Tek Adamın Hukuk Devleti

Seçimlerin üzerinden tam iki hafta geçmesine rağmen, dün bu yazıyı yazdığım saatlerde (15:00) daha halen İstanbul seçimlerinin sonucuna YSK tarafından netlik kazandırılmamıştı.

Ancak herkesin üzerinde tartıştığı iki seçenek olan mazbatanın Ekrem İmamoğlu'na vermesinden veya İstanbul seçimlerinin 2 Haziran'da yenilenmesi kararı almasından çok daha önemli bir şey var…

Şöyle ki…

Türkiye, 2017 Anayasa Değişikliği Referandumu'ndan "evet" çıkmasıyla bambaşka bir sürece girdi. Ülke tek adam rejimine geçti.

"Hayır" diyenler, defalarca uyardı: Bu bir parti seçimi değildi. Hangi partiden kim olursa olsun, tek bir kişiyi böylesine büyük ve denetimsiz bir güçle donatmak yargı bağımsızlığını tamamen kaldıracak, demokrasiye darbe indirecek, hukuki güvencelerimizi yok edecekti.

Ama siyasi partilere duyulan fanatizm nedeniyle, 'liderimiz ne derse o' anlayışında olanlar bu uyarılara kulak asmadı.

Ve işte sonuçta geldiğimiz durum:

Ülkede anti demokratik bir ortamda gerçekleşen seçim yarışı sonucu bir yerel seçim yapılıyor; seçim verilerini haber merkezlerine servis eden tek kaynak olan Anadolu Ajansı halkı doğru bilgilendirmek yerine, eşitlikçi bir tutumdan uzan provokasyon yapıyor; seçimlerin hukuka uygun bir şekilde gerçekleşmesinden sorumlu tek kurum olan YSK önceki hareketleriyle de kararlarıyla da çelişen ve çifte standart ortaya koyan bir tutum sergiliyor…

Bu haliyle de şu son iki hafta, rejim değişikliğinin sebep olduğu anti demokratik sorunları topluma göstermiş oldu.

Zira biat kültürüyle partisine bağlı olanlar hariç pek çok AKP'li de dahil olmak üzere, İmamoğlu'nun İstanbul seçimini kazandığına dair inanç başından beri oldukça kuvvetliydi.

Ancak…

Vatandaş, 2 hafta boyunca sandıkta ortaya koyduğu iradesinin ne şekilde bir sonuç doğurduğunu resmi makamlar ağzından öğrenemedi.

Hatta daha fenası, millet iradesi ile seçilen bir başkan olduğunu ancak bu başkana hakkının verilmediğini gördü.

Dahası… Tüm bunları dünya da gördü.

Önümüzdeki dönemde hazırlanacak uluslararası raporlarda bu seçimlere dair kaydı mutlaka göreceğiz. Demokrasi, seçim sistemi, hukukun üstünlüğüne dair tüm endekslerde notumuz kırılacak, zaten sıralamada sonlarda olan yerimiz daha da gerileyecek…

Bu küçümsenecek bir mesele değil. İçeride hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, hak yemeleri kanıksayıp, normalleştirilen bu duruma karşı boş vermişlik içerisine girmiş olabiliriz; ancak dışarısı bu anormalliği doğal bulmuyor.

Oysa, yabancı sermaye gelsin istiyorsak, dünyanın gözünde imajımızı korumamız çok çok önemli.

Ona buna "Eyyy" diye çıkışmakla yürümüyor dışarıda ilişkiler. Söz konusu raporların niteliği büyük oluyor, hele ki gelişmekte olan ülkeler kategorisindeyseniz…

Ancak bu hafta, dünyada çağdaşlarımız, bilim insanlarının Dünya'dan 500 kentilyon km (yaklaşık 53 milyon ışık yılı) uzaklıktaki, Dünya'dan 3 milyon kat büyük kara deliğin fotoğrafını çekme başarısını kutlayıp matematiğini bu hesaba yorarken; biz iki hafta önce gerçekleştirdiğimiz ve defalarca saydığımız seçimler de "13 bin fark nasıl kapanır"ın matematiksel hesabının derdine düşmüştük.

İşte, bu kazanma hırsının, iktidar saplantısının sonucu, olan yine "hukuk devleti imajımıza" oldu.

***

Günün sözü:

"Şimdiye kadar milletimizin başına gelen bütün felaketler kendi talih ve geleceklerini başka birisinin eline terk etmesinden kaynaklanmıştır. Bu kadar acı tecrübeler geçiren milletin bundan sonra egemenliğini bir kişiye vermesi kesinlikle mümkün olmayacaktır. Milletler egemenliklerini geçici olarak da olsa verecekleri meclislere dahi lüzumundan fazla güvenmemelidir. Çünkü meclisler bile istibdat edebilirler. Ve bu istibdat şahsi istibdattan daha öldürücü olabilir." Atatürk

 

Yazarın Diğer Yazıları