Tehlikeli gerginlik!

Toplumumuzda üniversiteler ile iktidar arasındaki bu tür gerginleşmelerin sonu hiçbir zaman iyi bitmemiştir

İşleri, Türkiye’nin dinamiklerini takip edip tahminlerde bulunmak olanlar açısından dün üniversitelerde başlayan karışıklıklar hiç de şaşırtıcı değil.
Daha AKP’nin iktidarının birinci döneminde, hükümete karşı ana muhalefet odağı olarak üniversitelerin ve sivil toplum kuruluşlarının konuşlandırılacağına ilişkin yorumlar yapılıyordu.
Bu yorumları yapanlara göre; tepki koyma odağı olarak ordunun öne çıkması hem kendisine zarar veriyordu hem de alınması istenilen sonuçların alınmasını sağlıyamıyor, tamamen tersi sonuçlar da doğurabiliyordu.
Ancak iktidarın durmadan artan gücünü dengelemesi açısından tepki koyacak odak da mutlaka olmalıydı ve boşluğu hangi kurumun dolduracağı arayışı vardı.
Sivil toplum örgütleri, en az sancı yaratacak odak olarak düşünülüyordu. Fakat türban konusundaki hızlı gelişmeler üniversitelerin üzerine bir sorumluluk yükledi.
Şimdi gözümüzün önünde Türkiye’de tarihin akışı geri sarılıyor gibi bir durum var. Hocalar ayaklandı, öğrenci sokağa dökülmeye hazırlanıyor, rahatsızlığa politik amaçlar yüklemeye hazır marjinal gruplar tekrar ortaya çıktı.
Bir tür siyasi deja vu bu. O günlerde ne kadar sarsıntı yaşandığını hatırlayanlar için bu nostaljinin keyif verecek yanı da pek yok.
Bizim toplumumuzda üniversiteler ile iktidar arasındaki bu tür gerginleşmelerin sonu hiçbir zaman iyi bitmemiştir. İktidar da yıpranacaktır üniversiteler de...
Bu tartışmada üniversitelerin üste çıkabileceklerini söyleyebilmek doğrusu zor. Bir kere toplum gözünde çoktan meşrulaşmış bir meseleye karşı çıkıyor da olabilirler.
Düşünsenize; hocalar ’Bu iş olmaz’derken, toplumda çoktan başörtüsünün nasıl bağlanması gerektiği tartışılmaya başlanmıştı bile.
Anlayacağınız üniversiteler tartışmayı arkadan koşarak yakalamaya çalışıyor.
Ayrıca bir de bu mesele anayasaya girerse üniversitelerin neler yapabileceklerini görmek hayli zor.
Bir ihtimal, hocalar derse filan girmeyebilir. YÖK de bir kısmını işten çıkarır, toplum yine gerilir.
Bunun yanında üniversitelerde AKP’ye yakın duran hocalar da var. Onlar ve çoğunluk arasında da gerginlikler olacaktır.
Tüm bu gerginlik demetinin, doğası gereği patlamaya hazır üniversiteli gençliği kötü etkilememesi mümkün değil.
Umarız yine üniversitelerde çatışma ortamına girilmez. Daha önceki çatışmalar, çok daha önemsiz meseleler temel alınarak tırmandırılmıştı. Şimdiki mesele insanlara çok hayati gelebiliyor.
Her gerginlik dönemi kendisine mahsus oyuncuları da ortaya çıkarır.
Şimdilik ortada YÖK Başkanı ile Celal Şengör enteresan oyuncular olarak görülüyor.
Eminiz ki; yeni tiplemeler de ortaya çıkacaktır ama şimdilik bu ikisi Karagöz-Hacivat rolünü üstlenmiş durumda.
Unutulmasın ki; bu gibi ortamlar provokasyonlara hayli açıktır. Nitekim dün bu tür karışık durumları kendi siyasi emelleri açısından manipüle edebilecek bazı örgütlerin pankartları gösterilerde anında ortaya çıktı. Marjinallermiş evet öyleler ama tarihte hep olmuşlardı. Küçüklüklerine, marjinalliklerine rağmen çok önemli gelişmeleri tetikleyebildiklerini unutmayın.
Sonuç itibarıyla; Türkiye hayli yorucu ve huzursuz bir ülke görünümü sunmayı sürdürüyor.
İnsan, tarihin bu şekilde tekerrür etmesinden bıkıyor ve isyan edeceği geliyor ama çaresiziz.
Bazı süreçler mutlaka da yaşanmak zorunda. Belki ondan sonra huzuru bulabiliriz.
* Serdar Turgut /Akşam

 

GÜNÜN TAVSİYESİ
Neo-ustalardan gazetecilere öğütler (55): Temiz toplum için temiz gazetecilik yapın. Bizim gibi yani. Elinizi yıkayın, dişinizi fırçalayın, temiz pak giyinin. Ayakkabılar gıcır olsun. İçinizi nasılsa kimse görmez, dışınız temiz dursun.  
* Umur Talu / Sabah

 

Turkishman in New York Bizde...
“Türban üniversiteye girecek mi?”
Dünyada...
“ABD resesyona girecek mi?”

*

“Lokal soru” ya günlerdir cevap arıyoruz, bugünlük ara verelim...
 “Küresel soru” ya kafa yoralım.

*

Velev ki, Amerikalısınız...
Kendinizi onların yerine koyun.
Açıyorsunuz televizyonu...
Avrupa’dan Asya’ya, Davos’tan Pekin’e, siyasetçilerden profesörlere, bankacılardan gazetecilere kadar, herkes ne diyor?
 “ABD ekonomisi durabilir.”
Ne yaparsınız?
Ailenize, eşinize, çocuğunuza, şirketiniz varsa müdürlerinize dönersiniz, “küçülün” dersiniz, “herkes aynı şeyi söylediğine göre, galiba bir sakatlık var, tasarruf edin, harcamaları kısın, frene basın.”
Böylece ne olur?
Girmeyeceği varsa bile...
Resesyona girer.
Şimdi dönün...
Kendinizi kendiniz yerine koyun.
Açtınız televizyonu...
IMF’den AB’ye, siyasetçilerimizden profesörlerimize, bankacılarımızdan gazetecilerimize kadar, herkes ne dedi?
 “Büyüdünüz, acayip zenginleştiniz, krediler sudan ucuz, ev alın, kira öder gibi ödersiniz, otomobili yenileyin, kredi kartı alın, borçlanın, korkmayın, borç yiğidin kamçısıdır, kişi başınıza düşen milli geliriniz arttı, enflasyon bitti, borsa kanatlandı, cennet cennet, para yağıyor, dolar 1 lira olacak.”
Ne yaptınız?
Ailenize, eşinize, çocuğunuza, şirketiniz varsa müdürlerinize döndünüz, “açılın” dediniz, “herkes aynı şeyi söylediğine göre, gidişat süper, borçlanın, bol bol kredi alın, takside girin, harcayın.”

*
Böylece ne oldu?

*

Ve, şimdi son soru:
“Ya ABD resesyona girerse?” 
* Yılmaz Özdil / Hürriyet 




Ebru’yu annesiz koyanlar

Maytap belediyeciliği, 20 insanın diri diri yanmasına, kolunun, bacağının, başının gövdesinden kopup havada savrulmasına sebep oldu.
Sorumlu belediyedir.
Baş sorumlu!
Kadir Topbaş’tır!
Ve Murat Aydın’dır.
Kadir Topbaş Büyükşehir, Murat Aydın ise Zeytinburnu Belediye Başkanı’dır.
Bu iki belediye başkanı yönetimlerinin “affedilemez ağır ihmali” sonucunda patlama oldu, 20 kişi öldü.
O 20 kişinin arasında Ebru’nun annesi de vardı.
 Dün TV’ler bütün gün yayınladı; Ebru, tarifsiz acılar içinde ağlıyordu.
Maytap belediyeciliğinin bu acıyı hissetmesi mümkün  değildi.


* * *


Ebru’yu annesiz koyan patlama bir iş hanının içindeki “maytap atölyesinde” meydana geldi.
Atölye, 4 yıldan beri burada üretim yapıyor.
Nereden baksan cinayet!
Yasa dışı!
Ahlak dışı!
Mevcut yasa ve yönetmeliklere göre şehrin içinde böyle bir binada maytap üretim atölyesi kuramazsın.
Üretim ruhsatı alamazsın, ruhsatsız üretsen bile “ürün patlayıcı maddeler sınıfına girer” yasaktır satamazsın.
Dört yıl!
Adam üretmiş.
Ve satmış.
Maytap belediyeciliği, “üretilen ve satılan, satıldığı için ve de üretene kâr bıraktığı için üretimine 4 koca yıl boyunca devam edilen” ruhsatsız, kaçak iş yerini görmemiş.
Duymamış.
Maytap belediyeciliği, sorumluluğu kent halkına atıp “ihbar etmediler” diye sıyrılmaya çalışıyor.
Ebru’yu annesiz koydular.
Suçlu iki başkandır.
Adalet varsa!
Suçlunun yakasına yapışır.
* Necati Doğru / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları