Tatlı dil, öfke ve nefret dili

Atalarımız "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" demiş. Yunus Emre "Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz" der. Hz. Mevlânâ da "Zâlim o topluluktur ki gözlerini kapamışlar, söyledikleri sözlerle bütün âlemi yakmışlardır" buyurur.
Demek ki tatlı dil en azgın düşmanımızı bile yola getiriyor. Tatlı dil dünyayı cennete çeviriyor. Acı söz ve öfke dili ise dünyayı yakıp yıkıp cehenneme döndürüyor.
Lütfen etrafınızı şöyle bir gözden geçirin, açık oturumları izleyin, siyasî parti yetkililerinin konuşmalarına kulak verin. Ortalığa tatlı dil mi hâkim yoksa acı söz ve nefret dili mi?
Bizim kültürümüzde tatlı dil esastır. Tatlı dil övülür, acı söz yerilir. Oysa günümüzde acı söz hatta öfke ve nefret dili revaçta. Türk tarihinde bugünkü kadar sözün ayağa düştüğü, öfke ve nefret dilinin alkışlandığı bir dönem yaşanmamıştır.
Kültürümüzde tatlı dil esastır, dedim. Evet, öyle… İslâmî Türk Edebiyatının ilk yazılı kaynaklarından biri olan "Kutadgu Bilig"de (Yazılışı: 1069/1070) Yusuf Has Hâcib "dil" hakkında bakın neler söylüyor:
"Anlayış ve bilgiye tercüman olan dildir; insanı aydınlatan fasih (güzel) dilin kıymetini bil.
İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur; insanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider.
Çok sözden fazla fayda görmedim; ama söylemek de faydasız değildir.
Sözü çok söyleme, sırasında ve az söyle; binlerce söz düğümünü bu bir sözde çöz.
İnsan söz ile yükseldi ve sultan oldu; çok söz, başı gölge gibi yere serdi.
Mademki böyledir, sen fasih (güzel) dil kullan; dil fasih olursa, insanı yükseltir.
Bak, doğan ölür; ondan eser olarak söz kalır; sözünü iyi söyle, ölümsüz olursun. (Yusuf Has Hâcib: Kutadgu Bilig [Çeviren: Reşit Rahmeti Arat] TTK, Ankara 1985, s. 23-24)
İslâmî Türk Edebiyatının ilk yazılı kaynaklarından bir diğeri olan "Atabetü'l-hakayık"ta (Yazılışı: XII. asır) da şu ifadeler yer almaktadır:
"Düşünerek konuşan adamın sözü, sözün iyisidir.
İnsanı dil ile yaralama; bil ki ok yarası kapanır, fakat dilin açtığı yara kapanmaz.
Ağzın ve dilin ziyneti doğru sözdür; sözü doğru söyle, dilini süsle.
Doğru söz bal, yalan söz soğan gibidir. Soğan yiyip, ağzı acılandırma; bal ye. (Edip Ahmet: Atabetü'l-hakâyık [Hazırlayan: Reşit Rahmeti Arat] TTK, Ankara-1992, s. 87-88.)
Yukarıda zikrettiğim Mevlânâ'nın sözünü Mesnevî şârihi Sarı Abdullah (ö. 1660) şöyle şerh eder ki sadeleştirerek sunuyoruz:
"O zâlim topluluktur ki gözlerini kapatıp işin aslını ve hakikatini görmezlikten gelerek sadece birbirlerinden duyduklarıyla temiz insanlara iftira ederler. Böylece hem sözleri kendilerinden duyup inananları cehennem ateşine atarlar hem de binlerce fitne ve fesadın çıkmasına sebep olurlar. Zamane insanının çoğunun durumu bu şekildedir. Allah bu kötü huydan müminleri korusun. Zira bu yanlış tutum birçok toplumun helâk olup gitmesine sebep olur. (Bkz. Sarı Abdullah: Cevâhir-i Bevâhir-i Mesnevî, Matbaa-i Âmire, 1288/1870, c. 2, s. 349)
Görüldüğü gibi ilk didaktik eserlerimizde dilin önemi hep vurgulanmış; tatlı söz övülmüş, kırıcı ve yaralayıcı sözlerden uzak durulması tavsiye edilerek, düşünüp taşınmadan, ölçüp biçmeden, sözün nereye varacağını hesap etmeden sarf edilen lakırdıların büyük yıkımlara sebep olacağı ihtar edilmiştir. Keşke -başta siyasilerimiz olmak üzere- şu iki atasözümüzün anlamını idrak edebilmiş olsaydık:
1- Söz/boğaz dokuz boğumdur, boğa boğa söyle.
2- Sözünü bil, pişir; ağzını der, devşir.
***
ACZİMİN GİRYESİ:

TATLI DİL
Öyle güzel söz söyle ki nice kördüğümü çözsün,
Ey insanoğlu, sen et ile kemikten önce sözsün…
                                                     (Li-müellifihî)

 

 

Yazarın Diğer Yazıları