icat etmek dışında yargı süreçlerini de bir tür cezalandırmaya dönüştürmekte çok mahir olabiliyorlar. O günlerden farklı olarak günümüzde gençlerin kendilerini ifade edebilmeleri için önemli bir platform olan sosyal medya aynı zamanda iktidarın yargı üzerinden bir baskı aracına dönüşmüş durumda.

Suç uydurmalarla, polis şiddeti, işkence ve hukuksuzluklara karşı direnmiş bir neslin evlatları olarak benzer uygulamalara uğradığımız bu günlerde ülkemiz büyük bir “tabutluk” olmasın diye 3 Mayısları kutlamaya devam etmeliyiz.

Yazarın Diğer Yazıları