Tanju Özcan seçmenine verdiği sözü tutmak dışında ne yapmış?

Ne ırkçılığını bıraktılar, ne faşistliğini, ne imansızlığını, ne insanlıktan çıkmışlığını…

En tuhafı, Bolulu seçmenleri,  Belediye Başkanı Tanju Özcan'ı protesto etmeye çağırmaları.

Sanırsın Tanju Özcan, seçimden önce "Bolu'daki bütün Suriyelilere iş, aş" vaat etmiş, "Suriyelileri ihya" sözü vermiş de şimdi verdiği sözlerden cayarak bambaşka bir tutuma yönelmiş.

Yahu adam zaten kampanyası boyunca "Bolu'da Suriyeli görmek istemiyoruz" demiş, insanlar da bunu bilerek, hatta belki de bunun için ona oy vermiş, ne diyecek yani şimdi Özcan'a seçmeni!

Seçimden önce özetle "Suriyeliler Suriye'ye" demiş olan bir başkan adayının, başkan seçildikten sonra ilk icraatının Bolu'yu Suriyeliler için bir "cazibe merkezi" olmaktan çıkarmaya dönük olması normal değil mi!

Ha, belediye başkanları "seçmene söz verdim" diyerek her akıllarına eseni yapabilirler mi?

Yapamazlar tabi.

Bakılır; yasal mı, değil mi?

E peki yasal mı, değil mi?

Kimse bu manada bir şey diyemediği için zahir çarpıtıyorlar meseleyi.

Özcan, "Suriyeliler aç kalsın, açıkta kalsın, ölüme terk edilsin" demiyor aslında.

Mealen;

Mevzu bahis "yardım"sa, bu insanlar zaten "Birleşmiş Milletler'den yardım alıyor, Kızılay'dan yardım alıyor, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'ndan yardım alıyor" diyor. Bu iş "misafir etmenin ötesine geçmeye başladı" diyor. "Suriyelileri, Suriye'ye gönderecek koşulları oluşturmaya çalışmak yerine niye onlara Türkiye'de kalmaya 'teşvik primi' ödüyoruz" diyor.

Konuyu özellikle "vicdani" zeminde tartıştırmaya çalışanlar;

Suriyeliler için en "insani çözüm"ün, onları "evlerine", "köylerine", "akrabalarına", "vatanlarına kavuşturmak" olduğunu görmek sahiden bu kadar zor mu?

En azından kendinize dürüst olup, düşünün bakalım, insanlığın bittiği yer, gerçekten de Türkiye için artık "beka sorunu(!)"na dönüşmüş "Suriyeliler" konusuna tepkinin başladığı yer mi, yoksa Suriyelilerin bir sabah envai çeşit taşeron terör örgütüyle sarılmış, emperyalist bir paylaşım savaşının ortasında kalmış, semalarında savaş uçaklarının, bombaların, roketlerin kol gezdiği, insanların birbirini doğradığı bir ülkeye uyanmasına yol açan, komşusu huzurla yaşarken "Şam'da Cuma namazı kılma" sevdasına kapılıp, onu huzurundan, evinden, işinden, aşından, yurdundan ve hatta canından eden politikaların uygulanmaya başladığı yer mi?

Ayrıca…

"Komşusu açken tok yatan bizden değildir" tamam da, kimse neden görmeyi red ediyor Türk insanının da hanidir en az komşusu kadar aç, muhtaç olduğunu!

SORU-YORUM

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, seçim sonuçlarını değerlendirmek üzere Nisan ayı sonunda Kızılcahamam'da kampa gireceklerini, MYK üyeleri, MKYK üyeleri, kabine üyeleri, kadın ve gençlik kolları MYK'ları, il başkanları, il kadın ve gençlik kolları başkanları, büyükşehir belediye başkanları, büyükşehir belediye meclis başkanvekilleriyle birlikte "bakanlar kurulu üyeleri"nin de katılacağını açıkladı. Hepsini anladım da, AK Parti'nin "iç siyasi meselelerinin", "teşkilat işleri"nin tartışılacağı bir kampta, "dışarıdan atanan, 'teknokrat(!)' bakanlar"ın ne işi var onu anlayamadım. Acaba Çelik, ağız alışkanlığı neticesi mi böyle bir şey söyledi yoksa AK Parti'den bağımsız olduğu ileri sürülen bakanlar sahiden de AK Parti'nin "parti içi" kampına dahil edilerek, alenen partilileştirilecekler mi?

İzmirli okurlarımızın dikkatine!

Kiminle karşılaşsam dilinde aynı nakarat var:

- Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…

Ahmed Arif, yazarken bir gün, bugünkü özlemlerimize ses olacağını tahayyül edebilmiş midir bilemiyorum ama, haykıran haykırana:

"Haberin var mı taş duvar?

Demir kapı, kör pencere,

Yastığım, ranzam, zincirim,

Uğruna ölümlere gidip geldiğim,

Zulamdaki mahzun resim,

Haberin var mi?.."

Hiç yıkılmazmış algısı yaratan bir korku imparatorluğunun paryalarıyken, öz yurtlarında garip ve dahi esir hissederken, kendilerini bir gecede yeniden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür ve bu hürriyetlerini yaşayabilir halde bulan milyonlarca insan, hep bir ağızdan mırıldanıyorlar:

"Dağlarına bahar gelmiş memleketimin…"

Nispet yapar gibi de olmasın ama ben yarın memleketimin dağlarına, ovalarına, havasına, toprağına, suyuna gelen o "bahar"ı ciğerlerime en dolu dolu soluyabileceğim şehirlerden birinde, İzmir'deyim…

Hem İzmirlileri, hem dağlarında açan çiçekleri İzmir Kitap Fuarı'na beklerim; ortalığı bir renklendirmeyelim mi, güzelleştirmeyelim mi yani!

Ve eyyyy sevgili İzmirliler, hatta Aydınlı, Manisalılar;

Birkaç gündür adeta gömüldüğü yatağından kalkıp, mide bulantılarını, baş ağrılarını ve her nevi ilaç yan etkisi travmasını aşıp gelen yazarınızı yalnız bırakmazsınız değil mi!

Geçtiğimiz yıl sadece Darağacındaki Medya kitabıyla gitmiştik İzmir'e, bu yıl Darbeleri Okuma Klavuzu da çıktı görücüye…

Kağıdınız, kaleminiz, cep telefonlarınızın not sayfaları açıksa imza ve sohbet için yer- saat bildiriyorum:

13 Nisan 2019, Cumartesi

Saat: 13.30-18.30

24. İzmir Kitap Fuarı (Uluslararası İzmir Fuar Alanı)

Salon 1-A

Stant No: 606 (Galeati Yayıncılık Stantı)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları